Gelin şu paralel evrenler meselesini bir konuşalım
Avusturyalı büyük fizikçi Erwin Schrödinger’in 1925’te temellerini oluşturduğu, 1926’da yayınladığı ve sonra da 1933’te Nobel Fizik Ödülü’nü kazandığı meşhur “kuantum alan fonksiyonu denklemi” 100 yıldır kafamızı karıştırıyor
Daha önce de yazdım; bu denklem sayesinde bugün koca bir elektronik endüstrisi var. Bir hesaba göre dünya ekonomisinin yüzde 60’ı şu kadar veya bu kadar elektronik ürünlerden oluşuyor.
Bu denklem öyle başarılı ve bizi öyle doğru sonuçlara götürüyor ki, işte içinden böyle koca bir ekonomi doğuyor.
Yalnız bir mesele var: Bu denklem bize gerçekliği söylemiyor; gerçekliğin ne olacağıyla ilgili olasılıkları söylüyor.
“Schrödinger’in kedisi”ni mutlaka duymuşsunuzdur; hani henüz gözlem yapılmadığı için aynı anda hem canlı hem de ölü kabul ettiğimiz kedi.
Gözlem yapmadığımız için, o kedi için bütün olasılıklar eşit oranda geçerli. Gözlem yapsak göreceğiz, kedi canlı mı değil mi, işte o anda Schrödinger’in denklemi matematikçilerin deyimiyle “çökecek”, yani denklemin bize söylediği “gerçek”liklerden biri “gerçek” olacak.
Geçen hafta yazmaya çalıştım; Hugh Everett adlı bir genç adam, doktora tezi için çalışırken bu denklem hakkında düşünüyor, denklemin “çökmesi” herkes gibi onu da rahatsız ediyor ve aklına bir fikir geliyor: Ya kedi hem canlı hem ölüyse? Yani iki olasılık birden “gerçek”se?
“Nasıl olacak o iş” demeyin; Everett şunu varsayıyor: Kedi bir evrende “canlı” bir başka evrende “ölü” olamaz mı?
Bir gözlemci bakıyor, A olasılığının gerçek olduğu bir evreni görüyor, diğer gözlemci B olasılığının gerçek olduğu evreni. Yani evren biz farkına varmadan, her gözlem yapışımızda olasılık sayısı kadar bölünüyor, yan yana bir sürü paralel evren doğuyor sürekli.
Eğer Schrödinger denklemini ortaya çıkaran matematiğin geçerli olduğu bir evrende yaşıyorsak, o zaman Everett’in matematiğinin de geçerli ve tutarlı olduğunu kabul edeceğiz. O matematik bize diyor ki, kuantum sistemleriyle ilgili yaptığımız her gözlem ortaya paralel evrenler çıkarır.
Bu görüş, geçen hafta anlattım, ağır bir sansüre uğramış ve bizzat yazarı tarafından bile unutulmuş gitmişken, dünya 60’lı yılları ve en önemlisi Hippie hareketini yaşamaya başladı.
Fizik biliminin Schrödinger’in denkleminden kaynaklanan derin bir krizde olduğunu düşünen fizikçilerin bazıları kendilerini Hippie hareketine ve Budizm dahil Uzakdoğu felsefelerine vermişler ve içlerinden biri Everett’in teorilerini keşfetmiş.
Everett’in çoklu evren teorisi, 1970’li yıllarla birlikte böyle duyuldu ve yayıldı, Hippie hareketi sayesinde. Bugün bu teoriyi şurasından burasından duymayan, bilmeyen yok. Teorinin çekiciliği, onu bir popüler kültür malzemesi haline getirdi, bu uğurda onlarca film ve dizi çekildi, onlarca roman yazıldı.
Peki ama elektron söz konusu olduğunda gerçeklik bölünüyor ve ortaya birden fazla (her olasılığın gerçek olduğu) evren ortaya çıkıyorsa, aynı şey her yazı tura attığımızda da olmamalı mı? Bu gerçeklikte yazı çıkar ama bir başka gerçeklikte tura gelir, yazı evreniyle tura evreni ortaya çıkar ve ayrı ayrı yollarına devam ederler. (Geçen hafta bir okuyucum haklı olarak hatırlatmış, elbette paranın dik düşme olasılığı da belki çok düşük ama sıfır değil.)
Evrenlerden birinde evinizden şu an çıkar, arabanıza binersiniz ve kavşakta kamyon gelir size çarpar; diğer evrende evden çıktığınızda sokakta yoldan geçen kediyle yarım saniyeliğine oyalanırsınız ve kavşakta kamyon size çarpmaz!
Bu anlattığım fantezisi çok yapılmış, üzerine belki yüzlerce film, roman, öykü ve TV dizisi bina edilmiş bir fikir.
Yalnız bir büyük sorun var: Her olasılık gerçekse ve kendi gerçekliğini başka bir evrende yaratıyorsa bile bu fikri kanıtlamanın ya da çürütmenin yolu ne?
Ne kanıtlayabildiğimiz ne de “Olmaz öyle saçma şey” deyip çürütebildiğimiz bu fikrin bizi ileri götürme olasılığı da yok. Bizi olduğumuz yerde bir kısır döngüye mahkum ediyor.
Fizikçiler, çok uzun yıllardır Schrödinger denkleminden kaynaklanan sorunu çözemedikleri için böyle fantezi fikirlere kadar sıçradılar. Hatta, az önce de söyledim, tutarlı bir matematikle bu fikirlerini kağıt üzerinde “kanıtladılar” bile. Unutmayın, Hugh Everett o teziyle doktorasını aldı.
Oysa Albert Einstein ve denklemin sahibi Erwin Schrödinger aynı fikirdeydi: Bu denklem fiziksel gerçekliği tarif etmek için “eksik”ti ve tamamlanması gerekiyordu.