Bir kitabın düşündürdükleri
Geçen hafta, Üsküdar Sahaf Festivali’ndeki standlardan birinde, başka konulardaki kitapların arasında, 1980’lerin başlarında Eve Dönen Adam isimli kitabımı yazarken çok yararlandığım önemli bir kitabı fark etmiştim. 1957 yılında Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları arasında çıkan Edebiyat Tarihimizden... O anda yaşadığım, sahaf festivallerinden ve sahaf raflarında yapılan keşiflerin kitap kurtlarına ne büyük zevkler yaşattığından söz etmiştim ya, öyle bir zevkti. İkinci baskısı otuz yıl kadar sonra tıpkıbasım yoluyla başka bir yayınevi tarafından yapılan bu özenli ve bol fotoğraflı kitabın yazarı, gelmiş geçmiş Millî Eğitim Bakanlarının en meşhurudur: Hasan Âli Yücel.
***
Türkiye’de hümanist kültür Hasan Âli Yücel’in Maarif Vekilliği sırasında devlet politikası haline getirilmişti. Klasikleri tercüme faaliyeti de bu politika doğrultusunda onun başlattığı büyük bir kültür hareketidir. Yunan, Latin ve Batı klasikleri, 1939’da yapılan I. Türk Neşriyat Kongresi’nin ardından Tercüme Encümeni’nin raporu doğrultusunda peşpeşe yayımlanır. Bu tercümeler sahaflarda hâlâ yığın yığın ve çok ucuz fiyatlarla satışa sunulmakta ve tuhaftır pek alıcı bulamamaktadır. Hâlbuki bazılarının mütercimleri çok önemli isimlerdir. Ben özellikle Nahit Sırrı Örik’in tercüme ettiklerine özel bir önem veriyorum. Mesela bulursanız Balzac’ın Bilinmeyen Şaheser’ini onun tercümesinden okumanızı tavsiye ederim. Sabri Esat Siyavuşgil’in Edmond Rostand’dan Cyrano de Bergerac dışında manzum olarak çevirdiği bir tiyatro eserinin daha bulunduğunu da Üsküdar Sahaf Festivali’nde, o beyaz kapaklı klasik yığınlarını yoklarken fark ettim.
Hasan Âli Yücel’in başlattığı tercüme faaliyeti için “büyük bir kültür hareketi” dedim; gerçekten de klasikleri tercüme faaliyeti, Hasan Âli’nin kültüre bakışındaki yanlışlık hesaba katılmazsa, Cumhuriyet tari hindeki kültür hareketlerinin -sonuçları bakımından- en önemlisidir. Temel amaç, Greko-Latin klasiklerinden başlanarak belli başlı Batı klasiklerini Türkçeye kazandırmak ve Türk kültürünü Batı kültürünün kökleriyle buluşturmak olan bu tercüme faaliyetinde, Batı klasiklerinin yanında Şark klasiklerine de yer verildiğini, Mevlânâ’nın, İbnü’l-Arabî’nin, Atar, Şebüsterî, Irakî gibi önemli şair ve düşünürlerin eserlerinin de ilk defa bu faaliyet çerçevesinde geniş kitlelere tercüme yoluyla ulaştırıldığı gerçeğini gözden ırak tutmamak gerekir.
***
Hasan Âli Yücel, Cumhuriyet devrinin -Tanpınar’ın tabiriyle- “içinden ikiye bölünmüş” temsilcilerinden biri olarak üzerinde ayrıca durulması gereken bir şahsiyettir. 1921’de Yahya Kemal’in pozitivizme ve materyalizme karşı başlattığı, Bergsoncu niteliği ağır basan Dergâh hareketinin içinde yer alır. Fakat onu daha sonra pozitivizmin en uç temsilci lerinden biri olarak görürüz. Yenikapı Mevlevihanesi’nde tekke terbiyesi almış, hatta nefesler bile yazmıştır. Fakat daha sonra “Kemalizm’in kitabı Nutuk’tur; onu biz Türkler mukaddes tanırız,” demekten çekinmez ve Yunus Emre Oratoryosu’ndaki ilahilerden bile rahatsız olur. Çok kötü “devrim” şiirleri yazmış, fakat kendi kendisiyle başbaşa kaldığı zaman Âlî mahlasıyla Fuzulî tarzında gazeller yazarak içini dökmüştür. Az çok çok başarılı bir Türk musikisi bestekârıdır; fakat bu musikiyi sadece konservatuvarlardan değil, hayatımızdan bile kovmaya kalkışır.
Bugün uzaktan 1930’lara, 40’lara baktığımız zaman, Türk aydınlarından birçoğunun Hasan Âli’nin yaşadığı bu trajediyi yaşadığını veya yaşamak zorunda kaldığını görürüz. Kafalarıyla gönülleri çatışan, iki medeniyet arasında sıkışıp kalmış aydınlardır bunlar.
***
Yaşadığı bu “zorunlu trajedi” hesaba katılmazsa, Hasan Âli Yücel, felsefî derinliği de olan saygıya değer bir kültür ve edebiyat adamıdır. Özellikle bu yazının başında sözünü ettiğim Edebiyat Tarihimizden isimli eseri kaynak olma değerini hâlâ koruyan önemli bir kitaptır. İki cilt olarak planladığı, ancak birinci cildini yazabildiği Edebiyat Tarihimiz den’de Yakup Kadri Karaosmanoğlu merkez alınarak bir dönemin edebî hayatı bütün yönleriyle anlatır. Kitabın “Giriş” bölümünde Yakup Kadri’yi niçin seçildiği şöyle açıklanmaktadır:
“Yakup Kadri, 1908 Meşrutiyeti’nden bugüne kadar yaşadığı devrin olayları ve insanlarıyla ilgilenmede ve ilgisini de söylemede -hastalık, vazife gibi engelleri bile durdurucu değil, fakat tahrik edici alıp- varlığını düşüncesiyle bize duyuran bir insanımızdır da ondan. Yakup Kadri’nin münferit veya kitap halindeki yazılarını okuyarak Tanzimat’tan bugüne adım adım gelebilirsiniz.”
Edebiyat Tarihimizden’in önemli özelliklerinden biri de, başta Yakup Kadri olmak üzere, Rıza Tevfik, Yahya Kemal, Fazıl Ahmet, Refik Halid, Hamdullah Suphi gibi, devrin önemli şah siyetleriyle bizzat görüşülerek yazılmış olmasıdır. Yahya Kemal’in Paris’ten döndükten sonraki faaliyetleriyle ilgili önemli bilgilerin de yer aldığı eser, Meşrutiyet’ten 1940’lara kadarki edebi yatımızın panoraması niteliğini taşır.
Edebiyat Tarihimizden, Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatıyla ilgilenenlerin ellerinin altında bulunması gereken bir “klasik”tir.