Muhalefetin dış politikasızlığına önlem arayışı

Belki 30 yıl önceydi, NATO’nun düzenlediği bir geziye gitmiştim, orada bize mihmandarlık yapan Türk subay bir cümleye “Biz” diye başlayınca hepimizin kulakları dikildi.

Subay, “NATO’da böyle konuşuruz. Burası bir ittifak malumunuz” dedi.

Türk askeri “biz” diye konuşuyordu, ama acaba Türkiye’de durum neydi?

Bireyler olarak, koca bir halk olarak kendimizi mesela sahiden Avrupa’nın bir parçası hissediyor muyuz?

Soruya cevap vermeye bile gerek yok: Elbette “biz” kendimizi Avrupa’nın veya Batının bir parçası olarak değil, onun rakibi olarak hissediyoruz. Bu Türkiye’de anketler AB’ye katılmak isteyenlerin oranını yüzde 70’in üzerinde gösterirken de böyleydi.

Hepimizin içinde, Türkiye’nin Batıya karşı verilmiş bir antiemperyalist kurtuluş savaşıyla kurulmasından kaynaklanan bir duygu var. Bu duygu, Batı düşmanlığından Batıya karşı kuşkuculuğa kadar uzanan değişik derecelerde.

En muhafazakarımıza kadar ezici çoğunluğumuz elinde olsa veya mecbur kalsa geleceğini Batıda aramak ister ama hepimiz Batıya karşı en azından derin kuşku duygularıyla doluyuz. Daha önemlisi, kendimizi hiçbir zaman o dünyanın parçası gibi görmüyoruz.

Bu duygunun sebeplerini ve arka planını tartışmak bu yazının konusu değil, konumuz muhalefetin dış politikası veya dış politikasızlığı.

Biliyorsunuz, muhalefetin 20 yıldır Tayyip Erdoğan’a ve iktidarına yönelttiği en keskin dış politika eleştirilerinin başında “Türkiye’nin eksenini kaydırmak” geliyor. Batı eksenli Türkiye’yi Doğu ve Ortadoğu eksenli bir ülkeye dönüştürmekle suçluyorlar Erdoğan’ı.

Haksız da değiller. Türkiye sahiden Batı’nın artık tescilli “ayrıksı” üyesi. İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girişine rezerv konmasına kimse şaşırmadı Batıda. Kızanlar oldu ama şaşıran çıkmadı. Benzer şekilde Rus oligarkların yatlarını getirip Türkiye’ye park etmesine de kimse şaşırmadı.

Uzun zamandan beri Türkiye kendini Batı’nın parçası hissetmiyor, Batı da Türkiye’ye “Onlar benim müttefikim” diye bakmıyor.

Avrupa Birliği’nin aynı anda hem resmen (hala) tam üye adayı gördüğü hem de yaptırım uyguladığı başka bir ülke olmadı bugüne kadar.

Her neyse, durumu herkes biliyor, daha fazla yazmaya gerek yok.

Muhalefet, başta da CHP Türkiye’nin “en Batıcı” partisi. Ama geçen gün bu partinin lideri Kemal Kılıçdaroğlu çıktı, “ABD üslerinin kapatılmasını getirsinler, Meclis’te Kuvayı Milliye ruhuyla evet oyu verelim” dedi. Yani, Batı karşıtlığında hükümet karşısında eli yükseltti.

Ama aynı Kılıçdaroğlu dün akşam da şu cümlelerin altına imza attı:

“Ukrayna-Rusya savaşının getirdiği gerilimli konjonktürde gündeme gelen NATO’nun genişlemesi konusu da ülkemizin stratejik çıkarlarının gerektirdiği çok boyutlu dış politika perspektifinden ele alınmıştır. Türkiye’nin terörle mücadele bağlamında ortak tavır ve işbirliği konusundaki haklı talepleri sadece NATO üyeliğine baş vuran İsveç ve Finlandiya için değil halihazırda üye olan bütün NATO üyeleri ve esasen bütün BM üyeleri için de geçerlidir. Bir taraftan bu konuda haklı taleplerimiz dile getirilirken diğer taraftan Doğu Akdeniz ve Ege’deki güç dengelerinin aleyhimize değişmesine sebep olacak ve Türkiye’nin çok boyutlu dış politika gerekliliklerine zarar verecek gerilimlerden ve maceracı söylem ve politikalardan uzak kalınmalıdır.”

Yani CHP Genel Başkanı kendi kendine “maceracı söylem peşinde” dedi, bir yerde iktidarın yanı sıra kendi kendini de uyarmış oldu.

Mesele, CHP’nin bunca yıldır kökünden itirazlar dile getirdiği Ak Parti dönemi dış politikasına karşı, başı sonu belli, önceden ilan edilmiş ve kendi içinde tutarlığı olan bir dış politikasının olmamasından kaynaklanıyor. CHP’nin yok da diğer muhalefet partilerinin var mı? DEVA ve Gelecek’i ayrı tutarak söylüyorum, hayır diğer muhalefet partilerinin de bir dış politikası yok. Dün akşamki açıklamadan anladığım, şimdi 6 liderin masası bu meseleye bir kenarından el atmaya karar vermiş. Göç politikaları için, Avrupa Birliği’ne yönelim için, Batı ile ilişkileri tanzim için bir girişim başlamış durumda.

Herkes seneye iktidar değişecek olursa Türkiye’nin en önemli sorununun ekonomi olduğunu düşünüyor ve en büyük restorasyon ihtiyacının ekonomik kurumlar için geçerli olacağını söylüyor ama bana soracak olursanız esas enkaz Türkiye’nin dış politikasında yaşanıyor ve orada yaşananların ekonomiye etkisi de çok büyük.

Türkiye uzunca bir süreden beri dış politikasını Dışişleri Bakanlığı’nı dışlayarak, buradaki kurumsal bilgiyi ve insan kaynağını yok saymaya, bakanlığı sıradanlaştırmaya çalışarak yürütüyor.

Neredeyse “şahsi dış politika” diyeceğim yeni tür dış politika büyük yalpalamalarla, satranç tahtasının tamamını gören stratejik bakış yerine gündelik taktik çıkar beklentileriyle yürütülüyor ve sonunda Türkiye’nin güvenliği inanılmayacak derecede tehlikeye atılmış durumda; tarihte ilk kez Türkiye-Yunanistan askeri dengesi Yunanistan lehine dönüyor.

Eskiden de muhalefetlerin öyle ahım şahım dış politikaları olmazdı ama hiç değilse iktidara geldiklerinde ellerinde bir Dışişleri Bakanlığı olurdu. Bugün o bakanlık maalesef çok ağır hasarlı durumda.

YORUMLAR (15)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
15 Yorum
  • SanalKıreş / 31 Mayıs 2022 22:47

    Türkiye'nin en önemli sorunu sana göre dış politika, bana göre okul öncesi değerler eğitimi. Sana göre ekonomi dış politika yüzden bozuk, bana göre okul öncesi eğitimde gösterilen başarısızlıktan ötürü. Kesinlikle en az benim kadar haklısın.

    Yanıtla (2) (0)
  • KARAR OKURU / 31 Mayıs 2022 14:10

    54 yaşındayım. 40 yıla aklım eriyorsa ve birazda okuduysam söylemler hep aynı. Eleştiri çok, reklamların arkası hiç kesilmiyor, mazeretlerin arkası da. Ya icraatlar?! Reklam reklam reklam ve arkasından alkış. Politikacılar neden hep alkış bekliyor? O zaman sizde yazdığınız yazılar için alkış bekleyin, din adamları, öğretmenler, esnaflar vs. Siz yaptığınız işi en iyi yapmak zorundasınız karşılığında para alıyorsunuz, devlet memurları da bakanlar vs. Neden övünüyorlar, neyin alkışını bekliyorlar?

    Yanıtla (0) (0)
  • Karar okuru..!.. / 31 Mayıs 2022 12:13

    ///..Subay, “NATO’da böyle konuşuruz. Burası bir ittifak malumunuz” dedi..///...boyle de olmali...fakat pratikte oyle degil..mesela pkk/pyd ismye gidemez ing/abd izin vermese...mümkün mu hayatta kalmasi magaralarda yıllanmış karayilanlarin...BIZ demek cok onemli..pratikle ispat edilmesi de ŞART...

    Yanıtla (1) (1)
  • Lidya / 31 Mayıs 2022 13:04

    PKK, Kürt meselesinin bir sonucu. PKK var olduğu sürece bir şekilde ilişkiye giren çıkar. Sadece ABD veya AB ülkeleri değil, Rusya, İran, Suriye, Irak, İsrail, Çin de PKK ile bir şekilde ilişki kurar, kuruyordur. Batı'nın özel olarak Türkiye'ye düşman olması için bir sebep yok. Tersine Türkiye'nin insan haklarına saygılı, hukukun üstünlüğüne dayalı bir demokrasi olması, güçlü ve zengin bir devlet olması Batı'nın işine gelir.

    Yanıtla (1) (1)
  • Lidya / 31 Mayıs 2022 13:06

    PKK'yı veya başka şeyleri bahane ederek Türkiye'nin Batı'dan kopmasını teşvik edenler hukukun üstünlüğüne dayalı bir demokraside iktidarını koruyamayacak olanlar.

    Yanıtla (1) (1)
  • Mustafa Küçükceylan / 31 Mayıs 2022 12:56

    Sayın Berkan, Ekonominin durumu herkesce malum, ancak bence bu Ülkedeki en acil konu, adalet sisteminin siyasetin güdümünden kurtarılarak nasıl bağımsız hale getirleceğidir. Selam ve saygılarımla,

    Yanıtla (1) (0)
  • Okur / 31 Mayıs 2022 11:28

    Sayın yazar, Geçmişi bir anda unutmak ne güzel değil mi? Önce olmamış şeylerin olmuş gibi tanıklığını yap, sonra hiçbirşey olmamış gibi hayatına devam et. Bu kara leke arkanızdan sizi sürekli takip edecektir. Evet Kabataş yalanlarına versdiğiniz destekten bahsediyorum. Şu an yaşanan hukukusuzlukta sizin de pay sahibi olduğunuzu hatırlayın lütfen. Allah utanma duygusu versin. Kimseyi yalancı şahitlik koltuğuna oturtmasın.

    Yanıtla (6) (1)
  • tahsin fatih ozorhan / 31 Mayıs 2022 11:17

    bazi eski tabirlerin karsiligi turkcemizde ya yok yada ayni anlam vurgusunu tasimiyor.. buna cok guzel bir ornek.. nedeni acikliyor..< arife tarif gerekmez>mis.....

    Yanıtla (0) (0)
  • Ülkü Gün / 31 Mayıs 2022 09:47

    Son paragrafta cevabı veriyorsunuz zaten. Öyle ahım şahım bir plan program açıklamaya bile gerek yok. Liyakatlı insanlara dayalı bir dışişleri kadrosu ihdası yeter başlangıç için. Bunu da söylüyorlar zaten. Peki neden durmadan muhalefetin ekonomi, dışişleri, enerji konusunda bir planı olmadığı söylenip duruyor? Üniversitelerarası kurula tez sunup savunma mı yapacaklar yani?

    Yanıtla (2) (0)
  • TB / 31 Mayıs 2022 02:30

    İsmet Bey, yazınızda önemli bir önyargı mevcut. "Kendimizi hiçbir zaman o dünyanın parçası gibi görmüyoruz" diyorsunuz ki bu doğru bir önerme değildir. Ege, Akdeniz ve Marmara bölgelerimiz medeni ülkelerde olduğu kadar medeni yaşayan bölgelerdir. Bu bölgelerin; İtalya, İspanya, Yunanistan gibi bir Akdeniz ülkesine benzediğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla, ülkemizin içinde birbirinden çok ama çok farklı bölgelerin olduğunu, yaşantılarının çok farklı olduğunu unutmamalıyız...

    Yanıtla (7) (7)
  • Lidya / 31 Mayıs 2022 09:24

    Yazar zihniyetten, benimsemeden bahsediyor. Biz Avrupalıyız, yerimiz Avrupa diyen kaç kişi var İstanbul’da, İzmir’de, Antalya’da? Kaldı ki Barselona ile İzmir, Roma ile İstanbul, Torino ile Bursa birbirlerine benzemiyorlar. Arada ciddi fark var. Selanik de İzmir’den daha Avrupalı şehir. Bu bölgelerden oy alan CHP’nin kurmayları ne kadar sıklıklıkla AB partilerini ziyaret ediyor, görüş alışverişinde bulunuyor? Kılıçdaroğlu en son ne zaman AB ziyareti yaptı?

    Yanıtla (3) (2)
  • Karınca76 / 31 Mayıs 2022 07:49

    Kılıçdaroğlu son zamanlarda o kadar çok konuşuyorki eminim partisindekiler bile hangi konuda ne düşündüğünü, ne söyleyeceğini, vatandaş ile aynı zamanda öğreniyor. Bizim siyasetimizin kronik hastalığı bu maalesef. Güç zehirlenmesi yaşıyorlar. Herşeyi ben bilirim, ben yaparim. Siz de beni takip etmek ve onaylamak zorundasınız. Şairin dediği gibi " Derdim çoktur hangisine yanayım, ben bu derde nasıl çare bulayım"

    Yanıtla (2) (0)
  • M.NURI GOREN / 31 Mayıs 2022 07:43

    Ortadoğu’daki diktatoryal yönetimler nedeniyle, orada yaşayanların itiraz etme veya teyid etme reflekslerinin köreldiği ve her şeyi yöneticilerden,devletten beklediğini bir İngiliz gazetesinde okumuştum.Bu kolay bir yönetim şekli.Herkesin her şeyi tartıştığı kabul veya reddettiğini düşünün,bu özellikle keyfi yönetimler için tam bir kabus!İşte bu nedenle sivil toplum inisiyatiflerine aynı terörle mücadele tepkisi veriyorlar..Kurumsallaşma yerine ‘Şahsım’ ve tebaa tercihi yapılıyor!Değil mi?

    Yanıtla (4) (1)
  • Durum / 31 Mayıs 2022 06:31

    Yazar cok dogru bir noktaya parmak basiyor: Dis politikada milliyetci muhafzakar soylem ve uygulamalar sadece akp’nin degil, basta chp olmak uzere muhalefetin de genel yaklasimi. Tek fark, iktidar bunu cok daha cahilce, hoyratca, liyakati ve uzmanligi gozardi ederek, ben yaptim oldu seklinde uyguluyor.

    Yanıtla (3) (1)