Millet iradesine parmak sallayan darbeci AK Parti mi?
Seçimlere on gün kala ülke öylesine kirli bir siyaset diline kilitlendi ki normalde olması gereken makul siyasi davranışları bile unutur hale geldik. Sandık yaklaştıkça siyasette tansiyon katsayısının artmasını anlayışla karşılamak gerekiyor elbette.
Ancak sandığın muhtemel sonuçlarını düşündükçe telaşa kapılan iktidar cenahından yükselen akıl dışı açıklamaları sivil siyasetle izah etmek ne yazık ki mümkün değil.
Geçtiğimiz hafta millet iradesine parmak sallayan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu darbecilere bile rahmet okutacak öyle bir açıklama yaptı ki açıkçası 28 Şubat cuntacıları konuşuyor sandık, işte o sözler: “14 Mayıs 2023, Batı’nın darbe girişimidir. Türkiye’yi tasfiye etmeye yönelik hazırlıkların 14 Mayıs’ta her birini bir araya getirerek oluşturabilecek darbe girişimidir.”
Yani Soylu demek istiyor ki ‘eğer 14 Mayıs’ta muhalefet kazanırsa bu Batı’nın darbe girişimidir.’ Herhalde millet iradesinin kararını ‘darbe’ olarak niteleyen ilk sivil siyasetçi Süleyman Soylu olarak tarihe geçecektir. Bu arada Soylu’ya ‘sivil siyasetçi’ sıfatını yakıştırdığım için Türk halkından özür diliyorum.
Çünkü millet iradesini ‘darbeci’ olarak gören bir bakan olsa olsa ‘vesayetçi’ ve darbeci bir zihin yapısının temsilcisi olabilir ancak.
Kim nasıl değerlendirir bilemem, ancak bildiğim bir şey var ki Süleyman Soylu, doğrudan AK Parti’nin ruhuna fatiha okutmayı hedefleyen bu çılgın yürüyüşünden asla vaz geçmeyecektir. Normalde AK Parti’nin kendi tabanından gelen bir siyasetçi, zaman zaman yanlış siyasi adımlar atsa da bakan Soylu gibi açıkça millet iradesine hakaret eden bir zeka zafiyetine düşmeyecektir diye düşünüyorum.
Kuşkusuz demokrasi işinden yorulup ‘darbe’ imalarıyla başka arayışlar içinde olan sadece Soylu değil, ülkenin son başbakanı ve halen AK Parti Başkan Vekili olan Binali Yıldırım da tam bir şuur zaafı örneği sergileyerek hepimizi 14 Mayıs’ta savaşa çağırıyor… Şu sözler başka nasıl okunabilir ki: “Bu seçim, işgalcilere karşı istiklal mücadelesi seçimidir.”
Doğrusu hayretler içindeyim, adlarının önünde başbakan, bakan yazan bu insanlar sandık tehlikesi yaklaştıkça nasıl bir ruh hali yaşıyorlar böyle… Hiç mi tarih okumazlar? Eğer birazcık olsun tarihe bakmayı akıl edebilselerdi, “İstiklal mücadelesi”nin milletin hafızasında ne anlama geldiğini öğrenebilirlerdi. Cehalet insanı teslim almaya görsün, diller tutulur ve hakikat hatırlanmaz olur…
Neyse ki bu akıl tutulmasını fark eden Grup Bakan Vekili Bülent Turan, bu absürtlüklere karşı net bir tavır alarak diyor ki: “Savaşa gitmiyoruz... Seçimler hangi partinin, hangi anlayışın kazanmasıyla sonuçlanırsa sonuçlansın bizim için saygı duyacağımız bir süreçtir.”
Ama İçişleri Bakanı Soylu’nun hiç vaz geçmeye niyeti yok, o AK Parti’nin ayağına kurşun sıkmaya devam ediyor. Milleti darbecilikle suçlayan sözlerinin üzerinden daha 24 saat geçmeden millet iradesine parmak sallamada kararlı olduğunu savundu ve kendisini eleştirenleri “Amerika’nın çocukları” olmakla suçladı.
Açıkçası bir ülkenin İçişleri Bakanı’nın kendisini bu hallere düşürmesini akıl ve mantıkla izah etmek pek mümkün değil. Zira konuşurken öyle bir ruh haline bürünüyor ki sanki bu dünyada değil, başka bir alemde seyrediyor gibi…
Önceki gün KARAR tv’de konuşan İYİ Parti lideri Meral Akşener’i dinlerken Soylu ile ilgili söylediği ‘cezbe taklidi’ ifadesi, sanki bu konuda bir izah niteliği taşıyor gibi… Akşener diyor ki: “Bu beyefendinin adını ağzıma almak istemiyorum, ruh sağlığı yerinde değil. Bir video var, cezbe taklidi var. Bu arkadaşımız ipin ucunu kaçırdı. Millete darbeci demesi mümkün değil.”
Akşener’in bu değerlendirmesinden sonra, Soylu’nin millete yönelttiği ’darbeci’ suçlaması biraz daha ete kemiğe bürünüyor sanki… Çünkü bir siyasetçi bu tür ifadeleri normal bir ruh halinde değil, ancak cezbe halinde söyleyebilir.
İnsanın söylemeye dili varmıyor ama “Partimiz hukukun üstünlüğüne dayalı yönetim anlayışının teminatı olacaktır” vaadiyle yola çıkan AK Parti’nin, sonunda millete parmak sallayan Süleyman Soylu’nun antidemokratik söylemlerine muhtaç hale gelmesi, galiba siyasetin en trajik fotoğraflarından birisi olarak tarihe geçecektir.
Ne desek boş, demek ki hikayenin son bölümünü yazmak Süleyman Soylu’ya nasip olacakmış…