Liberal demokrasinin altını oyan adam
Liberal demokrasinin başında öylesine bir Trump gailesi var ki sormayın gitsin... Yıllardır her vesileyle demokrasinin ve özgürlüklerin merkezi olarak gösterilen Amerika’da eli baltalı bir adam demokrasinin altını oymak için bütün demokratik değerlere saldırıyor.
Başkanlık yarışına girdiği ilk günden bu yana açıktan yabancı düşmanlığı yapıyor, her vesileyle Müslümanlara karşı nefret söylemi kullanıyor ve Müslüman ülkelere ABD’nin kapılarını kapatıyor.
Bütün icraatlarıyla demokrasinin önüne duvarlar örmeye çalışan Trump’ın en bariz özelliği yarı diktatör Putin’e hayran olması... Öyle ki Helsinki buluşmasında Putin’in yanında otururken Amerikan demokrasisine karşı öfkeli, ama Putin’e karşı son derece munis bir tavır sergiledi. Kuşkusuz sadece Amerikan demokrasisine değil, Avrupa demokrasilerine de aynı şekilde saklanamaz bir nefret tavrı içindeydi.
Galiba Amerikan demokrasisi ilk kez demokrasiye açıktan saldıran ve diktatörlere hayranlık besleyen bir başkan örneğini yaşıyor. Trump’ın Putin karşısındaki tavrını utanç verici olarak değerlendiren Amerikan medyası da şaşkın ve öfkeli...
***
Trump için “Putin dalkavuğu” ifadesini kullanan New York Times gazetesi, “Trump, Putin’in safında yer alırken, kendi ülkesinin kurumlarına ve istihbarat kuruluşlarına saldırıyor. Bugüne kadar hiçbir Amerikan Başkanı, Amerika’ya düşman bir ülkenin liderini böylesine alkışlamadı” diye yazdı.
Trump’ın neredeyse Putin’in ayaklarına kapanan Helsinki’deki tavrı, Amerikan demokrasisinin mezarı üzerinde “zafer dansı” görüntüsü oluşturmuş bulunuyor.
Oysa Rusya’nın 2016’daki başkanlık seçimlerine müdahale ettiği ABD istihbarat örgütleri tarafından net bir şekilde ortaya konulmuş durumda. Nitekim Trump tarafından atanan Ulusal İstihbarat Örgütü Direktörü Dan Coast bile yaptığı açıklamada “Rusya’nın 2016 başkanlık seçimlerine karıştığı, demokrasimizin altını oyma konusunda devam eden mütecaviz çabaları konusundaki değerlendirmelerimizde net olduk” ifadelerini kullanıyor. Aynı şekilde Arizona senatöre Jeff Flake de “Bir Amerikan başkanının Rusya cumhurbaşkanı ile yanyana durup Rusya’nın saldırganlığı nedeniyle Amerika’yı suçlayacağını hiç düşünmemiştim. Bu utanç verici” ifadelerini kullandı.
Denebilir ki bütün bunlar Amerika’nın iç sorunlarıdır, ya da ABD-Rusya arasındaki cilveleşmelerdir. Evet bir pencereden baktığınızda öyle de denebilir, ama demokratik dünyadaki negatif gelişmeler demokratik değerleri önemseyenler açısından aynı zamanda bir endişe kaynağıdır.
Zira biliyoruz ki demokratik değerlerin altını oyan Trump’ın saldırgan tavrıyla birlikte Avrupa’daki otoriter liderler güç kazanmış, ayrımcı, ötekileştirici ve İslam karşıtı milliyetçi rüzgarlar yükselişe geçmiştir.
Ancak bütün bu olup bitenleri sadece Trump’ın çılgınlığı ile açıklamak yeterli değildir. Aslında çok da görmek istemediğimiz bir gerçek var ki, içinden geçmekte olduğumuz 21. Yüzyılın bu ilk çeyreği maalesef popülist liderlerin dönemidir.
***
Zaman zaman kabul etmekte zorlansak da liberal demokrasinin yarattığı eşitsizlik ortamı, popülist liderler için bulunmaz bir nimet olmuştur. Şunu açıkça belirmek gerekiyor ki, liberal demokrasinin zaaflarından beslenen popülist liderler yeniden dağıtımcı iktisadi politikalardan ziyade, daha çok içe kapanmacı kültürel temalara yaslanarak yabancı ve İslam karşıtlığı gibi konulara vurgu yaparak alt orta ve yoksul kesimlerin desteği ile başarıya ulaşmaktadırlar.
Kısacası “Ülkemizi elimizden alıyorlar” sloganıyla yola çıkan popülizmin özündeki temel düşünce, kuvvetler ayrılığının olmadığı, halk iradesinin mutlak egemenliğidir. Yani yabancılar ekmeğimizi elimizden alıyorlar, onları kovalım...