AİHM’yi tanımayız AYM’yi de feshederiz

MHP lideri Bahçeli’nin, Anayasa Mankemesi’nin Enis Berberoğlu, Osman Kavala gibi isimlerle ilgili verdiği hak ihlali kararları konusundaki şu sözleri karşısında endişelenmemek ne yazık ki mümkün değil: “Anayasa Mahkemesi milletin mahkemesi olmayacaksa, derhal kendini feshetsin, başındaki zat da gecikmeden istifa etsin.”

Görüldüğü gibi dünyaya ve hukuka meydan okumaya devam ediyoruz. Öyle anlaşılıyor ki ülke olarak altına imza koyduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne de, Anayasa Mahkemesi’ne de ihtiyacımız kalmamış… Bilindiği gibi daha geçtiğimiz hafta ABD Dışişleri bakanlığı iş insanı Osman Kavala’nın “derhal serbest bırakılması” için çağrıda bulunmuş, Türkiye Dışişleri Bakanlığı da haklı olarak “Hiçbir devlet veya hiç kimse Türk mahkemelerine yargı süreçleri hakkında emir veremez” şeklinde sert bir cevap yayınlamıştı.

Kelimenin tam anlamıyla bağımsız ve egemen bir devlete yakışan cevap. Herhalde dünyada hiçbir egemen devlet, kendi ülkesinin yargı kararları konusunda başka bir devletin ima yoluyla bile olsa emir vermesini asla kabul edemez. Türkiye de aynen öyle yapmıştır.

Buraya kadar her şey normal. Evet Türkiye, anayasasında yazıldığı şekliyle bir hukuk devletidir, yargı da bağımsızdır... Ama uygulamanın hiç de öyle olmadığını Türkiye toplumu da, dünya da çok iyi biliyor. Rahip Brunson’un serbest bırakılma hikayesini eminim hepimiz hatırlıyoruz. O günlerde dönemin ABD Başkanı Trump’ın telefon ve hakaret dolu mektupları sonrasında PKK ve FETÖ’ye yardım-yataklıktan tutuklanan rahip Brunson serbest bırakılıp alelacele evine gönderilirken bu hukuk-siyaset ekseninde yaşanan garip hali hep birlikte seyretmiştik. Talihsizlik o ki şu ana kadar hepimizi yaralayan bu hukuksal zaafın hiçbir devlet yetkilisi tarafından henüz izahı yapılabilmiş değil.

Evet hiçbir ülkenin “bize yargı bağımsızlığı” konusunda emir vermesini elbette kabul edemeyiz, ama bu bize Türkiye’nin kapılarını özgür dünyaya kapatarak, evrensel hukuk normlarını yok sayma hakkı da vermez.

Zira bu ülkede son yıllarda telafisi mümkün olmayan öylesine hukuk faciaları yaşanıyor ki bizzat kendi insanlarımız bile hukukun üstünlüğü çerçevesinde yargının bağımsız işlediğine, adaletin tecelli ettiğine inanmakta zorluk çekiyorlar. Artık sembol haline gelen Osman Kavala davası, hukukun nasıl zorlandığının en bariz örneğidir. Hal böyleyken Türkiye’de hukukun üstünlüğünün düzgün işlediğine, yargının bağımsız olduğuna insanları nasıl inandıracağız?

Aslında mesele sadece başka ülkelerin bize hukuk ve demokrasi dersi vermeleri olsa, bunu rahatlıkla aşarız. Zaten uluslararası hukuk anlamında da böyle bir tavır asla kabul edilemez.

Ancak bizim esas problemimiz başka... Çünkü biz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bağlamında Anayasamızın 90. Maddesinde yer verdiğimiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarını tanımıyoruz.

Daha geçtiğimiz haftalarda AİHM’nin kararına, Avrupa parlamentosunun çağrılarına uymayacağımızı bütün dünyaya ilan ettik. Oysa bu karara uymak sadece Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden kaynaklı bir yükümlülük değil, aynı zamanda anayasamıza göre bir yükümlülüktür.

Unutmayalım ki Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) taraf olmak, AİHM’nin yargı yetkisini tanımak anlamına geliyor. Çünkü Strasbourg merkezli Mahkeme, kararlarını AİHM’nin temelini oluşturan AİHS’yi referans alarak veriyor. Dolayısıyla bugün AİHM kararlarının “bağlayıcı olmadığını” söylemek eğer bilerek gerçekleri çarpıtmak değilse, derin bir hukuk cehaletinin ürünü olabilir ancak.

Bugün akıl ve mantıkla izahı mümkün olmayan bir tablo ile karşı karşıyayız, bir taraftan yabancı yatırım gelmesi için “hukuk reformu” vaadinde bulunuyoruz, bir taraftan da uzun tutuklulukların bitirilmesine karar veren AİHM kararlarını takmadığımızı söylüyoruz. İyi güzel de kararlarını uygulamayacaksak ne işimiz var AİHM’de?

Eyvallah büyük devletiz, kimsenin bize demokrasi ve hukuk dersi vermesine ihtiyacımız yok!.. İyi güzel de uzun süredir özgürlük ve demokrasi liginde “özgür olmayan ülkeler” statüsünde olmamızı nasıl izah edeceğiz... Çünkü hala en çok gazetecinin hapiste olduğu ülkelerden birisiyiz, AİHM’de en çok mahkumiyet alan ülkeler sıralamasında da ikinciyiz.

Hal böyleyken, Batı dünyasından yapılan “vatandaşlarımızı serbest bırakma” çağrısı karşısında hiç yüzümüz kızarmayacak mı?

YORUMLAR (67)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
67 Yorum