Protestoları nasıl okumalı?
Futbolda geçtiğimiz haftasonu oynanan erteleme maçlarıyla bazı hazırlık müsabakalarında taraftarlardan zaman zaman yükselen “Hükumet istifa” tezahüratları çok tartışılıyor…
Hem iktidar kanadından, hem de muhalefet cenahından çok fazla abartılan bu sloganlar, netice itibariyle depremin sıcaklığınd, kaybedilen binlerce insanımızın acılarının tazeliğinin bir yansımasıydı…
Tepki, o büyük acı, bir infiale dönüşmüş ve ülkede bugünkü hükümetin şahsında belediyeler, kurum ve kuruluşlar ile birlikte bugüne kadar ihmali olan, çözüm üretmeyen ne kadar sorumlu varsa hepsineydi aslında…
***
Ve yaşadıkları İstanbul’da da tedbirleri henüz tam alınamamış olan büyük deprem beklentisinden kaynaklanacak yıkımların, verilecek can kayıpları ve zayiatların da korku ve endişelerinin ifadesiydi.
Ancak, bu gibi durumlarda birinci adres tabii ki hükumetlerdir, bu da doğaldır…
Tıpkı 1999 Gölcük Depremi’nde de faturanın kesildiği adresin Merhum Bülent Ecevit liderliğindeki 3’lü koalisyona olması gibi…
Dolayısıyla da o öfkeyi de anlamak ve verilen tepkileri bir sitem olarak algılamak ve bundan da ders çıkarmak lazım…
Stadyumlar, kitlelerin kendilerini ifade edebildiği, sadece taraftarı oldukları takımı desteklemek değil, aynı zamanda ülke meselelerinde özellikle de dış olaylarda, doğal afet ve terörde, devletinin milletinin yanında olduğu bunu da yüksek sesle ifade edebildiği arenalardır…
Ermeni Diasporası’na karşı da “Burası Türkiye İsrail değil” sloganında ifadesini bulan İsrail zulmüne de PKK terör örgütüne de ABD’nin Irak’ı işgaline de yüksek sesle tepki verdiği, verme imkanı bulduğu alanlardır…
Dahası sosyal sorumluluk projelerinde önayak olduğu, yaraların sarılmasında her türlü fedakarlığı yaptığı mekanlardır…
28 ŞUBAT’TA YASAKLI ERDOĞAN’A SEVGİ GÖSTERİLERİ
“Haksızlığı haksızın suratına çaldığı”, mazluma sahip çıktığı, bunu da yüksek sesle dile getirdiği hesaplaşma mahalleridir…
Bunları yaparken de ne 12 Eylül Darbesi’nin, ne de 28 Şubat’ın kudretli komutanlarından bile çekinmediği yerlerdir…
Yasaklıyken de Sayın Recep Tayyip Erdoğan lehine tezahürat yaptığı, alkışlayıp kurulu düzene mesaj verdiği sahnelerdir…
Dolayısıyla da hiç bir tehditten korkmadan, düşüncesi dillendirmekten çekinmediği, eğer baskı gelirse geri adım atmayıp stadlardan bütün mecralara taşırdığı bir demokratik uyarı-tepki ve katkıdır…
***
Bunu böyle görmeli ve şartların getirdiği, acıların dışavurumu olarak kabül edilmeli, anlayışla karşılanmalı…
Hatta onlara teşekkür edilerek mesaj alındığı ifade edilmeli ve bu gençler bağrına basılmalıdır…
Hele de dışlayarak, tehdit ederek provokatörlerin kucağına itilmemelidir… Zaten her zaman tetikte bekleyen kötü niyetlilerin, özellikle de terör örgütlerinin senaryosuna figüran yapılmasına müsaade edilmemelidir…
BU GENÇLER BİZİM, DIŞLANMAMALI
Sporun vazgeçilmez unsurlarından biri de taraftar... Seyircisiz bir müsabakanın ne tadı oluyor, ne de tuzu..
Rakiplerini boğarcasına, sahayı dar edercesine kükreyen bir taraftar grubu, bir kulüp ve Milli Takım için büyük bir itici güçtür...
Ancak, en ufak bir tökezlemede ise yüktür... Sahada veya saha dışında yuhalayan, hakaret eden, küfreden, hatta saldıran, yumruklayan bir canavara dönüşebiliyor...
Kulüplerin başarılarında sahalarını rakipler için kabusa çevirenler, yeri geldiğinde kulüp yönetimi, hocalar ve futbolcular için kabus oluyor….
***
Bu rüzgarın önünde ne kulüp başkanları, ne yöneticiler, ne teknik kadro durabilir…
Onun için başkan ve yöneticileri sorumlu tutmak doğru adres değildir…
Bugün olanlardan da başkanlar asla suçlanmamalıdır….
Nice efsane başkanın “Benim seyirciyi sakinleştirmeye gücüm yetmez, kaldı ki bizi de yuhalıyorlar” dediğini biliyoruz.
MERHUM ÖZAL’IN HOŞGÖRÜSÜ
Merhum Turgut Özal F.Bahçeli, eşi Semra Özal Beşiktaşlı, oğlu Ahmet Özal G. Saraylı, kızı Zeynep Özal da Trabzonsporlu idi...
Gittiği maçlarda bir taraftan alkışlanırken, öbür taraftan da yuhalanabiliyordu...
Eşiyle geldiği, İnönü’deki bir Beşiktaş-Fener maçında farklı tepkileri bir arada yaşamıştı ama sorun yapmamış, sonuna kadar kalmıştı...
Eski Başbakan Mesut Yılmaz, G. Saray taraftarıydı; Ali Sami Yen’de pek sorunu yoktu.
F.Bahçe Stadı ise, siyasette ayak sesleri duyulan Recep Tayyip Erdoğan’a atıfta bulunarak ‘‘Türkiye’ye yakışan Fenerli Başbakan’’ pankartları açıyor, tezahüratları yapıyordu...
***
Trabzon’da, 2005’te Türkiye-Gürcistan maçındaki, hemşehri tepkisi çok üzücüydü Başbakan için...
2010 Dünya Basketbol Şampiyonası Türkiye-ABD finalinin ödül töreninde Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan’ın bulunduğu ortamda yapılan olumsuz tezahürat can sıkıcıydı...
PROVOKASYONLAR TABİİ Kİ ÖNLENMELİ
Yine devletin yapıp G. Saray’a hediye ettiği ve o dönem Başbakan olan Erdoğan’ın da geldiği Türk Telekom Arena Stadı’nın açılışında da yükselen yuh sesleri, geceye gölge düşürmüştü...
Provokasyon kokan bu protestolar, G.Saray’da bir iç hesaplaşma mı, yoksa, konuklara tepki miydi doğrusu tam anlaşılamadı...
Ancak özellikle gezi olaylarından sonra statlardaki provokasyonların ardı arkası kesilmedi ve ‘‘Her Yer Taksim, Her Yer Direniş’’ sesleri uzun süre dinmedi...
Son olarak da Beşiktaş Vodafone Arena Stadı’nın kurdelesi, bir protokol açılışıyla Cumhurbaşkanı ve Başbakan tarafından kesilince, değişik spekülasyonlara sebep oldu.
Sanki devletin zirvesi, taraftar tepkisinden çekinerek, seyircili bir açılışı göze alamamıştı...
***
Gezi olaylarına katılan bir grup yüzünden ‘‘Çarşı Grubu’nun tümüyle suçlu’’ ilan edilmesi veya algısı çok yanlıştı. Bu süreç çok kötü yönetildi...
“HER YER TAKSİM HER YER DİRENİŞ”İ UNUTMAYIN
Bunda, o dönemin Gençlik ve Spor Bakanı’nın başta bütün Çarşı Grubu’nu ve taraftarları dışlayıcı ve kesinlikle yanlış beyanlarının da rolü çok büyüktü...
Halbuki içinde her çeşit insanı barındırsa da, sadece Çarşı değil, bütün taraftar gruplarının, siyaseti sporun içine kolay kolay sokmayan, provokasyonu fark ettiğinde de prim vermeyen bir yapısı vardır...
***
Başta depremler, terör, dış politika, milli olaylar olmak üzere, her konuda gösterdikleri duyarlılıklar, milli birlik ve beraberliğimiz için, büyük bir güçtür... 28 Şubat sürecinde Başbakan Prof. Erbakan’a da sahip çıkan bir profildir aynı zamanda...
Kendilerine güven duyan misafirlerine yanlış yapmazlar, aralarında yapan olursa da, onları sustururlar...
***
Taraftar psikolojisini iyi okumalı ve onlarla, sportif dille konuşulması gerekli.
Neticede bu taraftar grupları uzaydan gelmedi. Diğer insanlar hangi partiye, hangi oranda oy veriyorsa, taraftarlar da öyledir...
Bugüne kadarki ciddi araştırmalar da, bizim de yaşadığımız tecrübe ve deneyimler de böyle diyor.
Devletin zirvesinin, milli ve kulüplerin, futbol, voleybol, basketbol, güreş, atletizm, halter vs müsabakalarını izlemesi, yanlış yapanlar veya provoke edenler olursa da, üzerine üzerine gitmesi gerekir...