Eğitim ihracatı mı?
Uluslararası öğrencilerin bir ülkenin yükseköğretim kurumlarında eğitim almasıyla elde edilen ekonomik gelir, "eğitim ihracatı" olarak adlandırılır. Bu gelir, öğrenim ücretlerinin yanı sıra öğrencilerin konaklama, yaşam giderleri ve diğer harcamalarını da içerir.
Bu bağlamda her bir uluslararası öğrenci ülke ekonomisine bir katkıdır.
Bu öğrenciler eğitim hayatlarını başarıyla tamamladıktan sonra eğitim aldıkları ülkede çalışmaya devam ederek o ülkenin ekonomisine katkıda bulunabilirler.
Yıllardan beri bahsettiğimiz beyin göçünün temeli eğitim göçüyle başlar desek yanlış olmaz.
Dünyada 2023 yılı rakamlarına baktığımızda ülkelerin eğitim ihracatından çok yüksek gelirler elde ettiğini görebiliyoruz.
Uluslararası öğrenci sayısı konusunda dünya liderliğini elinde bulunduran Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı'nın Eğitim ve Kültürel İşler Bürosu ile Uluslararası Eğitim Enstitüsü (Institute of International Education - IIE) tarafından ortaklaşa yayınlanan Open Doors raporuna göre 1 milyon 57 bin 188 uluslararası öğrenci ile 45 milyar doları aşan bir gelir elde etmektedir.
Bu öğrencilerin 331.602’si Hindistan, 277.398’i Çin ve 43.149’u Güney Kore’den geliyor. Bu üç ülkeyi 10.473 ile İngiltere’den gelen öğrenci sayısı izliyor.
Eğitim ihracatından servet kazanan ülkeler arasında bulunan Avustralya, İngiltere ve Kanada’da yıllık 20 milyar doları aşan bir gelir elde ediyorlar.
Bu ücretlere tahmini olarak yaşam giderleri, konaklama masrafları da dahil ediliyor.
Türkiye Cumhuriyeti ise YÖK 2024 verilerine göre 330 bin uluslararası öğrenciye ev sahipliği yapıyor.
Buradan elde edilen gelirin yaklaşık 2,5 milyar dolar olduğu düşünülüyor.
Ben de profesoyel kariyerimde 2015’dan 2019 sonuna kadar çeşitli üniversitelerin bünyesi altında uluslararası öğrenci temininde görev aldım. Hala da Alman yüksek öğrenim sektöründe profesyonel kariyerim devam ediyor.
Bu işin emekçileri açısından çok zor bir görev gerçekten.
Afganistan’da fuara giderken 5 dakika önce geçtiğimiz yerde canlı bomba patladığı da oldu, Afrika’nın ücra köylerinde okul ziyareti yapacakken silahlı adamlar tarafından kimlik kontrolüne mağruz kaldığımız da.
Dolayısıyla ben bu sektörde çalışan her bir arkadaşıma emekleri için teşekkür ediyorum.
Ancak burada üzerine eğileceğim konu Türkiye’de her sektöre sirayet eden yozlaşmanın Yüksek Öğrenim’de de kendini göstermesi olacak.
Sektörde Eğitim Danışmanlık Şirketi ya da kısaca acente olarak bilinen şirketler var.
Bu şirketler dünyanın her yerinde var ve işlerini doğru yaptıklarında öğrenciler için çok faydalıdırlar.
Öğrencinin okul ve vize başvuru belgelerinde onlara yardımcı olurlar. Üniversite ile öğrenci arasındaki bağ olarak çalışırlar. Bunun karşılığında öğrencilerden danışmanlık ücreti, üniversitelerden ise komisyon alırlar. En azından Vakıf üniversitelerinde sistem bu şekildedir.
Özellikle Orta Doğu ülkelerinde aileler acentalar vasıtasıyla yurtdışında öğrenci ararlar. Dolayısıyla acentalar eğitim ihracatı açısından önemlidir. İtirazım yok.
Sorun burada değil.
Sorun YÖK’ün bu konuda hiç bir denetim gerçekleştirmiyor oluşunda başlıyor.
Özellikle bu mesleği yurtdışında yapmaya başlamadan önceki son yılım olan 2019’da acenta sayısının mantar gibi çoğaldığını gördüm.
İki yabancı öğrenci ortak olarak bir şahıs şirketi kurup şıpıdık terliklerle “Ben acenteyim bu da benim öğrencim, hadi bana komisyon verin” diyebiliyordu.
Ancak Uluslararası Ofislerin yetkililerinde kısmen acentayı seçme özgürlüğü vardı.
Ve çok öğrenci getirenin mükafatlandırıldığı bir sistem söz konusuydu.
Bu da özel sektör dinamikleri açısından gayet anlaşılabilir bir şeydi.
Fakat son yıllarda tek bir acentenin “Exclusive” adı altında üniversitelerin tamamının uluslararası öğrenci alımında söz sahibi olması gibi bir çarpıklık ortaya çıktı.
Hemen hemen her vakıf üniversitesinde bir acentanın egemenliği söz konusu ve başka acentalar bu üniversitelere direkt olarak öğrenci gönderemiyorlar.
İşin daha kötüsü bu kurumların uluslararası ofislerinde çalışanlar tamamen etkisiz hale getirilmiş durumdalar.
Üniversitenin çalışanından çok o acentanın emir eri gibi bir pozisyona sürekleniyorlar.
En azından sistem buna olanak sağlıyor ve burada müthiş paralardan söz ediliyor.
Herkesin kariyeri için tehlikeli bu sisteme bazı üniversiteler de göz yumuyor.
Pazardan kurbanlık koyun pazarlığı yapılır gibi öğrenci pazarlığı yapıldığı oluyor.
Bu süreç böyle devam edemez.
Öğrenci kalitesinin giderek azaldığı ve sadece belli ülkelerden öğrencilerin geldiği bir eğitim ihracatı uzun vadede gerilemeye mahkumdur.
Sadece lise diploması üzerinden kabul verilmesi ve herhangi bir mülakat, sınav gibi belirleyicilerin yoksunluğu gelen öğrenci kalitesinin de giderek azalmasına neden olacaktır.
Gelen başarılı uluslararası öğrenciler de bir yerden sonra gelmeyi bırakırlarsa bu ülkenin eğitim imajına büyük hasar verir.
Eğitim danışmanlarına elbette ihtiyaç var. İşlerini layıkıyla yapan onlarca firma var.
Ancak öğrenciyi bulma görevi esasında üniversitenin kendisindedir.
Bu firmalar iş ortağı olarak, partner olarak varlığını sürdürmelidir.
Eğer üniversitenin tüm operasyonu dışarıdan bir firmaya verilirse öğrenci kalitesinin değerlendirilmesi açısından üniversitenin söz hakkı azalır.
Avrupa’da bu iş böyle yapılmıyor.
Ama elbette biz her şeyi daha iyi biliyoruz.
Aynen devam.