AK Parti’nin bu hallere düşeceğini kim hayal edebilirdi ki...
Son yıllarda ülkede yaşananların herkesi tedirgin edecek bir nitelik taşıdığı muhakkak. Ekonomide, hukukta, devlet yönetiminde olup bitenler artık hepimizin malumu.
Ve bütün bunlar AK Parti iktidarında yaşanıyor… Oysa AK Parti 2002’de “Partimiz hukukun üstünlüğüne dayalı yönetim anlayışının teminatı olacaktır” vaadiyle yola çıkmış ve demişti ki: “Siyasette ilkeli yaklaşımların yerini günü birlik çıkar ilişkilerine bıraktığı bir donemde ‘ahlak’ en önemli değer olarak öne çıkmıştır. Devlet ve toplum hayatını tahrip eden rüşvet, yolsuzluk, usulsüzlük ve partizanlık gibi yozlaşmaların yaygınlaşması, siyasetin kurum olarak itibar kaybetmesine ve halkın siyaset kurumuna olan güvenin sarsılmasına sebep olmuştur.”
Peki şimdi iktidarın son on yılına baktığımızda nasıl bir değerlendirme yapmamız gerekiyor?
Muhtemelen AK Parti, Türkiye’nin son on yılda yaşadığı badirelere dikkat çekerek bir savunma hattı oluşturacaktır. Evet bütün bu olumsuz gelişmeleri toplum olarak hep birlikte yaşadık, elbette buna bir itirazımız yok. Ama bir gerçek var ki AK Parti bütün o olumsuz gelişmelerden güçlenerek çıktı, dolayısıyla bu badireler, iktidarın ilkelerinden sapması için bir mazeret oluşturamaz.
Hemen belirtelim, AK Parti’nin genetiğini bozan esas badire Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemidir.
Çünkü artık memleketin bütün meselelerine ‘güvenlik’ ekseninden bakan, hukuka çok da itibar etmeyen MHP gibi bir ortağı var.
Şu an itibariyle iktidarın yapacağı her icraatı, atacağı her adımı, ülkenin meseleleriyle ilgili vereceği her mesajı bazen doğrudan, bazen de son derece sofistike bir şekilde denetleyen bir kayyım var ve o da MHP…
Alaturka sistem başladığı günden bu yana AK Parti’nin MHP’ye mecburiyetini tanımlayan pek çok örnek var ama sadece birkaçını hatırlatalım.
-Mesela MHP lideri Devlet Bahçeli “Anayasa Mahkemesi kapatılsın” dedi, AK Parti’den en küçük bir itiraz sesi bile yükselemedi.
-AYM Can Atalay’la ilgili ‘hak ihlali’ kararı verdiğinde Bahçeli, Zühtü Arslan için “Senin gibiler PKK hukukunun kafesindesiniz” ifadelerini kullandı, AK Parti sessizce ortadan kayboldu.
-Daha önce de yine Bahçeli AYM Başkanı Arslan’ı hedef almış ve “Anayasa Mahkemesi Başkanı, zillet ittifakının yüksek yargıya yuvalanmış hastalıklı koludur” demişti. Ve o gün de AK Parti, ittifak ortağını sadece uzaktan seyretmişti.
Gerçi aynı Bahçeli, 2009 yılında Arslan’ın başkanı olduğu Polis Akademisi’nde düzenlenen Kürt meselesiyle ilgili çalıştay için hem Arslan’ı hem de AK Parti iktidarını ağır bir dille suçlamış ve şunları söylemişti: “PKK odaklarını ziyaret edip onlarla görüşerek, Türkiye’de PKK’ya yandaşlık yapanlar, hiçbir dönemde Türk milletinin milli ve manevi değerlerine sahip çıkmayanlar, şimdi İçişleri Bakanı’nın Kürt açılımı projesinde devletin güvenliğini temin edecek kurumun içerisine gelerek Türkiye’de demokratik açılım bahanesiyle bölünmeye gayret gösteriyorlar, cesaret veriyorlar.”
Bu çerçevede altı çizilmesi gereken en çarpıcı örnek ise Kulp kaymakamının, bölge halkının sevip saydığı imama karşı sergilediği “aşırı Türkçü” tavırdır.
Kaymakamın, imamı darp ettiği iddiasını, muhtemel siyasi sonuçları üzerinden değerlendirdiğimizde, bu durumun özellikle dindar-muhafazakar Kürtler nezdinde AK Parti iktidarını zor durumda bırakacağını görmek mümkün. Daha da önemlisi içinde vali ve kaymakamların da bulunduğu onlarca mülki amirin, kaymakamın bu tavrına destek yarışına katılmasıdır. Esas AK Parti açısından düşündürücü olan budur…
Hal böyleyken, geçmişte Kürt meselesi konusunda “açılım süreci”ne imza atmış bir AK Parti iktidarının bu olay konusunda en azından söyleyeceği bir iki cümlesi olması gerekirdi. Ama şu ana kadar en küçük bir itiraz cümlesi bile yok.
Çünkü bu iktidarın yanında artık bir muhafızı var ve onu tedirgin etmeyi asla göze alamaz.
İşte bütün bu örnekleri alt alta sıraladığımızda, bir kez daha açıkça görüyoruz ki AK Parti, kelimenin tam anlamıyla bir “Türkçü kuşatma” altındadır.
AK Parti’nin yola çıkış hikayesini ve ilk on yılını olumlayan birisi olarak, bu partinin bilerek ve isteyerek kendisini kilitlediği bu dramatik görüntünün bende derin bir hayal kırıklığı yarattığını itiraf etmem gerekiyor.