Allah yar… Allah yar…
Bize konuşmayı öğreten… Yazmayı öğreten… Muhabbeti öğreten…
***
Allah bize isimlerini öğretti, yani düşünmeyi. Onun zâtı nasıl sonsuzsa, isimlerinin sayısı da öyle sonsuz.
Biz, başta onunla konuşmak üzere, yaptığımız ve yapacağımız her güzel ve her iyi eylemde Allah’ı yeryüzüne davet etmiş oluyoruz. Biz Allah’ı anmakla ona seslenmiş oluyoruz, yani içimizde “asıl olana.”
Bizden öncedir onun içimizdeki varlığı. Bizden daha yer etmiş biçimde bizdedir.
“Ben” kavramından önce gelir Allah’ın değeri ve varlığı. Biz aslında içimizdeki Allah’ı “ben”imize davet etmiş oluyoruz. Allah’ı “ben”imize davet etmiş olmakla onu tüm kâinata davet etmiş oluyoruz.
Sen Allah’ın olursan, Allah da senin oluyor.
***
Bizi ilk muhatap alan, bizimle ilk konuşan…
O, bizim dostumuz. O, bizim vatanımız… Bize bizi veren, bize her şeyimizi veren…
***
Dünya, ondan kopma, onu incitme ihtimalinin adı.
Aslî vatanımızdan ayrılmıştık bir kere, yani ondan.
Yeryüzü, diline yabancı olduğumuz bir yer.
Gördüklerimizi kimin diliyle tanımlayacaktık?
Ondan gelen ve her halükârda ona dönecek olan biz, dünyaya gözlerimizi açtığımız o ilk ânın safiyetindeki biz olarak dönebilecek miydik?