AK Parti şimdi ne yapacak?
Olmaz denen şey oldu. Kesintisiz 18 yıldır ülkeyi yöneten AK Parti dün itibarıyla ikiye bölündü. Ahmet Davutoğlu ve arkadaşlarının kurduğu parti her halükârda bu kişilerin eski partilerinin tabanından küçük ya da büyük bir kitleyi çekecek, az ya da çok oy deposundan pay alacak. Önümüzdeki günlerde Ali Babacan ve arkadaşlarının kurmaları beklenen parti de sahneye çıktığında AK Parti (kadroları ve tabanı) üçe bölünmüş olacak.
Kamuoyu araştırmaları bu yeni partilerin her ikisinin de ciddiye alınmasını gerektirecek miktarda oy potansiyeline sahip olduğunu gösteriyor. Bu doğru olmasa bile, mesela iki partinin alacağı toplam oy baraj seviyesinin çok altında kalsa bile bugünkü sistem içinde bunun da iktidar partisi için önemli bir tehdit oluşturacağı muhakkak.
Özellikle cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 50+1 çıtasını getiren yeni sistem çerçevesinde artık tek bir oyun bile değer ve önem taşıdığı bir siyasi düzlemde iktidar partisinin oylarından gerçekleşecek her kopuşun ciddiye alınması gerekiyor. Haddizatında iktidar partisinin kayda değer bir kan kaybı yaşadığı, toplumdaki desteğinin her geçen gün adeta güneşi gören bir kar tanesi gibi erimekte olduğu düşünülürse durumun vahameti daha iyi anlaşılacaktır.
Buna karşılık tabanındaki küskünlüğün ve memnuniyetsizliğin artışına karşı hiçbir adım atmayan bir iktidar partisi var karşımızda. Bugünlerde gazetelerde yazılıp çizilen bazı rivayetlere bakılırsa, geçtiğimiz günlerde Davutoğlu’nu ve Babacan’ı yeni parti kurmaktan vaz geçirmeye yönelik girişimlerde bulunulmuş. Ama böylesi bir girişimin bu saatten sonra başarıya ulaşabileceğini düşünmek ayrı mesele, AK Parti’nin tabanıyla arasında ortaya çıkan soğumanın bu yolla çözülebileceğini düşünmek ayrı bir mesele. Sanki AK Parti içinden muhalif karakterde bazı yeni oluşumlar çıkmasa tabandaki memnuniyetsizlik giderilebilecek. Tavanı tahkim ederseniz tabanı da tahkim edebileceksiniz sanki.
***
AK Parti’nin nihayetinde kendi içinden kopmuş olan yeni partiler karşısında “bundan sonra” nasıl bir tutum alacağını merak edenler var. Bu konuda Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde Şehir Üniversitesi tartışması bağlamında Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan ve Mehmet Şimşek gibi eski siyaset arkadaşlarına yönelik “Halk Bankasını dolandırmaya çalışıyorlar” şeklindeki ithamı ipucu veriyor galiba.
Özellikle Erdoğan’ın mizacı siyasi tartışmalarda sertleşmeye mütemayil olduğu için bu hususta kendisinden farklı bir yaklaşım bekleyenler azınlıktalar. Ancak iktidar partisi cephesinden yeni partilere yöneltilecek sert hücumların kendisi açısından olumlu sonuç getirmesi de beklenemez. Bu noktada özellikle Davutoğlu’nun bunlara karşı sertleşmekten çekinmeyişi de partisinin taban edinmesini kolaylaştırır.
Şunun görülmesi lazım: Davutoğlu’nun ve Babacan’ın çıkışları hiçbir toplumsal karşılığı olmayan tepkisel hareketler veya macera arayışı değil. Bu isimler toplumdaki ve özellikle AK Parti tabanındaki hissiyata, taleplere ve beklentilere cevap vermek üzere sahnedeler. Bu gerçeği fark etmemek veya kabullenmekten imtina etmek iktidarın toplumla ilişkisindeki problemleri -çözmek bir yana- daha da büyütür.
Hayattaki her şey gibi siyasetteki hadiseler de bir sebep-sonuç ilişkisi çerçevesinde gerçekleşir. Sebeplerle ilgilenmekten geri durup sadece sonuçları hedef alarak siyaset yapılamaz.
***
Peki, Davutoğlu’nun partisi bu denklemde nasıl bir rol oynayabilir? Dünkü toplantıda topluma sunulan bakış açısı ve hedefler gerçekçi mi?
Dün Ankara’da coşkulu bir kalabalığın önünde Gelecek Partisi’nin vizyonunu açıklayan Davutoğlu’nun bir defa problemlerin teşhisinde isabetli bir yaklaşım içinde olduğu ortada. Bu problemlerin çözümü için gösterdiği adresler de yanlış görünmüyor.
Yönetimin kişiselleştirilmesinin ve buna bağlı olarak sadakate dayalı dar kadro siyasetinin liyakat ve ehliyet gibi değerlerin rafa kaldırılmasına yol açtığını, bunun da her alanda kötü yönetimi getirdiğini söylüyor Davutoğlu özetle. Bu zaten toplumun genelinde paylaşılan bir tespit. Benim de bu köşede zaman zaman “AK Parti niye böyle oldu” tarzındaki sorulara karşı olaylara dışarıdan bakan biri olarak verdiğim cevap bu.
Davutoğlu’nun hukukun üstünlüğü ve kuvvetler ayrılığına dayalı parlamenter sisteme dönüş önerisi başta olmak üzere problemli alanların neredeyse hepsiyle ilgili olarak belirlediği çözümler ve hedefler gerçekçi ama bu konularda zaten AK Parti ve MHP dışındaki bütün kesimler aşağı yukarı hemfikir durumdalar. Gelecek Partisi’ni burada diğerlerinden farklılaştıran husus AK Parti’nin son dönemdeki yönelimlerine karşı itirazın bu partinin içinden çıkan ve öncelikle bu partinin tabanına hitap eden bir siyasi hareketten geliyor olması. Davutoğlu ve arkadaşlarının çıkışı aslında yeni bir siyasi parti kurmak kadar AK Parti’nin fabrika ayarlarını esas almak bakımından AK Parti’yi dışarıda yeniden kurmak anlamına da geliyor. İktidar açısından risk teşkil eden nokta burası olabilir.