Türk tarihçiliğinin iki İsmail’i
Kütüphanemde en kolay ulaşabileceğim raflarından birini Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın bütün eserleriyle İsmail Hami Danişmend’in İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi’ne tahsis etmişimdir. Osmanlı tarihiyle ilgili herhangi bir mesele hakkında bilgiye ihtiyaç duyduğum zaman Danişmend’in eserinde kolayca bulur, aynı mesele hakkında Uzunçarşılı’nın Osmanlı Tarihi’nde neler yazdığına da mutlaka bakarım. Sonra başka kaynaklar… Geçenlerde yine ayrıntılarını merak ettiğim bir hadise için söz konusu eserlere göz attıktan sonra “Sahi,” dedim kendi kendime, “bu iki büyük tarihçi ne zaman vefat etmişlerdi?”
Hemen internete girerek DİA İslam Ansiklopedisi’nde Uzunçarşılı ve Danişmend maddelerini bulup okudum. Danişmend, 12 Nisan 1967’de, Uzunçarşılı 10 Ekim 1977’de hayata veda etmişler. Yani birinin vefatının 50., diğerinin 40. yıldönümü... Maalesef, ne Türk Tarih Kurumu hatırladı, ne üniversiteler... Üstelik TTK, Uzunçarşılı’nın eserlerinin yayıncısı...
***
İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın ilk okuduğum eseri Rıdvan Nafiz’le birlikte yazdığı, 1928 yılında, Harf Devrimi’nden kısa bir süre önce yayımlanan Sivas Şehri’dir. 1960’ların sonlarıydı; Sivas’ta çocuk yaşta bir talebeydim. O devrin şartlarına göre iyi bir kâğıda basılmış, çok sayıda fotoğrafın da yer aldığı bu büyük boy kitap sayesinde hem Sivas tarihini öğrenmiş, hem de Osmanlıcamı bir hayli ilerletmiştim. 1970 veya 1971 tarihinde üniversite imtihanına girmek için gittiğim Ankara’da Türk Tarih Kurumu’na uğrayıp Uzunçarşılı’nın Osmanlı Tarihi’ni Enver Ziya Karal tarafından yazılan ciltlerle beraber takım olarak yüzde elli –belki yüzde kırktı, tam hatırlamıyorum- indirimle satın alışımı, satış memurunun, “Çocuk, sen kim, Osmanlı Tarihi’ni okumak kim?” der gibi şaşkın gözlerle bakışını ve paketi yüklenip yürüyerek kan ter içinde otobüs terminaline gidişimi de unutamam. Kütüphanemdeki takım hâlâ o takımdır.
Uzunçarşılı’nın her biri ciddi bir mesainin ve insanüstü bir emeğin ürünleri olan eserleri bir gazete yazısına sığmayacak kadar çoktur. Ben sadece Osmanlı teşkilat tarihine dair hâlâ yegâne müracaat kaynakları olan eserlerini zikretmekle yetineceğim. 1941 yılında yayımlanan Osmanlı Devleti Teşkilâtına Medhal’in bildiğim kadarıyla henüz daha iyisi yazılamadı ve bu eser hâlâ yerli ve yabancı tarihçilerin kullanmak zorunda oldukları eserdir. İki ciltten oluşan Osmanlı Devleti Teşkilâtından Kapukulu Ocakları (1943), Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilâtı (1945), Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı (1948), Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilâtı (1965) isimli eserleri de öyle... Bunlar dışında her biri kitap çapında ve hepsi derin araştırma mahsulü olan çoğu Türkiyat Mecmuası ve Belleten’de yayımlanan makalelerini ekleyiniz. Bu makalelerden bir kısmı bir araya getirilerek iki büyük cilt halinde YKY tarafından yayımlandı.
Bu eserlerin yazdığı yıllarda arşiv ve kütüphanelerimizin hangi şartlarda hizmet verdikleri, ayrıca teknolojik imkânların yetersizliği göz önüne alınırsa, İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın yaptığı işin büyüklüğü ve erişilmezliği daha kolay anlaşılır. Onu bugünkü şartların ve sahip olduğumuz büyük bilgi birikiminin içinden bakarak eleştirmek kolaydır. Ama unutmamak gerekir ki, Osmanlı tarihçiliği, Uzunçarşılı’nın ve onun gibi çalışkan tarihçilerin eserleri olmasıydı, bugünkü noktaya ulaşamazdı.
***
İsmail Hami Danişmend için de aynı şeyler söylenebilir. Akademik bir titre sahip olmadığı için küçümsendiğini bildiğim bu büyük tarihçinin eseri, yani İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, eminim, onun küçümseyenlerin de sürekli el altında tuttukları bir kaynaktır. Takvim konusuna inanılmaz vukufu sayesinde, bütün hadiselerin Hicri, Rumi ve Miladi tarihlerini hayret edilecek bir doğrulukta tespit eden Danişmend, birçok tarihçinin sahip olmadığı meziyetlere de sahipti. Arapça, Farsça, Fransızca, Almanca, Latince bilirdi ve aynı zamanda bir Sümerolog’du. İyi bir şairdi de... Fırsat bulursam, bir gün Rabia Hatun müstearıyla yazdığı nefis dörtlükleri etrafında kopan kıyameti de anlatırım.
Unutmadan söyleyeyim: Merak ettiğiniz herhangi bir hadisenin tarihini yaklaşık olarak tahmin ediyorsanız Danişmend’in tarihinde -kronolojik olduğu için- şıpın işi bulursunuz. Danişmend’in eserleriyle de 1960’lara tanışmıştım. İlk okuduğum kitabı Garp Menbalarına Göre Eski Türk Seciye ve Ahlâkı’dır. İsmail Hâmi Dânişmend’in Avrupalı yazar, tarihçi ve seyyahların atalarımız hakkındaki olumlu gözlemlerini bir araya getirdiği bu kitap ve “Garp Menbalarına Göre...” diye başlayan diğer kitapları, millî duygularımın feyezan hâlinde olduğu ilk gençlik yıllarımda beni besleyen kaynakların başında gelirdi. Ubicini’lerin, Castellan’ların, d’Ohsson’ların eski Türkler hakkındaki övücü sözlerini okudukça içim içime sığmazdı.
Dânişmend’in bazı cümleleri “Türk düşmanlığını her vesileyle izhar etmekten âdeta zevk alan...” gibi ifadelerle başlasa da, “Bu adamlar acaba aleyhimizde neler yazmışlar?” sorusu aklımın ucundan geçmezdi. Sanki yabancıların aleyhimizde yazdıkları önemsizmiş, yani aslında Avrupa bizi çok seviyormuş gibi bir izlenim uyandıran bu kitaptaki alıntılar, gururumu okşar ve milliyetçilik duygularımı kabartırdı.
Danişmend’in birçok görüşü ve bazı meselelere yaklaşım tarzı pekâlâ tartışılabilir. Fakat İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi’nin değeri inkâr edilemez. Vefatının 50. yılında hatırlanmayı hak ettiğinden şüphe eden var mı, bilmiyorum.
***
Uzunçarşılı ve Danişmend’i vefat yıldönümlerinde benim gibi meslekten tarihçi olmayın bir kültür adamının hatırlatmasını yadırgamış olabilirsiniz. Ne yapayım, baktım kimseden ses çıkmıyor, “Bari ben yazayım!” dedim. Bakalım, aziz dostumuz Hakan Erdem ve son zamanlarda tarihle derinlemesine ilgilenen sevgili İbrahim Kiras bir şeyler yazacaklar mı?
NOT. Bir hatırlatma daha: 17 Ocak 2018 de Selçuklu tarihinin büyük uzmanı Prof. Dr. Osman Turan’ın vefatının 40. yıldönümüdür.