Yayın balığı
Gazetecilere yayın balığı diyebilir miyiz? Gazetecilik yaparken suyun altında yaşamayı ve yüzmeyi başarabiliyorlarsa, evet.
Dünyanın her yerinde iletişimin dijital yoğunluğuna rağmen kağıt gazeteler çıkmaya devam ediyor. Kimi ülkelerdeki kimi köklü gazeteler kağıt gazete kepengini kapatmış olsa da, bazı başka köklü gazeteler de yüksek tirajla kağıttan kaplan olarak kükremeyi sürdürüyor.
“Dünyada her gün gerçekleşen bütün olayların, her gün tamı tamına bir gazeteye sığacak ölçüde olması ne ilginç” demişti biri.
Gazeteler gerçeği ifşa için mi yoksa imha için mi çıkar? sorusu takılı takıldı aklıma. Aklım dedimse hak-i payiniz yani. Öyle sanıyorum ki imha için çıkar. Bir gazete yoktur ki bir imha planı, bir haber programı yoktur ki bir imha hedefi olmasın.
Bir zamanların İngiltere’sinde uşaklar sabahleyin gazeteyi efendisine vermeden önce ütülermiş. Bakmayın şimdi gazetelerin gün aşırı kafamızı ütülemesine.
Ama nedir? Yine de hizaya gelmemiş, ütülenmemiş çok kafa var çıkan bunca gazeteye rağmen.
Bazan, bulaşmamak ve câhil kalmak koruyucu işlev görür. Bunun en iyi örneği medya-insan teki arasındaki ilişkide gözlenebilir galiba. Elbette ki kaideyi te’yid babından istisnalar her zaman vardır ve olacaktır.
Toplumlar, yerel ya da küresel kamuoyları habersiz yaşayamaz.
Bugün, haber, toplumun içinde yaşamıyor, ona “ulaşmıyor”, tersine toplum haberin içinde yaşıyor. Peryotsuz, merkezsiz, kesintisiz ve mekânsız bir haber/durum akışının içinde yaşıyoruz. Artık, söylendiği üzere tek tek herkes medya. Herkes haberin öznesi ya da nesnesi olarak bu rabarba haber akışının an be an içinde.
“Şu olaydan hiç haberim yok” demek ya safsata ya da imtiyaz.
Herkes herşeyi biliyor.
Herkes biliyor bir şeylerin eksik olduğunu.
Körfez’den Notlar
Şairin, dalgın sularına bakmamızı istediği Beykoz, İstinye yahut İzmit Körfezi’nden bahsetmiyorum, zaten notlar da bana ait değil.
Notların sahibi gazeteci/yazar Feyza Gümüşlüoğlu, bahsettiği körfez de Basra Körfezi, İran Körfezi, Arap Körfezi.
Yazar altı yılını geçirdiği sahanın içinden yazıyor Körfez’den Notlar’ı. Kitabın mütevazı ismine bakmayın, teknik olarak notların epey ilerisinde gözlem ve yorumlar var kitabın içinde. Kitabın ortasından konuşuyor desek yeridir, yazarın notları için.
Kitabın birinci bölümünde “arka plan” başlığı altında şu temel bakış metinlerini görüyoruz:
Çöl: Arap yarımadası/ Hayat kaynakları, Hazariler ve bedeviler/ Kabilecilik/ Mezhepsel çeşitlilik/ Kadın/ İnci/ Petrol.
Siyasî tarih: Uzun onsekizinci yüzyıl/ Yirminci yüzyıl/ Diğer körfez ülkeleri/ Dış politika/ İç dinamikler/ İhvan.
Bu temel zemin üzerine inşa edilen yazıların yer aldığı ikinci bölümde ise sosyolojik, ekonomik, kültürel ve siyasal içerikli makaleler var.
Suudi Arabistan’ın yeni nesil asi kızları/ Suudi baharını beklerken/ Katar gerçekten İhvan’ı sattı mı?/ Katar’ın 15 Temmuz’u/ Körfez’de Türkçe konuşmak moda/ Stratejik ortaklıktan azılı düşmana: İhvan’ın BAE serüveni/ Körfezdeki evliliklerin sosyo politiği/ Öldürmeyen güçlendirir: Katar ablukadan ne öğrendi? gibi kışkırtıcı başlıklarla ilerleyen makaleler körfez ülkelerinin iç sosyo-kültürel dinamikleri için bir dizi pencere aralıyor.
Ülkemizde bölge üzerine yapılan araştırmaların ve yayınların azlığı, bilinen bir durum. Böyle bir vasatta yazarın araştırma, izlenim ve yorumlara dayalı eseri özel bir ağırlık ve değer kazanıyor.
Kitaptan rastgele bir pasajla tamamlayalım:
(…) Katarlılar arasında son zamanlarda yavaş yavaş yayılan yeni bir akım var: Tarkçe öğrenmek. Sayıları bir iki kişi ile sınırlı kalmayan ve zamanla artan bu Katarlılar’ın Türkçesi, İstanbul’un turistik yerlerinde ‘dertlerini anlatacak’ seviyenin çok üzerinde üstelik. Öyle ki sevdikleri dizileri orijinal dilinde ve altyazısız izliyor, Sabahattin Ali romanı okuyor, Türkiye gündemini Türkçe gazetelerden takip ediyor ve Türk arkadaşları ile son gelişmelere dair fikir alışverişinde bulunuyorlar. (…) Feyza Gümüşlüoğlu- Körfez’den Notlar- Mana yayınları
Adalet arayışı
Son olarak FETÖ soruşturması kapsamında Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın tahliyesi, Mehmet Altan’ın beraatı hakkında yoğun tartışmalar yapılıyor.
Fakat gözden kaçan minik bir nokta var: Adalet!
Tahliyelere karşı olanların da taraftar olanların da görüşlerini gerekçelendirdikleri şey, bir ideolojik bakış üzerinden ilerliyor. İşin teknik hukuk kısmı da dâhil olmak üzere adalet/vicdan noktası ise kaba çizgilere bile yaklaşmaksızın es geçiliyor.
Yoksa bu kadar çelişki ve soru berrak bir adalet tecellisi etrafında oluşmazdi diye düşünüyorum. Düşünmek dedimse hâk-i payiniz, türab-ı zihniniz elbette azizim.
Hayvanlarla yolculuk
Yıllar önce bir karınca ile il dışına otobüs yolculuğumuz olmuştu. Gönlümün efendisi muavinin getirdiği keki paylaştık. Garipti.. Bi karınca otobüsün tekerlerinden çıkmayı başardıysa ücretsiz seyehati de hak etmiştir deyip el sıkışarak yolculuk dostluğumuzu pekiştirdik. Daha İlginç olanı ile de geçen gün tanıştım. Ülke değiştirmek isteyen sinek... Uçak pencereme konup bütün yol boyunca gökyüzünü izledi. Sanki ilk defa gökyüzü görmüş gibi izledi... Uçabiliyordu ama ona yetmedi!
Uçabiliyoruz yetmiyor! Yürüyebiliyoruz hatta koşabiliyoruz yetmiyor. Konuşadabiliyoruz ve bu keşke bazılarına yetse!