Bir ülkenin Sezen Aksu’su varsa…
Yıprandığını, tahrip olduğunu ve önemsizleştirildiğini söylediğimiz kurumlar var. En başta kurumsallaşma bitti; yani kurala, geleneğe, tecrübeye saygı kayboldu. Kamu kurumları değil, itibarını ve varlıklarını daha çok dert etmemiz gereken kurumlar vardır. Fikir hürriyeti, hukuk, liyakat, ehliyet, sanat, edebiyat gibi… Türkiye bu kurumların büyük kısmını kaybetti, geri kalan parçaların göz önünde eriyişini de çaresizce izliyor. Epeyidir tüketilen sanatsal yaratıcılığın kalan son parçası da şimdi erime potasına girdi.
Böyle zamanlarda kimse durup, “Ne yapıyoruz biz Allah aşkına?” diye soramaz. Yanılıp soranı da yaftalarlar. Bırakın soranı, öfkeli yürüyüşte bir adım geri kalanı bile… Yaşadığımız zamanlar, böyle tatsız kuralların hükmettiği zamanlardır.
Bu ülkenin yaşayan en büyük sanatçılarından olan Sezen Aksu bile bugün saldırı altındadır, hedeftedir. Sezen Aksu’yu büyük ve kıymetli yapan şey, onu bütün ülkenin müzik kulağına yatkın kılan nağmelerinin ve en nihayet bir ekol haline gelişinin nedenlerini düşünen var mı acaba? Bir müzisyen nasıl büyük bir sanatkar olur, bilen var mı? Sezen Aksu, iyi bir besteci, iyi bir şair olduğu için; ve aynı zamanda şimdi bir kesimin kendisini düşmanlık yapmakla suçladığı değerlerin hepsini içeren bu ülkenin kültürünü sanata dönüştürdüğü için önemlidir. Aşkı, sevgiyi, yalnızlığı, hasreti, vuslatı, acıyı, hakkı, haksızlığı hepsi bize aşina seslerle, sözlerle, melodilerle bir araya getirebildiği için. Özenle seçilmiş nadide hikayeleri ve güçlü bir anlatımı vardır. Sanatında hem yenilik hem gelenek, hem akıcı bir ilham hem de yaratıcı zeka vardır. Sesi ilhamına eşlik eder, müziği kalplerde kolaylıkla taht kurar. Daha ne olsun? Bir ülke Sezen Aksu’ya sahipse onunla ancak gurur duyar, hakaret etmez. O’nun eserlerinin olmadığı bir dünyayı düşünelim daha iyi anlarız neye sahip olduğumuzu…
Dil, kültür, sanat, edebiyat, müzik, akademi giderek çoraklaşıyor. İyi şeyler, güzel sözler, hayranlık uyandıracak eserler duyulmaz, görülmez, okunmaz oldu. İyi olana, sanat eserine ve hikmetli söze hürmet kalmadı. Lümpen, basit ve gelişigüzel bir dil dört bir yanı kuşattı; kalitesizlik köşe başlarını tuttu, bırakmıyor.
Oysa, fikir özgür değilse, fikir sahibi itibar yerine baskı görüyorsa; söz, söyleyenin başına dert açıyorsa o ülke hastalanmış demektir. Çok zaman var ki hastayız, keyifsiziz, moralsiziz… Her güne bir acayiplikle uyanıyoruz ve şaşırma duygusunu yitiriyoruz. Sanatın yerini slogan, müziğin yerini uğultu, nüktenin yerini hakaret, edebiyatın yerini hamaset aldı, gidiyor.
Slogana katılmayan, hamasete alkış tutmayan, talimata uymayan hedeftedir. Kalabalığa karışmayan herkesi bekleyen bir yafta ve bir akıbet vardır. Ya haindir, ya bozguncu ya da sırası geldiği gün moda neyse o.
Böyle bir ülke kimseyi mutlu etmez, kimseye kendini iyi hissettirmez. İklimi çoraklaştıranlara bile…
Türkiye’nin sağlığa, esenliğe, sanata, vecizeye, nükteye, mizaha, besteye, resme, romana, şiire ihtiyacı var. İnsanların birbirini dinlemeye, empatiye, medeni münasebete ve anlayışa ihtiyacı var. Keşke daha fazla olsa, daha çok Sezen Aksu’ya ihtiyacı var.