Sergi-i minel garaib
Çukurcuma’daki serginin haberini aylar öncesinden fısıldamışlardı: Def-i Hecet Sergisi.
Olur mu olmaz mı demeye kalmadı, günler gelip geçti ve mezkur sergi geçtiğimiz Cumartesi günü birdenbire açılıverdi.
Sergiye girenler envai çeşit taş, klozet, ördek, wc levhası, muhtelif söz ve uyarı tabelaları, bazı dökümanter nesne ve hurda teferruat kabilinden bilgi ve eşya ile karşı karşıya buldular kendilerini.
Antikacı/Koleksiyoner Nevzat Onmuş tarafından hazırlanan Def-i Hacet: Alaturkadan Alafrangaya Tuvalet Sergisi” Cihangir’de bulunan Platonik Artproject’te açıldı.
Roma İmparatorluğundan günümüze kadar, ama ağırlıklı olarak Avrupa ve İslam dünyasından çeşitli tuvalet malzeme ve aksesuarlarının yer aldığı sergi, başka bir açıdan tuvalet ve temizlik konusunda bir tür belgesel galerisi.
Elbette bu alanla ilgili yaygın ve genel durum düşünüldüğünde minik bir belgesel sergisi bu. Fakat konuyla ilgili/ilgisiz herkese bütünlüklü ve genel bir fikir verdiği de ortada.
Bir zamanlar Beyazıt’ta cadde üzerindeki bir umumi tuvaletin ihalesine girip kazanan birinin şöyle dediğini işitmiştim: “ Bütün parayı b.ka yatırdık.”
Kimse tuvalet deyip geçemez. Orada mutlaka durmak ve bir şeyler yapmak her bireyin kaçınılmaz olarak onbinlerce defa tecrübe ettiği, yine de bir gram ilerlemenin kaydedilmediği bir vazife-i şahsî sahasıdır orası.
Kimi orada düşünür, kimi o işin antropolojisiyle ilgilenir ve felsefesini yapar, kimi de bir an önce orayı terketmeye bakar. Tuvalete özgü bir edebiyat hep vardır ve zaman zaman antolojileri yayınlanmıştır. Tosunların kalemine zincir vurulamaz.
Kimi lüks ortamlarda tuvalet için özel besteler de mevcuttur, değişik parfümler de.
Tuvalet mahremiyetinin sağlanamaması veya bu mevzuya ilişkin hiç düşünülmemesi günümüz sıralı tuvalet ortamlarının ana müşkil ve çirkinliklerinden biridir.
Süleymaniye Camii’nin kuzeybatısında bulunan tuvaletlerinin mimarisi ile hemen yanındaki üniversite tuvaletlerinin fonksiyon ve mahremiyet yapısının yüzeysel bir mukayesesi ne demek istediğimizi şıp diye anlatacaktır.
Nedir, sergi ve serginin münderecatıyla uyumlu olarak ikram edilen kokteyl gazozunu dışarıda tutmadan söyleyecek olursak; bu alabildiğine doğal ve hayat formunun temel biyolojik ihtiyacı olan alanla ilgili olarak şekillenen tuvalet kültürü, bir sergi sınırlarının çok dışına çıkan uzantı ve çağrışımlara sahip.
Bebeklikten yaşlılığa, daha doğrusu hayatın ilk gününden son gününe kadar biyolojik yaşamımıza bitişik bir kültür tuvalet kültürü. Bu yönüyle evrensel değil ama (uzaylıların nasıl def-i hacet ettiğini bilmiyoruz:)) küresel bir kültür örneği verecek olsak tereddütsüz biçimde tuvalet kültürünü örnek verebiliriz.
(Hattat: Mahmut Şahin)
Avrupa Avrupa diyenler bu ülkenin tuvalet tarihine birazcık yakından baksalar, zihinlerinin alamayacağı bilgi ve uygulamalarla karşılaşıp şoke olabilirler. En iyisi biz söylemeyelim, merak eden kendisi baksın. Fransa’daki 2300 odalı ve benzersiz kokulu (hayır, parfüm değil) Versailles Sarayı’nın dili olsa da konuşsa Monsieur.
Doğuda ve batıda bugün de insanın midesini kaldıran örnekler yok değil. Kimi devlet başkanlarının seyahat esnasında güvenlik vs sebeplerle klozetlerini yanında gezdirdiğini de unutmadan ekleyelim.
Bu konu, insanla ilgili her konu gibi derin ve ayrıntılı bir konu. Ama başka bir çok konu gibi bu konuyla da ilgili fazla konuşmayız. Konuşup da ne olacak hem. Lâleli Baba zamanında diyeceğini demiş, hem de kime demiş, Sultan’a demiş.
Vakti olanlar 30 Ocak tarihine kadar açık kalacak bu sergiyi görebilir ve orada Lâleli Baba’nın sözüyle birlikte başka sözleri de duvarlarda, levhalarda okuyabilirler. Serginin küratörü Erkan Doğanay, koordinatörü ise Sezgin Çevik.
“Ne zaman biri kültürden söz etse, elim gayri ihtiyarî elimi tabancama gider” demişti biri. Kültür ciddî iştir, sâkin olmalı mîrim.