Teolojide ‘Alçakgönüllü tutum’
Bu başlıkta ve yazımdaki bazı fikirlerimde, Prof. Recep Kaymakcan’ın gönderdiği, ABD’li yazar Robert L. Herrmann’ın Sir John Templeton: From Wall Street to Humility Theology (Sir John Templeton: Wall Street’ten Tevazu Teolojisine, 1999) başlıklı eserinden yararlandım.
Templeton Vakfı’nın kurucusu John Templeton’ın -benim de katıldığın- bir cümlesiyle başlayayım: “Alçakgönüllü Tutum’u izleyen hakikat arayışçıları diğer milletlerin, dinlerin veya çağların fikirlerini (peşinen) reddedecek kadar yabancı düşmanı olamazlar.”
İslam’ın asıl manasının “Allah karşısında tevazu” olduğunu ve bu tanımın ne anlama geldiğini, ilk defa, Japon İslam araştırıcısı, özellikle Kur’an semantiği uzmanı T. Izutsu’nun, saygıdeğer âlim Prof. Süleyman Ateş’in çevirisi olan Kur’ân’da Allah ve İnsan (God And Man in The Qur’an) başlıklı eserini uzun zaman önce okuduğumda zihnime yerleştirmiştim.
‘Tevazu’ kelimesi bu bağlamda “Allah’ın, kendisi hakkında söylenen her sözü ve nitelemeyi sonsuz derecede aştığını; Allah’ın, insan kavrayışının ve anlayışının sonsuz derecede ötesinde olduğunu kabul etmek” anlamını ifade eder. Tasavvuf kültümüzde insanın Allah karşısındaki bu bilgisel ve dilsel yetersizlik haline “hayret makamı” denir. Bilgisel bakımdan bütün büyük sufîler ‘marifet (Allah’ı bilme-tanıma) makamının son noktasının hayret olduğunda birleşmişlerdir. Dilsel yetersizlik ise kelimelerin sembollerden ibaret olmasından ileri gelir. Her sembol bir şeyin hakikatini ancak yaklaşık olarak anlatır. O hakikat Allah’ın zatı, esmâsı (isimleri) ve sıfatları ise insan Allah hakkında bilebildiklerini bile anlatamaz; şaşırıp kalır (hayret).
***
İnsanoğlu, ilk defa bilim ve teknolojinin sağladığı baş döndürücü konfor ve nimetlerle tanışmış olmanın zevklerini yaşıyor ve öyle zannediyorum ki, bir gün -bireysel hayatında olduğu gibi- zevklerden bıkma evresine girecek, Allah karşısında tevazu ve minnettarlık (şükür) ahlakına ulaşacaktır.
Kur’an’da ‘istiğnâ’ (insanın Allah karşısında kendini minnetsiz bilmesi) yerilir. İslam’ın asıl manası ‘tevazu’dur. Öyleyse, hakiki dindarın Allah ve O’nun yarattıkları karşısında alçakgönüllü olması gerekir. Bu tevazu hali, egolarımızın ebedi kurtuluşa giden yolumuza yerleştirdiği, Peygamberimizin “mekârih” dediği ‘tökezleme taşları’nı ayıklar. Egolarımız, helal-haram demeyip, imkân ve fırsat bulduğu ve zevk aldığı her şeyi yapmayı, her hakkı yemeyi bize dikte eder. Yaratıcı karşısında tevazu erdemiyle donananlar ise her yaratılmışa Allah’ın eseri gözüyle bakar, onları sever ve olanlardan almak yerine onlara vermeyi seçerler. Tasavvuf ahlakının özü bu ‘sevgi’ ve ‘verme’dir.
İnsanoğlunun ana meselelerinden biri sevgisizlik, diğeri de onun sonucu olan benmerkezcilik olmuştur. Oysa -Templeton’ın dediği gibi- “Ne kadar çok sevgi verirsek, geriye o kadar çok sevgi kalır. Sevgi yasaları aritmetik yasalarından farklıdır. Biriktirilen sevgi erir, verilen sevgi büyür. Eğer tüm sevgimizi verirsek, birazını biriktirenden daha fazla sevgimiz kalır.” İslâmî bir kavram olan ‘rahmet’in Âramcadaki kök manası ‘sevgi’dir. Rahmet “acıma” değildir; eylemi de içine alan sevgidir. Rahmet, ‘şefkat’le ‘sevgi’nin birleşmesidir. Şefkat’te “birinin iyiliği ve düzelmesi için büyük bir istekle çabalama” anlamı da vardır. Şefkat olmasaydı sevgi tatlı bir duygu olarak kalabilirdi.
Yazımın başında belirttiğim, kitapta verilen bilgiye John Templeton, “(Tüm zamanlarda) yaşamış bilim insanlarının yarısından fazlası bugün (1999’da) hayattadır. Tabiat bilimlerindeki keşiflerin yarısından fazlası bu yüzyılda yapıldı. Dünyanın başından beri üretilen malların yarısından fazlası yirminci yüzyılda üretildi. Şimdiye kadar yazılmış kitapların yarısından fazlası son yarım yüzyılda yazıldı” diyor.
Buna rağmen ABD’li bilim insanı Lewis Thomas, “Yirminci yüzyıl biliminin en büyük başarısı, insan cahilliğinin keşfi olmuştur” diye yazar. Bu söz, bize hem mütevazı olmamız gerektiğini hem de daha öğreneceğimiz çok şey bulunduğunu anlatır. Keza, tamamen gerçeğin ifadesi olan bu söz, Yüce Allah’ın sınırsız kudreti, bilgisi ve iradesi karşısında ne kadar alçakgönüllü olmamız gerektiğini göstermektedir. Zira zaman, mekân gibi kategoriler ve maddi varlıklar olan bedenlerimiz hayatlarımızı ve bilgimizi sınırlar. Yüce Allah böyle sınırlayıcılardan münezzeh olduğu için elbette O’nun ilmi de sınırsızdır.
Bize gelince, kendimiz hakkında bile nihai bilgiye sahip olamayacağız. Beynimiz maddedir; insan bedeninin tamamı da maddedir. Öyleyken madde; yani et, kemik, kan, sıvı; onları oluşturan topraktan aldığımız besinler nasıl oluyor da duygu, bilinç, bilgi, inanç, ahlâk ve estetik gibi tamamı madde üstü şeyler üretiyor? Bu soruya bilgi ile değil, ancak inanç ile cevap verilebilir. “Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah yüceler yücesidir” (Mü’minûn 23/14).















☆Dünün güneşiyle bugünün çamaşırı kurutulamaz!
Yanıtla (2) (0)☆Dünle gitti cancağızım, söyledikleri düne aitti. Bugün yeni şeyler söylemek lâzım!
Bu özlü sözler ışığında değerlendirmek lâzım.
Örneğin:
Dün insan ihtiyacı başında dam, sofrasında aştan ibaretti...
Bugün eğitimi, sağlığı, suyu, elektriği, gazı, beyaz esyası, tv, telefon, giysi, ulaşım vs, vs. ZARURİ İHTİYAÇ olmuş ki, bunlara sahip olmak için (iş bulabilirsen) çalış ha çalış...
Bu VAHŞİ ortamda alçakgönüllülük mümkün mü?!
Müslümanda olması gereken en temel özellik... Yoksa sıkıntılı bir durum..
Yanıtla (0) (0)Sn Deli Kurt,Atatürk'ün kendi daveti üzerine mecliste namazın önemi üzerinde konuşma yapan ve birçok mebusun namaza başlamasına vesile olan Said Nursi'yi azarlamasını okuyun,onun dine nasıl baktığını anlarsınız. Kur'an'da birçok ayette müslümanlardan bahsederken onlar namazlarını dosdoğru kılarlar der.Hadiste namaz dinin direğidir der.Namaz İslâm âlimlerinin saydığı 32 farz içerisinde yer alır ve ülkenin kurtuluşu için savaşmak gibi farzdır.Din aliminin görevi farzları ve haramları anlatmaktır.
Yanıtla (0) (4)Hayal kırıklığı yaşamanıza üzülürüm ama hayrınıza olur derim ... gerçekler acıdır ama sonu hayırlıdır... Abdülhamit - Said Nursi - Manisa akıl hastanesi bahsini ve İngiliz güdümlü Kürt Teali cemiyeti bahislerine dikkat ... Papa -Said Nursi münasebeti ... Kitapsız nebilik iddiası vs .. kısaca proje... Fetullah Fetö sürecinden kıyasla... Allah,Kuran, Peygamber herkese yeter ... kullara kulluk men edilmiştir... zavallıları , acizleri kendinize ilah peygamber edinmeyin... selâm ve dua ile
Yanıtla (4) (0)32 Farz diye bir şey yoktur. Kuranda zikredilen her ayete iman etmek ve uygulamak farzdır.. Farza dair 3 temel unsuru ben sana ifade edeyim; Kuranı anlayarak okumak (İmanın inşası hakikati bilmekle olur hak olan da Kuran'nın kendisidir, 2 ve 3 ncüsü adalet ve liyakattir (Bunlar olmazsa zaten din de olmaz). Bunların haricindeki diğer farzlar da ibadete ilişkin esaslar olup kulluğun temel ilkeleri yani zikrin kendisidir.. Zikir ise Allah'ın ayetlerinin her tefekkürle hayata yansıtılmasıdır.
Yanıtla (0) (0)Sudan , Etiyopya, Somali, Myanmar, Suriye, Libya, Ukrayna, Tanzanya , vs ... hamdolsun büyüklerimiz dünyanın dört bir bucağına yardım ediyor ... kim gelirse başımızın üzerinde yeri var , bakarız , besleriz diyor ... bu arada bu toprakların öz çocukları emekli ,emekçi , çiftçi, öğrenci yarı aç yarı tok ...maaş 17.002 TL..kira 23.000 ..ama bunlar çok iyi insanlar... inşallah birgün Türk milletine de iyilik yapacaklar ..
Yanıtla (3) (0).Ali Bardakoğlu;
Yanıtla (5) (2)Mustafa Kemal; İslam dininin bilgi temelinde gelişmesini önemsemiştir. Diyanet’i, Genelkurmay Başkanlığı ile aynı gün kurmuştur, dedi..
Atatürk, Diyanet işleri Başkanlığı’nı kurar kurmaz, Hazreti Peygamberin ve Kuran’ın doğru anlaşılması için emir vermiş, iki kitap yayınlanmıştır. Birincisi, Kuran tefsiri, diğeri ’Tecridi Sahiyi Buhari’. Bu kitaplar ile Kuran’ın ve Hz. Peygamber’in hadislerinin doğru anlaşılmasını istemiş. Çünkü Atatürk dine değil, hurafelere karşıydı...
teşekkürler hocam.
Yanıtla (1) (0)Bilen birisi bana namaz vakitlerinin Kur'an da hangi ayetler de yazdığını yazabilir mi bilmediğim için öğrenmek istiyorum.
Olsa dükkan senin..:)
Yanıtla (4) (3)Tamam yok da, niye yok Muammer? Allah'ın Kuran'da tanımladığı tek ritüel abdest; ama o da apaçık değil, ayak yıkanacak mı mesh mi edilecek ihtilaflı. Bence Allah, ritüellere "hocalar"ın biçtiği kadar değer biçmiyor. Öyle de olur, böyle de sen sana etkisine bak diyor. Katılır mısın?
Yanıtla (3) (1)Ritüeller araçlardır, tıpkı antrenmanlar gibi..
Yanıtla (6) (1)Asıl olan sahadaki performanstır.
-Rasyonel ve aklın zorunluluk yasalarına uyacaksın.
-Öldürmeyeceksin.
-Çalmayacaksın.
-Kamu malına göz dikmeyeceksin.
-Adaleti gözeteceksin, velev ki en yakının olsun.
-Sana yapılmadığını istemediğin şeyi kimseye yapmayacaksın..
فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْ عَمَّا جَٓاءَكَ مِنَ الْحَقِّۜ لِكُلٍّ جَعَلْنَا مِنْكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهَاجًاۜ "Onların arasında Allah'ın indirdiğine göre hüküm ver ve ve sana gelen gerçekten dönüp onların hevalarına uyma. Hepiniz için bir şeriat/hukuk kaidesi ve minhac/yöntem belirledik".(Maide-48) Demekki şeriatın da kaideleri kuralları belirlenmiş, kafamıza göre din inşa etmeye izin verilmemiş.
Yanıtla (2) (1)''“Güneşin tepe noktasından batıya yönelmesinden gecenin kararmasına kadar namaz kıl ve sabah namazını da (unutma). Çünkü sabah namazı tanıklı bir namazdır.”, ''Gündüzün iki ucunda ve geceye yakın saatlerde namazı kıl.” “Rabb’inin adını sabah akşam hatırla. Gecenin bir bölümünde O’na secde et ve geceleyin uzun uzun O’na tesbih eyle.” bunlarla birlikte en az 4-5 ayet grubu daha var.. Daha ne istiyorsun ki..
Yanıtla (0) (0)Arkadaş gerçekten sıkıntılısınız.. ''İçlerinde olur da onlar için namazı tam kılarsan, onların bir kısmı seninle beraber namaza dursunlar ve silahlarını kuşansınlar; (ilk) secdeyi yaptıktan sonra çekilsinler; bu defa namazı kılmamış öbür kısım gelsin, seninle namaz kılsınlar, tedbirli olsunlar ve silahlarını kuşansınlar.'' ayrıca şu an kılınan namazın tüm şartları da bir çok ayette işaret edilmiştir..
Yanıtla (0) (0)Yazdıklarını, yazacaklarını ve yazmayı düşündüklerini kapsayan ayet ''Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana baba(nız) ve yakınlar(ınız) aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kişiler olun! ..... Adalet(ten sapma) konusunda arzular(ınız)a uymayın! (Şahitliği) eğip büker (doğru şahitlik etmez) veya şahitlik etmekten kaçınırsanız, (bilin ki) şüphesiz ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
Yanıtla (0) (0)اِنَّ الصَّلٰوةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ كِتَابًا مَوْقُوتً (Nisa-103) "Muhakkakki namaz mü'minler üzerine vakitleri belirlenmiş bir farzdır."
Yanıtla (2) (1)Namazın vakitleri bilindiği için Kur'an bunu saymamış. Ama belirlenmiş olduğunu yazıyor. Kim biliyor bunu? Tabi ki Resulullah(S.A.V)..
Kur'an da namaz vakitlerinden bahsetmediğini nasıl iddaa ediyorsunuz
Yanıtla (4) (1)Gündüzün güneşin gün ortasını aşmasından gecenin karanlığına kadar namazı kıl; bir de sabah namazını; çünkü sabah namazı şahitlidir.(isra-78)
Namazları ve orta namazı aksatmadan kılın, huşû içinde Allah’ın huzurunda durun.(bakara 238)
Gündüzün iki tarafında, gecenin de gündüze yakın saatlerinde namaz kılın. Şüphesiz ki iyilikler kötülükleri yok eder. İşte bu, öğüt almak isteyenler için bir hatırlatmadır
Hud(114)
Demek istediğim, kur'an namazdan bahsetmez demek değil. Kur'anda namaz vakitleri sarahaten yer almamıştır ancak icmalen bahsedilmiştir. Yani bir ayette namaz vakitleri sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı(vitir ile) diye sayılmamıştır. Bunlar ayetlerin bir araya toplanıp çıkarsama yapma yoluyla anlaşılmakta ve beş vakit çıkarılabilmektedir.
Yanıtla (0) (0)Resulullah(S.A.V) efendimiz bu vakitlerin giriş ve çıkış zamanlarını ve namazın nasıl kılınacağına kadar Cebrail(A.S)den öğrendiği için konuyu sarahaten biliyordu ve ashabına uygulamalı öğretiyordu, Kur'anda ise bunlar icmalen geçer.
Yanıtla (0) (0)Arkadaş teşekkür ederim.. Bu kuran iman etmek isteyenler için bir rehberdir.. Namazın vakitlerini aynen sizin algıladığınız gibi Kuranda buluyorum, bugün kıldığımız şekli aynen görüyorum, korku anında nasıl ve ne şekil olursa olsun kılınması gerektiğini idrak edebiliyorum.. Yine Kuranda iman ve kulluğa dair her esasın bulunduğunu ve elçinin de uyarıcı müjdeleyici ve tebliğ edici olduğunu görüyorum..
Yanıtla (0) (0)Arkadaş Kuranda en az 9-10 ayet var ya...
Yanıtla (0) (0)çift gözle de bakabilmeye bakmak gerek. ihmal etmemek gerek.
Yanıtla (1) (0)Sayın hocam, insanlaşmadan islamlaşılmaz. Hz Muhammet 40 yaşından önce ahlaklı, dürüst ve güvenilirdi. Hatta insanlık bu gün dinlerin söylediği ve amaçladığı insan formatının üzerine çıktı. Sadece insan olduğu için ve ödev ahlakı ile kurallara uyuyor ve adil davranıyor. Tanrı, cennet cehennem, ölüm korkusu ve beklentisi olmadan diğer canlılardan ayrılarak ahlak ve adalet üretebiliyor. Ama %70 bunu başaramayacak. İnsanlık tarihine bakın yeter. Türiçi öldürme ve animal akıl düzeyi.
Yanıtla (3) (0)Yok öyle bir şey..Hz.Peygamberin durumu vahiyden önce:
Yanıtla (3) (0)Şûrâ Suresi 52. Ayete göre ; Resul, vahiy gelmeden önce iman nedir kur'an nedir bilmiyor.
Duhâ Suresi 7. Ayete göre ; '' Ve seni, yol yitirmiş bulup da yol göstermedi mi sana? -Ve vecedeke dâllen fehedâ''
''dâllen'' kelimesine dikkat! Fatiha suresinde de geçer.Ancak oradaki türkçe ifade ile buradaki farklı..Neden? ''dâllen'' Azan-Sapkın demek.
Peygamberin, vahiyden önce, imansız bir dalalet ehli olması da bir vakıa; ahlaklı, dürüst ve güvenilir olması da. Buradan asıl çıkarım ahlak için dine ihtiyaç olmadığı. Mustafa Öztürk'ün aforizması tam da bunun tespiti: "Ahlak için din zorunlu değildir, fakat din için ahlak zorunludur!"
Yanıtla (2) (0)bence alçakgönüllü olmak bir zorunluluk. çünkü evrenin boyutlarını, yani ne kadar olduğunu bilmiyoruz. bilgimizin toplam bilgi içinde ne kadar olduğunu bilmiyoruz. bu durumda doğal ki, tanrının yokluğunu da mutlak biçimde kanıtlamak olası değil. geriye bilinenlerden inançlar edinmek kalıyor.
Yanıtla (0) (0)Muhterem hocam yazınızda verdiğiniz; alıntılar, teşhisler, tespitler ve nasihatlar çok güzel, hoş velâkin yakınıp durulan hiçbir problemi çözmüyor, çözemiyor.
Yanıtla (0) (0)Problem insanda. İnsan çözülürse, dış alemde sorun olan şeyler kolayca çözümlenir. Tabi bütün insanlar bunu yapamayacak ancak kendimiz için en azından bunu yapabilmeliyiz.
Yanıtla (1) (1)Toplumsal barış, bir ülkenin huzurunun ve geleceğinin teminatıdır. Af, adalet ve merhametin birleştiği, toplumsal kırgınlıkların onarıldığı önemli bir adımdır. Özellikle siyasi inanç farklılıkları nedeniyle cezaevinde bulunan bireylerin affedilmesi, toplumun kucaklaşmasını ve birliğini güçlendirebilir. Af, bir yanlışı unutmak değil; daha büyük bir toplumsal uzlaşı için fırsat sunar. Komşu ülkelerdeki çatışmalar, barışın ve uzlaşmanın önemini bir kez daha gözler önüne sermektedir.
Yanıtla (1) (0)devam. daha yeni yeni. 107 bin km hızla güneşin etrafında döndüğünü. şempanzeden bir tık yukardayız sadece zeka olarak. anlamadığımız şeyleri hemen göksel varlıklara bağlıyoruz kibrimizden. algılarımız zayıf bunu kabul edelim. mucize diye bir şey yok sadece şimdilik nedenini bilmiyorsunuz. öğrendiğinizde ya bu muymuş diyeceğiz.yaradılışın olması gerekmiyor.başlangıcın olması gerekmiyor.biz öyle algılıyoruz
Yanıtla (1) (2)Beynimiz maddedir; insan bedeninin tamamı da maddedir. Öyleyken madde; yani et, kemik, kan, sıvı; onları oluşturan topraktan aldığımız besinler nasıl oluyor da duygu, bilinç, bilgi, inanç, ahlâk ve estetik gibi tamamı madde üstü şeyler üretiyor? Bu soruya bilgi ile değil, ancak inanç ile cevap verilebilir" demişsiniz. saçma olmuş bu yorum. hepsinin cevabı verilecek. insan bilim yoluna daha yeni çıktı. dünyanın küresel olduğunu dahası döndüğünü hiçbirşeyin savrulmadığını algılayabildimi zekamız.
Yanıtla (2) (2)Çok güzel bir konuyu işlemişsiniz hocam gerçekten merhamet ve sevgi göstermek en az yaptığımız ancak en çok ihtiyacımız olan hasletler.
Yanıtla (1) (0)Allah razı olsun.????
Ancak her yaratılmış mi'racını, hakkın nurundan alabileceği kadarını alıp kendi sınırlarına varması ile yapar. Burası Sidre-i Münteha(varlık ağacının sonu)dır. Bundan sonra sizin de ifade ettiğiniz gibi hayret makamı başlar. Vesselam..
Yanıtla (1) (0)Öncelikle teşekkürler hocam konu esas konu. "Kişiye, kendini bilmek gibi irfan olmaz" demiş büyükler. Çünkü "Allah Ademi kendi suretinde yarattı" ya da "Allah insanı Rahman'ın suretinde yarattı" mealindeki hadisler insanın Allah'ın esmalarına mazhar olması hasebiyledir. İnsanın bilebileceği O'nun sonsuz, sınırsız sıfatlarından alabildiği kadarıdır. O her bilenin bilgisinin fevkindedir. Çünkü her bilen kendi kapasitesi kadar bilebilir. Ama O hiçbir yaratılmışın vüsatine sığmaz.
Yanıtla (1) (0)Mursi, Haniye, Sinvar vs .... Filistin , Gazze, Lübnan vs .... Haganahcı vahşi siyonist evangelist İsrail yanında katil ABD ve AB ile birlikte katliamlarına bîfasıla devam ediyor .7/24 nonstop... İnsanlık düşmanı siyonist İsrail daha dün Filistin'de 100 ü aşkın insanı çoluk çocuk demeden katletti. ses yok , duyan eden yok .varsa yoksa Golani ... emevi camiinde namaz .birileri namaz kılarken İsrail Şam 'a yani emevi camiinin 25 km yakınına kadar geldi... ABD memnun, İsrail memnun ..BOP devam
Yanıtla (2) (0)Çok güzel bir yazı olmuş Sn hocam. Teşekkürler.
Yanıtla (2) (0)AİHM yine hak ihlali verdi yine tazminata hükmetti.AİHM 450 kişinin başvurusunda daha ihlal kararı verdi. Bu gidiş nereye
Yanıtla (1) (0)Evet Sayın Çağrıcı... Rabbimizin biz insanoğlullarına lütfedip, vermiş olduğu nimetlere karşılık tevazu ve mahviyyet yerine, bunları sanki kendi kazanımlarımızmışız gibi sahiplenmek en büyük gunahlardandır. Bu bağlamda bir insanın dini ağırlığı veya dindarlığı bu nokta-ı nazardan değerlendirildiğinde hemen ortaya çıkar diyorum.
Yanıtla (2) (0)Gayet güzel getirdiniz yazıyı ve sonunda alakasız bir yere bağladınız gibi..
Yanıtla (1) (1)Teolojinin Arabın devletleşme için verdiği siyasal mücadele tarihi ile ne ilgisi olabilir!?
Hocam, J. Templeton, naklettiğiniz ve katıldığınızı belirttiğiniz cümlesinde insanlar arasında inanç ve ırk ayrımı yapmadan herkese alçakgönüllü olunmasını söylüyor. Ancak Kur’an farklı bakıyor konuya: أَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ أَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرِينَ (Maide, 54). Ayrıca قَاتِلُوا الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ … حَتَّىٰ يُعْطُوا الْجِزْيَةَ عَن يَدٍ وَهُمْ صَاغِرُونَ (Tevbe, 29). Bu ayetlere ne dersiniz? Size göre İslam “Allah karşısında tevazu” olabilir ama belli ki, bu sıfat
Yanıtla (0) (0)Bu günün dünyasında , bilimsel ve teknik gelişmelerin ulaştığı olağanüstü seviye , haliyle insanoğlunun bu başarılarıyla gurur duymasını da sağlıyor ancak Allah'ın sonsuz ve bütün evreni kuşatan ilmi karşısında da bir yandan tevazuyu elden bırakmamak gerekir yani ikisi arasında
Yanıtla (3) (0)bence çok hassas bir denge var , önemli ve kritik olanherhalde o dengeyi koruyabilmektir , benim naçizane görüşüm bu .
Madde bağımlılığı !? Kim tedavi edecek?
Yanıtla (1) (0)çocuğunun okul masraflarını bile karşılayamayan, parasızlıktan evlenemeyen, borç batağında inim inim inleyen garip Müslümanların, tüm bu olup bitene, lükse, israfa, gösterişe, umarsızlığa, pervasızlığa bakarak din ve dindarlıkla ilgili yaptıkları sorgulamalarına kim cevap verecek?
Hiç kimse kusura bakmasın! Bu gidişatımız gidişat değil. Bu dünya sevgisi, bu madde bağımlılığı, bu vehnler bizi mahvetti.. şatafatlı mağlubiyet ! ....
Madde bağımlılığı ve tevazu!..
Yanıtla (3) (0)Köşklerde “Baby Shower” mevlitlere oluk oluk para akıtan, düğün sonrası “After Party’leri” ihmal etmeyen, ezanla karışık müzikler çalarken gelinle damadın muhakkak bir merdivenden aşağı indiği, İngiliz kraliyet balosunu bile geride bırakan düğünlere özenen, lüks yatlarda beyaz elbiseleriyle doğum günü partisi kutlamaya alışan, gösteriş düşkünü, dünya ve madde bağımlısı Müslümanları kim tedavi edecek?
Marka başörtüleri, siyah gözlükleri, ve lüks jipleriyle,! ..
Putin ; ABD - İsrail - İngiltere ve peşlerine takılan batı dünyası kendilerini "Tanrı'nın yeryüzünde ki temsilcisi gibi görüyorlar!... ama kendileri Tanrı'ya inanmıyorlar " dedi ...yine Putin " 60 küsur İslâm devleti var , içlerinden yöneticileri hırsız olmayan tek birini gösterin " BEN MÜSLÜMAN OLAYIM " demişti ... sual şu " kişi ve toplumlar hem sistematik hırsız, hem de Müslüman olabilir mi ?... organize kötülük!..
Yanıtla (4) (2)Allah razı olsun değerli hocam. İyi ki varsınız
Yanıtla (0) (0)Zeka kapasitemiz bu kadar, bizi yaratan “Allah cc.” bize sadece bu kadar kapasite koymuş, düşünün tv yapan fabrika siyah beyaz ekran koymuş, o tv den renkli yayın izleyemezsin, otobüsle tarlada köten süremezsin bunun gibi!. İnsan sanıyor ki tabiatın sırrını çözecek hayır, onu çözecek kapasite yok, henüz “ ısı” nedir “ madde” nasıl, nerede sentezlendi bilemiyor, ama kerameti sakalda cüppede kadının saçında arıyor, daha çok yolumuz var hocam . İlkel karekterleri, duyguları terk edemedik!!.
Yanıtla (5) (1)Tabiat, konfor ve nimetlerle tanışma imkanı sunuyorsa, bilim ve teknolojinin kaynağı tabiat ise, (öyledir) insana, yavaş olun, ölçülü olun demek yerine, devam edin denmesi gerekir diye düşünüyorum. istenenleri tabiat verdiği sürece sorun olmaz.
Yanıtla (1) (1)