“İslâmîlik Endeksleri”

İslamilik Endeksleri” (Islamicity Indices), Kur’an ve hadislerin toplumsal hayata dair başlıca prensiplerini en iyi uygulayan ülkeleri her yıl sıralayıp yayımlama şeklindeki faaliyetin adıdır. Bu prensipler, ekonomi, hukuk (adalet) ve yönetim, insan hakları ve siyasi haklar, uluslararası ilişkiler şeklinde dört kategoriye ve bunlara bağlı çok sayıda alt dallara ayrılmış.

Bildiğim kadarıyla bu konuda ilk rapor, bilimsel hayatını ABD’de sürdüren İran asıllı Hüseyin Askeri ve Hüseyin Muhammedhan tarafından Islamicity Indices: The Seed For Change (İslamilik Endeksleri: Değişimin Tohumu) başlığıyla 2015 yılında yayımlandı. Aynı kişiler 2018’de İran asıllı Mustafa Umidi ve Malezyalı Liza Mydin ile birlikte İslâmîlik Vakfı’nı (Islamicity Foundation) kurdular; İslamilik Endeksi çalışmaları da bu vakıf tarafından yürütülmeye başlandı.

Endekslerde bazı ülkelerin yıllara göre dünya ülkeleri arasındaki sıraları şöyle:
2015: 1. Hollanda, 2. İsveç, 3. İsviçre, 4. Yeni Zelanda,… 39. Katar, 65. Türkiye.
2016: 1. Yeni Zelanda, 2. Hollanda 3. İsveç, 4. Danimarka,… 41. Malezya, 73. Türkiye.
2017: 1. Yeni Zelanda, 2. Hollanda 3. İsveç, 4. İrlanda,… 43. Malezya, 81. Türkiye.
2018: 1. Yeni Zelanda, 2. Hollanda 3. İsveç, 4. İzlanda,… 45. Birl. Arap Emir., 95. Türkiye.
2019: 1. Yeni Zelanda, 2. İsveç, 3. İzlanda, 4. Hollanda,… 44. Birl. Arap Emir., 96. Türkiye.
2020: 1. Yeni Zelanda, 2. İzlanda, 3. Hollanda, 4. İsveç,… 43. Malezya, 100. Türkiye.
2021: 1. Yeni Zelanda, 2. Danimarka, 3. İrlanda, 4. İzlanda,… 39. Malezya, 102. Türkiye.
2022: 1. Danimarka, 2. İrlanda, 3. Hollanda, 4. İsveç,… 43. Malezya, 100. Türkiye.

Değerli bilim insanı Prof. Dr. Ömer Demir’in 1 Ekim 2022 tarihinde Ankara Sosyal Bilimler Vakfı’nın WEB sitesinde yayımlanan “İslamilik Endeksi Kimin Ne İşine Yarar?” başlıklı yazısını yeni okudum. Yazıda Türkiye’nin (2019’dan itibaren) ilk 95 ülke arasına giremediği belirtiliyor. Ülkemiz sonraki yıllarda 102. sıraya kadar düşmüş.

Bu tür uluslararası dokümanlara kızmak yerine, kendimizi sorgulasak daha akıllıca olur.

Sn. Ömer Demir’in yazısı önemli değerlendirmeler içeriyor. Bazıları üzerine birkaç kelam edeceğim. Mesela Ömer Demir, endeksin, “İslami ilkeleri önemsiyor izlenimi vererek sonunda Müslümanları ‘dövmek’ isteyenlere güzel bir sopa” olduğunu söylüyor. Ardından “Bu ve benzeri endeksler ve onları açımlayan söylemler, bir şekilde Avrupa merkezci düşüncenin ve bugünkü Batı değer ve kurumlarının aşılmazlığı ve üstünlüğü fikrinin sürekli yeniden üretilmesine hizmet eder konumdalar” diyor.

Şahsen, Müslüman dünyanın kendi “değer ve kurumları”nın, günümüz dünyasının yaşadığı küresel sorunları da aşacak yeterlilikte alternatif bir çağdaş uygarlık geliştirmeye elverişli olduğundan en küçük bir kuşkum yok. Sorun İslam’da değil Müslüman’dadır. Başta ulema ve ümera olmak üzere Müslüman toplumlar, çağa ilham verecek olan kendi “değer ve kurumları”nı yüzyıllardır tamamen ihmal ettiler.

İslamilik Endeksileri’nin yürütücüleri ne yapsalardı? “Aman bu meselelerimizi seslendirmeyelim; İslam’ın evrensel prensipleriyle uyumumuz konusunda Müslüman olmayan bazı ülkelerden bile onlarca basamak gerilerde olduğumuzu konuşup yazmayalım! Yoksa ‘Batı değer ve kurumlarının aşılmazlığı ve üstünlüğü fikrinin üretilmesine hizmet’ etmiş oluruz” diyerek sussalar mıydı? Bilişim, iletişim ve ulaşımın bu kadar küçülttüğü dünyamızda susmanın ne faydası var? Ümeramız, ulemamız asırlarca susturdular da ne oldu?

Bilim, bulgularını “İstatistiksel verilerle” de “takviye” eder. Yanlış olan bu değildir; yanlış olan, ideolojinin “duygusallık” sübjektivitesini bilimin objektif “hakikat”ine yeğlemektir.

Ömer Hoca’nın dediği gibi: “Halkı Müslüman memleketlerden çeşitli ekonomik, politik ve savaş gibi saiklerle yola koyulan göçmenlerin / mültecilerin İran, Suudi Arabistan… değil de, ABD, Kanada, Avustralya, Almanya, Fransa, İngiltere… vs. seçmeleri de bu süreci adeta olgusal olarak teyit verisi sağlamakta.”

Tamamen doğru. Ama bunun ana sebebi, söz konusu endekslere “şık bir ‘bilimsel’ elbise” giydirilmiş olması değil; asırlar var ki, Müslüman toplumların kendi “değerler ve kurumlar” dünyasından, kendi insanını doğduğu topraklardan koparmayacak bir manevi ve maddi uygarlık üretememiş olmasıdır.

Hasılı; asıl konuşmamız, kınamamız ve kurtulmamız gereken, “endeksler” ve “istatistikler” değil, asırlardır sürdürdüğümüz kendi ‘cehalet’ ve ‘atalet’imizdir.

YORUMLAR (64)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
64 Yorum