Patlıcanı 15 TL yapan ‘gizli el’
Son haftalarda sebze ve meyve fiyatlarında görülen artışın özellikle Antalya’da yaşanan afetin seralara ve diğer tarım tesislerine verdiği zarardan kaynaklandığı söyleniyor. Diğer yandan içinden geçtiğimiz süreçte ekonomik sistemimizdeki kırılganlıkların ürettiği enflasyonun yani paramızın değer kaybına bağlı hayat pahalılığının pazar ve manav tezgahlarında da yansımasının olması sürpriz sayılmaz zaten.
Keza hükümetin bu problemin çözümünü öncelikli bir gündem maddesi olarak kabul etmesi de normal. Bilhassa seçim sathı mailinde bulunan bir ülkede hayat pahalılığı bir kat daha fazla önem taşıyor hükümet açısından. Çünkü hayat pahalılığı siyasi iktidarların en büyük düşmanıdır. İnsan tabiatı maddi/biyolojik ihtiyaçlarını kültürel ihtiyaçlarının önünde tutma eğiliminde olduğu için geçinme derdi olan bir vatandaşın oy tercihi iktidarın lehinde şekillenmez genellikle. Dolayısıyla “halk sebze” girişimi bu anlamda başvurulan bir önlem olarak görülmeli. Vatandaşın hayat pahalılığından etkilenmesine engel olmaya yönelik hazırlanan ve son haftalarda birbiri ardınca açıklanan diğer önlem paketleri gibi...
Gerçi AK Parti iktidarı için ülkedeki mevcut ekonomik durumun bir “seçim riski” oluşturduğunu söylemek abartılı olabilir. Bir defa dar gelirli kesimler sosyal yardımlar kanalıyla geçim sıkıntısından büyük ölçüde uzak tutulabiliyor. (Geçenlerde açıklandı, sosyal yardım alan 2.5 milyon kişi elektrik faturalarının 70 bin TL’ye kadar olan kısmını ödemeyecek. İlgili bakan bu destekten faydalanacakların -2.5 milyon vatandaşın aile fertleriyle birlikte- 10 milyon kişi olduğunu söyledi. Yani ülkemizde halihazırda 10 milyon kişi doğrudan sosyal yardımlardan faydalanıyor.)
Diğer yandan, son aylarda alınan önlemler çerçevesinde piyasaya bol miktarda para girişi sağlanması, benzin başta olmak üzere belirli kalemlerde fiyatların dondurulması krizin hissedilmesini büyük ölçüde engelledi. Bütün bunlar sayesinde “beka patlıcandan daha önemli” retoriğine ihtiyaç duyuracak ölçüde bir ekonomik kriz algısı oluşmadı toplumda.
Sonuç olarak, her ne kadar “hayat pahalılığı siyasi iktidarların en büyük düşmanıdır” demiş olsak da bugünkü şartlarda AK Parti iktidarı açısından -en azından önümüzdeki seçim için- böylesi bir riskten söz etmek biraz abartı olur.
Ancak, burası bardağın dolu tarafı. Bir de boş tarafına bakmak lazım bu bardağın...
***
Bardağın boş tarafında bugünkü vaziyetin sürdürülebilir olup olmadığı sorusu var. Şimdilerde pek işitmiyoruz ama eskiden “palyatif çözüm” tabiri çok kullanılırdı, yani günlük veya geçici çözüm… Palyatif sözünün kökeni Latincedeki palliare fiili. Bir şeyin üstünü örtmek, gizlemek anlamına geliyor. Yani bir anlamda sorunun üstünü örtmekten, görünürlüğünü engellemekten bahsediyoruz palyatif çözüm derken…
Lafı uzatmayalım, sorunumuz ne? Sebze fiyatlarının yüksekliği. Peki, sorunun kaynağı ne? Kimilerine göre bir tarafta fırsatçı esnaf, toptancı, perakendeci vs. öbür tarafta da dışarıdan ülkemize yöneltilen ekonomik saldırılar. Başka birilerine göre ise artan fiyatlar geçmişteki yanlış tarım politikalarının, halihazırdaki ekonomik sorunların ve mevsim şartlarının birlikte oluşturduğu doğal bir sonuç.
Problemin kendisi ortada zaten, ayrıca sebebin ne olduğu o kadar önemli mi? Evet önemli. Ülkeyi yönetenler karşılarındaki sorunun kaynağına dair hangi görüşü ciddiye alıyorlarsa çözümü o doğrultuda arayacaklardır.
Aslında her iki açıklama da pazardaki veya manavdaki patlıcanın, biberin fiyatını “gizli bir el”in belirlediği hususunda mutabık. Ancak bu açıklamalardan ilki ekonomik istikrarımızı bozmak isteyen bazı güçlerin piyasalarda manipülasyon yaparak veya fırsatçıların fiyatları keyfi biçimde yükselterek bu soruna yol açtıkları iddiasına dayanıyor. İkinci açıklama ise manipülatörlerin elini değil Adam Smith’in “gizli el”ini esas alıyor.
Serbest piyasada fiyat dengesinin insan davranışlarının doğal mekanizması sayesinde oluşacağını savunan İngiliz iktisatçı tüketiciler fayda, üreticiler kar maksimizasyonu peşinde oldukları için dışarıdan bir müdahale olmadığı sürece bu aktörlerin rasyonel davranacaklarını ve piyasanın “sanki görünmeyen bir el tarafından yönetiliyormuşçasına” denge içinde işleyeceğini savunur
Buradan bakıldığında çıkan sonuç liberalizmin “devletin piyasalara müdahalesi çözüm getirmez, sorun oluşturur” anlayışıdır. Ancak devletin denetleyici ve bir ölçüde düzenleyici rolüne de ihtiyaç olduğu inkâr edilemez. Aksi taktirde en basitinden serbest piyasanın “serbest”liği risk altına girebilir. Çünkü piyasa aktörlerinin tekelleşme eğilimi de doğal bir davranış veya güdü olduğu için bunu önlemek için piyasanın dışından bir müdahaleye ihtiyaç olacaktır.
Şimdi bu teorik çerçeveyi bugünkü konumuza bağlayacak olursak, “piyasada tekelleşme yoksa aşırı fiyat olmaz” dememiz gerekir. Çünkü ticaretin rekabetçi tabiatı buna izin vermez. Yani piyasadaki gizli el…
Özetleyecek olursak… Nereden bakarsanız bakın, geçici önlemler adı üstünde geçicidir. Karşılaştığımız sorunun gerçek sebebini tespit ettikten sonra yapılması gereken kalıcı bir çözüm bulup uygulamak olmalıdır.