30 yıl sonra başımız belada
Eğitim sistemindeki sorunlarla ilgili hep konuşuyoruz. Eğitimciler, anneler, babalar, siyasetçiler… Ancak ben bu tartışmalarda, çocuklara değerler öğretisinin öğretilmesi gibi temel soruna dikkat çekildiğini nadiren görüyorum. Müfredata alınsa ve üzerine vurgular yapılsa dahi bunlar hep lafta kalıyor. Sınav odaklı eğitim sistemi ile kamusal insanın çöküşünü yaşatıyoruz çocuklara. Küçük yaşlardan itibaren çocuk ruhlarında var olan tüm güzellikleri negatif yönde mutasyona uğratıyoruz. Düşünmeyen, sorgulamayan, araştırmayan ve maalesef hedeflendiği gibi, yalnızca “en yüksek notu alma” odaklı çocuklara dönüşmeye başlıyorlar.
Bu acımasız rekabetin içinde, kendisinden daha yüksek not alanlara zarar veren, arkadaşını öğretmenine veya yöneticilere şikâyet eden, en kötüsü böylelikle herkese yarandığına, böylece sevildiğine inanan çocuklar…
Eğitimin öncelikli amacı, öğrencilerin akademik olarak yetiştirilmesi midir? İlk gayemiz çocuklara olumlu tutum ve davranışlar kazandırmak değil midir? Ahlaki davranışlar kazanan çocuklar sağlam karaktere sahip olur. Mesele hayatı boyunca öğrendikleri bilgileri işleyerek davranışa dönüştürmektir. Değerler insanların duygu, düşünce ve davranışlarını şekillendirir. Örneğin doğruluk, çocukların kendi sezgileri ile yaklaşabilecekleri bir değerdir ama bu kalıtımsal yeteneğe rağmen onun eğitim yoluyla takviye edilmesi ve beslenmesi gerekir.
Bu yüzden itiraz ediyorum ev ödevine, okul sonrası etütlere, okullardaki ödül-ceza sistemine, sınavlara… Rekabet sistemine dayalı bu eğitim sistemi içinde çocuklarımız eriyor, tuz buz oluyor.
Çocukların bütünsel gelişimindeki en önemli engellerden birisi durumunda olan sınav odaklı eğitim, özel okul sektörünü de beslemekte ve eğitimin ticarileştirilmesine hizmet etmektedir. Eğitimciler, aileler, ders kitapları halen ‘sınavda nasıl başarılı olunur?’ kaygısında. Evrensel, kültürel ve bireysel yargılarını davranış, biliş ve duygu bağlamında geliştirecekleri göz ardı edilmekte, empati, sempati ve saygı gibi doğru davranış geliştirmek için odaklanılması gereken duygular ihmal edilmektedir. Oysa ki, çocukların iyi ve doğru insan olmanın unsurlarını, sorgulayarak, empati kurarak ve saygı duyarak kazanmaları, var olan içsel potansiyellerini geliştirmeleri gerekmektedir.
2023 Eğitim Vizyonu; özel becerilerle donanmış bilime sevdalı, kültüre meraklı ve duyarlı, nitelikli, ahlaklı çocuklar yetiştirmek için önemli kaynak olacaktır. Okulda öğrenilmesi gereken tüm derslerin ve öğretmen etkilerinin toplamından çok daha fazlası: Sanat ve felsefenin yanı sıra kültür okuryazarlığı, insanı anlama ve yorumlama, küreselleşme, etik ve hukukun üstünlüğü konularında çocuklarımızı hayata hazırlamalıyız. Öğrenmeyi teşvik edecek fiziksel şartlar, kurallar, roller ve ilişkiler bütünüyle birlikte, değerleri içselleştirebilmeliyiz.
Elbette, ahlâk eğitimi sâdece okulda başarılabilecek bir eğitim alanı değildir. Bu sorunun çözümü, tüm toplum özenle üzerinde durduğu takdirde başarılabilecek bir şeydir.
Alibaba’nın kurucusu Jack Ma şöyle demişti; ‘’Eğer öğretme şeklimizi değiştirmezsek, 30 yıl sonra başımız belada olacak. Çocuklarımız gelecekte makinelerle rekabet edecekler. Onlara makinelerin kolaylıkla yapabileceği şeyleri öğretmemeliyiz artık. Öyle şeyler öğretmeliyiz ki, makinelerden üstün kalsınlar. Çocuklara ahlak ve erdem öğretirsek makinelerden üstün kalmaya devam edecekler’’
Umulur ki çocuk yetiştirmenin ‘insan yetiştirmek’ anlamına geldiğini anlarız artık.