Kardeş Payı
İnsan çeşit çeşit, renk renk. Bazen bir ağaç, bazen bir çiçek; küçük bir rüzgar, gelip geçecek.
Üç günlük dünya. Güllük gülistanlık değil ama yine de gülü aramalı daima. Ekmeği bölüşmeli, dostluğu büyütmeli, şarkılar söylemeli. İnsan böyle çünkü, hayat da. Geldik, gidiyoruz bir bakıma.
Bu kadar basit, bu kadar küçük bir yaşam nasıl bunca zulme dönüşür? Kardeş kardeş bölüşüp yiyecekken bunca yokluk nasıl büyür? İnsan kendisine onlarca kural ve kutsal uydurup nasıl zulmedebilir? Hiç görmediği, bilmediği, parçası olmadığı kavgalar yüzünden bir ömrü nasıl gülsüz bitirir? Bu oluyor işte.
Bu da insanın içinden, dışardan değil. Fakat içerden olanın hepsi güzel demek değil. İnsanlık denge işi. Kötüyü yendikçe, iyiyi büyüttükçe güzelleşir kişi.
Bu kadar kısa bir hayatta siyaset icat edilmiş, kölelik geliştirilmiş. Ne tuhaf! İnsan, insanca yaşamak için nelerle uğraşıyor. Bu ülkede milyonlarca insan her sabah kalkıp işe gidip akşama kadar alın teri döküyor. Karşılığında küfür gibi bir para alıyor. Emeğin bir değeri, karşılığı yok. Sermaye sahipleri emek harcamadan binlerce işçinin ömür boyu çalışıp kazanamayacağı paraları kazanıyor. Dengesiz, düzensiz bir para sonucu bu uçurum arttıkça artıyor.
İnsanlar kiralarını, faturalarını nasıl ödeyeceğini, mutfak malzemelerini nasıl alacaklarını, ay sonlarını nasıl getireceklerini düşünürken bir avuç yamyam bu emek üzerinden servetini katlamayı sürdürüyor.
Tüm bunlar olurken, tüm bunların olmamasını sağlaması gerekenler de akıl vermeyi asla ihmal etmiyor. Kuru soğan yeriz yine de vazgeçmeyiz dedikten sonra makam aracına binip salondan ayrılıyor. 2 kilo et yemeyiz de yarım kilo yeriz dedikten sonra yemekli bir toplantıya katılım sağlamak üzere ayrılıyor. Enflasyonun psikolojik olduğunu iddia ettikten sonra binlerce liralık atkısını boynuna dolayıp stüdyodan ayrılıyor. Kuru ekmek soğan yine bize kalıyor.
Birhan Keskin ne güzel şair, içimizden geçenleri hep dize dize söylemiş. Bu nasıl kardeşlik, bu nasıl kardeş payı demeye kalmadan yetişiyor.
Kardeş Payı şiirinde şöyle diyor:
“Bana ekmeğin kabuğu
Sana steak sana fusion sana dünya mutfağı
Sana fitness sana ozon odalarında sağlık
Bana sokaklarda can havli biber gazı
Sana maldivler cote d'azur top ten holiday
Bana iş dönüşü nayrobi dolmuşu
Senin parmağına pırlanta, senin yüzüne tuscany ışığı
Alnım kömür karası benim. Alnıma kara yazı
Sana sessiz sakin deniz orman manzarası şehrin içinde
Bana ev diye dört duvar çatı diye çınlayan bu ne
Sana şimdi, sana her gün, sana saturday night fever
Bana sonra bana sonra bana sonra
Demir beton cam çelik kafes senin
İçinde kardeşim bülbül benim
Bana sivri şeyler bu dünya, etimi delsin
Seni öldürmeyen allah hiç öldürmesin
Sana sunshine sana diamond göz alan
Bana her gece tepemde göz kırpan floresan
Bana demli bir çay, uzun efkar, geniş keder
Sana smoke sana malt viskiler sana rezerv
Sana dünya yetmez sana gökyüzüne merdiven
Bana ter için bu ten, bana bu can haybeden
Diyeceğim;
Tüm bedesten senin
olsa ne fayda benim”