‘AK Partili küskün dindar Kürtler’ ve o fotoğraf
Samsun’daki 19 Mayıs törenlerine katılan siyasi parti liderlerinin birlikte çektirdikleri fotoğraf kamuoyunda epeyce yankı bulmuş görünüyor. Kimileri bu fotoğrafın “kızgın demiri soğutma” niyetini gösterdiğini ve “Türkiye İttifakı” arayışını temsil ettiğini düşünüyor. Kimileri ise o fotoğraftaki eksikleri öne çıkarıyor, siyasi amaçlarını sorguluyor.
Eksiklere bakacak olursak… O fotoğrafın bence en sakil duran tarafı hepsi orta yaş üstü, çoğu bıyıklı sekiz erkek siyasetçinin yan yana dizilmiş görüntüsü. Gençlik Bayramı kavramını da Türk toplumunun bugünkü yapısını da geleceğe ilişkin beklentileri de yansıtmaktan uzak bir fotoğraf bu. Sayın genel başkanlar kusura bakmasınlar. Kadınların, yani toplumun yarısının yer almadığı bir fotoğraf bu. Gençlerin, yani toplumun en dinamik unsurunun görünmediği bir fotoğraf bu.
Şunu da söylemek lazım: Törenden iki gün önce yapılan daveti saygısızlık olarak değerlendirip Samsun’da olduğu halde resmî törene katılmayan İYİ Parti lideri Meral Akşener eğer o törene katılmış ve fotoğraf karesinde yer almış olsaydı “kadın temsili” sorunu çözülür müydü? Elbette hayır. Bugünden sonra siyasi partilere kadın siyasetçi kotası ve hatta genel başkanlık için kadın olma şartı bile getirilse çözülmez bu sorun. Çünkü siyaset kurumunun değil sosyokültürel yapımızın ürettiği bir tablo bu.
***
Diğer yandan, “fotoğraftaki eksiklik” eleştirisinde en fazla dile getirilen konu, irili ufaklı birçok partinin temsilcisinin davet edildiği törene Meclis’te grubu bulunan bir partinin çağrılmamış olması. Siyaseten değerlendirildiğinde Erdoğan’ın HDP’lileri böyle bir törene davet etmesi büyük tutarsızlık olurdu, seçim kampanyası boyunca sergilediği tutumun sorgulanmasına yol açardı. Ne var ki Erdoğan Bu daveti AK Parti Genel Başkanı sıfatıyla yapmıyor, Cumhurbaşkanı olarak yapıyor.
HDP’nin siyasetine veya bu partinin temsil ettiği dünya görüşüne en ufak bir yakınlığı bulunmayan, yalnızca bugünkü siyasi konjonktürde değil ilk günden beri PKK terörünün hiçbir haklı gerekçeye sahip olmadığını ve HDP’nin terörle arasına mesafe koymaksızın toplum nezdinde meşruiyetinin olamayacağını söyleyegelmiş biri olarak söylüyorum: Cumhurbaşkanlığı makamı ülkedeki diğer kurumlarla ilişkisini siyasi mülahazalarla değil, hukukla ve yerleşik kurallarla belirlese TBMM’nin üçüncü büyük partisini ülkenin resmi bayram kutlamasına davet etmemek gibi bir tuhaflık yaşanmazdı.
Ancak mevcut siyasi konjonktürde bu davranışın doğru olmadığını söylemenin bile yanlış anlamaya yol açacağını ve tepki çekebileceğini biliyorum. Karşıma çıkarılacak soruyu da biliyorum: Kan döken, cinayetler işleyen, askerimizi polisimizi şehit eden PKK’ya yakınlığını saklamayan bir parti 19 Mayıs kutlamalarına çağrılır mı?
Bu soruya olumlu cevap vermenin zorluğu ortada. Çünkü HDP’nin savunulabilir bir tarafı yok. Ama ülke çapında yaklaşık 6 milyon vatandaşımızın oyunu alarak TBMM’nin üçüncü büyük grubunu oluşturan bir partinin “hukuki meşruiyeti” başka bir konudur, “vicdanımızdaki meşruiyeti” apayrı bir konu… Cumhurbaşkanlığı makamının mecliste temsil edilen, yani hukuki meşruiyeti sorgulama konusu olmayan bir partiyi yok sayması, bir anlamda meşru kabul etmemesi devletin işleyiş kuralları itibarıyla sakıncalar doğurabilecek bir tutum.
Gerçi diyeceksiniz ki Cumhurbaşkanı yalnızca HDP’yi yok saymıyor, seçim kampanyası boyunca öteki partileri de zillet, ihanet gibi kavramlarla andı, bu partilerin genel başkanlarına “Bay Kemal” diye, “Bay Temel” diye seslendi. Bu eleştirilere cevaben “seçim kampanyasındaki konuşmaların AK Parti genel başkanı kimliğiyle yapıldığı ve dolayısıyla normal olduğunu” söylüyor iktidar sözcüleri. Ama iki şapkalı bir siyasetçinin ne zaman hangi şapkasının başında olduğunu anlamanın yolunu göstermiyorlar bize. Aslında buradaki çarpıklık “partili cumhurbaşkanlığı” sisteminin ortaya çıkardığı problemlerden birinin tezahürü.
***
Peki, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan kimilerinin “kızgın demiri soğutma” girişimi olarak gördükleri 19 Mayıs törenine HDP temsilcisini de çağırsa ne olurdu? Çünkü neticede PKK ve FETÖ ile işbirliği yapmakla, Kandil’den ve Pennsylvania’dan talimat almakla suçladığı “Bay Kemal” ile “Bay Temel”i de çağırdı. Demek ki siyasette her şey mümkün.
Muhtemelen Beştepe’de veya AK Parti genel merkezinde bütün parti liderlerinin Samsun’a çağrılması hususu gündeme geldiğinde HDP’nin de bu listeye alınıp alınmaması değerlendirilmiştir. Belki davet edilmesi düşünülmüş de olabilir. Ancak böyle bir adımın özellikle İstanbul seçimlerinin yenileneceği 23 Haziran’a yönelik bir jest olarak görülmesinden çekinilmiş olabilir. Çünkü, biliyorsunuz, iktidar partisinin İstanbul seçimini bu defa kazanabilmesi için bir bölüm HDP seçmeninin ve 31 Mart’ta sandığa gitmemiş olan “AK Partili küskün dindar Kürtler”in oyunu alabilmesi gerekiyor. Seçim stratejisinin de bu doğrultuda biçimlendirildiği söyleniyor.
Ne var ki AK Parti’nin bu stratejisi muhalefet tarafından aleyhinde kullanılmaya çalışılıyor. Öcalan’a sekiz yıl sonra avukatlarıyla görüşme izninin çıkması başta olmak üzere birtakım girişimler muhalefet sözcüleri tarafından “beka söylemi işe yaramadı, İstanbul seçimini kazanmak için yeniden PKK ile dirsek temasına geçiyorlar” diye suçlama konusu yapılıyor.
Böyle bir ortamda HDP temsilcisinin Samsun’daki törene çağrılmasının muhalefetin eline koz vereceği muhakkak olduğu için bundan sarfınazar edilmesi “siyaseten” anlaşılır bir tutum tabii ama hukuk ve demokrasinin hiç değilse biçimsel kuralları bakımından savunulabilir bir fotoğraf değil.