Sorun kağıt değil, gazetecilik anlayışınız
Son zamanlarda ülkemizde ‘kağıt baskı bitiyor, gazetecilik dijitalleşmeli’ furyası var da sormak istiyorum; siz bu gazetecilik anlayışıyla dijitalleşseniz ne olur?
Yakın zamanda yazar olduğum İsrail’in en önemli gazetelerinden Times of Israel’e dün Türkiye’deki gazetelerin yetersiz olmasından ve ‘yerli ve milli’ gazetecilerin uluslararası arenada olmamasından dolayı bir eleştiri yazdım.
Kısaca dedim ki; “kardeşim siz Türkiye’deki sorunları dünyaya anlatmıyorsanız, kendi çöplüğünüzden hamaset yapmayın.”
Muhalif ve vatan hainlerine bıraktık anlayacağınız oraları. İstedikleri gibi çakıyorlar ülkeye.
İddia ettim; “Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yakın çoğu gazeteci beceriksizlikleriyle Erdoğan’a çok büyük zarar veriyor”
Son olarak da İran ve Rusya’yı örnek gösterdim. Batıda sevilmeyen, istenmeyen bu iki ülkenin birçok gazetecisi Avrupa ve ABD basınında yazar ve yönetici olarak bir hayli sayıda bulunuyor.
“Türkiye ise bu konuda Madagaskar ve Togo gibi ülkelerle yarışabilir ancak” diye de ekleme yaptım.
Her neyse. Bu zaten uzun bir konu ve elbette bu köşedeki bir yazımda detaylıca bahsederim.
***
Evet teknoloji hızla ilerliyor, dünya değişiyor.
Gazetecilik de bu değişime ayak uydurmak zorunda.
Fakat güzel ülkemde çoğu insan ve medya mensubu sanıyor ki matbuyu bırakıp tamamen dijitalde devam etme kararı alınca bu değişime ayak uydurmuş oluyoruz.
Oldu canım.
Bu yazıyı okuduktan sonra sizlerden ricam lütfen Türkiye’de aklınıza gelen üç büyük gazetenin internet sitelerini ziyaret edin.
Bir de herhangi üç uluslararası gazetenin sitelerini ziyaret edin. Mümkünse bunlar da aynı ülkeden olsun.
Türkiye’de gazetelerin dijitalde nasıl kopyacı olduğunu, tasarımların tek bir elden çıktığını rahatlıkla görebileceksiniz.
Ama Avrupa ve ABD’de bir gazetenin internet sitesi sadece o gazeteye özgüdür.
Bakınca ne demek istediğimi gayet iyi anlayacaksınız.
***
Bir örnek vereyim.
The Guardian, yakın zamanda değişim yaşadı. Gazete boyutunu küçülttü falan.
Dijitali güçlendirip, basılıya mutlaka devam edeceğini açıkladı.
Bunu da ‘donate’ sistemi ile gerçekleştirdi ve şu an dünyada Guardian’a dijitalde bağış yapan milyona yakın insan var.
Şimdi Guardian bilmiyor da Türk gazeteleri mi biliyor gazeteciliği?
Independent’ı örnek gösterebilirsiniz, iki yıl önce kağıt baskıyı durdurup, tamamen dijitale yöneldi.
Hatta ben o zamanlar Huffington Post’ta yazıyordum ve ilk yazım da Independent’ın kağıt baskıyı durdurması ile ilgiliydi.
Ama zaten Independent tirajı çok yüksek olan bir gazete değildi ve dijitalde farklılık yaratıyordu.
Netekim hala da öyleler. Örneğin yaptıkları ‘Indy Voices’ bölünü yorum açısından dünyanın en saygın ödülünü aldı.
Tabii orası farklı bir dünya, Türkiye’deki gazetelerden bu başarıyı beklemek çok doğru olmaz.
Peki, Türkiye’de neden ‘donate’ sistemi yok?
Çünkü gazeteleri yönetenler çok iyi biliyor ki yaptıkları basit gazeteciliğe hiçbir okur bağış yapmak istemez.
Türkiye’de kamu kurumları ve ahbap şirketler olmasa Türkiye’deki çoğu gazeteye reklam dahi bulamazsınız.
***
Sonuç olarak Türkiye’deki çoğu gazete basılıdan dijitale geçse ne olur, geçmese ne olur…
Yiğidi öldür hakkını ver misali, Yeni Şafak’ı ayrı tutuyorum. Dijitalde farklılık yaratıyorlar. Özgünler.
Bir holdinge bağlı olmayan Karar ve benzeri bağımsız gazeteleri ayrı tutuyorum. Seçenekleri kısıtlı.
Lafım milyonlarca para akıtılan gazetelere.
Gazetecilik yapmıyorlar ki. Çoğu katalog.
O yüzden kağıda öne sürüp, bahane bulmasınlar.
Bu işi yapamıyorlar.
Anlayışlarını değiştirmeliler.
Tabii gerçekten gazetecilik yapmak istiyorlarsa…