Yeni 4 Temmuz tuzağı
Fırat Kalkanı operasyonu başladığında en büyük sorunumuzun, ‘Membiç’e ilerlerken ABD’yle yaşanacak sıkıntılar ve El Bab’da IŞİD’in gelişmiş tanksavar silahlarıyla karşılaşmak’ olduğunu iki önceki yazımda sizlerlerle paylaşmıştım. Maalesef bu geçen sürede ikisi de gerçekleşti. Zırhlı birliklerimize yoğun tanksavar saldırısı oldu. Neticesinde Suriye topraklarında şehit ve yaralılarımız oldu.
TSK, El Bab için harekat planında bir değişiklik yapmadan takviye kuvvetlerle operasyona devam etti. Bölgeye özellikle 1. Ordu Bölgesi’nde kapatılan tugaylardan gelişmiş tanklar gönderildi. Bunların verdiği destekle operasyon bütün cephelerde hızla ilerliyor. Hızla ilerledikçe birçok bölgede PYD unsurlarıyla ya direkt cephede ya da Batı veya Doğu tarafından temas kurmaya başlıyoruz. El Bab bölgesinde ilerlediğimizde Batı ve Doğu kanadından onlarca kilometre PYD’ye yan vermiş olacağız. Sanırım kıyamet de bu safhada kopacak gibi gözüküyor. Tahminimce derinliğe inildikçe açılan boşluktan PYD arkaya sarkmak isteyecektir veya yan bölgeden tanksavar ateşi açarsa harekat çok cepheli bir hale dönüşecektir.
O zaman Türkiye tepkisini yalnızca o sahada değil bütün Suriye sınırında olan PYD hatlarına gösterecektir. Bugün birçok noktada USA bayrağı asılmasının ana nedeni de korkarım PYD’nin kendi aklında olan plana ön alma isteğidir. Yoksa neden sınır hattında bugüne kadar asılmayan bayrak için bugün asılma gereği hissedilsin. ABD unsurlarının yerleri iki koordinasyon merkezi tarafından da net olarak bilinirken bu bayrak gösterme isteği çok da akla yatkın değildir.
İncirlik’te bulunan MOM merkezi ve IŞİD’le ilgili kurulan koordinasyon merkezi Suriye topraklarında yapılan bütün atışları tek elden koordine etmektedir. Dost ateşiyle ölümleri engellemeye çalışmaktadır. İnşallah bu bayrak asma bir sonra yaşanacak olayların ön uyarısı değildir. Çünkü 2003 yılında yaşanan 4 Temmuz vakasından (çuval geçirme hadisesi) sonra bir kriz daha iki ülkenin ilişkilerini oldukça kötü etkileyecektir. Benim uyarım, 4 Temmuz olayında olduğu gibi gelen tehlikenin boyutunun iyi analiz edilmeden atlanmasıdır. O dönemde Genelkurmay’ın bu krizi muhataplarına doğru aksettirmemesinin bedelini ülke olarak hala ödemeye devam ediyoruz. Çuval geçirme hadisesi hafızalarımıza kazınmış bir şekilde duruyor.
Türkiye’nin IŞİD ve PYD’yle yapmış olduğu haklı mücadelesi inşallah başkaları tarafından bir kriz durumuna dönüştürülmez. Geçmişte yaşadığımız şekilde bir tuzak saldırıyla ABD ile Türkiye karşı karşıya getirilmez. Süleymaniye’deki tuzağı hatırlayanlar burada daha büyük tuzakların da kurulabileceğini öngörürler. Burası maalesef Ortadoğu. Burada savaşlar, tuzaklar, yalanlar ve pusu kültürü üzerinden yürüyor. 1991 yılından beri coğrafyamızda yaşananları gören herkesin büyük yalanların da farkında olması gerekir. Ne yalanlarla bu coğrafyada işgaller yaşandı bir hatırlayın. Kimyasal silahlar, kitle imha silahları, cehennem topları konuşuldu. Olmayan kara batak kuşlarının görüntüleri televizyonlara servis edildi. Ülkeler birbirleriyle savaştırıldı.
Burası küçük yalanların büyük yalanlara dönüştüğü, sonra bu yalanların gerçek sanıldığı, arkasından da savaşların çıkabildiği bir coğrafya. Bütün savaş taktiklerini ortaya koyanların söylediği ilk söz ‘Düşmanını veya rakibi tanı’dır. Benim bu coğrafya için söyleyeceğim ilk şey ise, “Sırtını vatandaşından başkasına dayama” olacaktır. Kimin nereye hangi bayrağı dikeceğinden çok benim bayrağıma ülkemin ne kadar sahip çıkacağıdır. Bu millet bayrağını indirmeye çalışanlara 15 Temmuz gecesi attığı tokatla rüştünü herkese ispatlamıştır. Şimdi biraz da başkaları bizim nereye bayrak dikeceğimizi düşünmeye başlasın. Ben PYD’nin diktiği USA bayrağını bir tuzak olarak algılıyor ve bu konuda uyarımı yapıyorum. Bir kez daha Rus uçağında yaşadığımız tuzağa düşmek zorunda kalmayalım.