Okul çocuklar ile güzel
Ülkemizde her yıl olduğu gibi bu yılda 1 milyon 200 bine yakın öğrenci bugün okul ile tanışıyor. Eskiyen sıralar 4 yıllık yeni konuklarını ağırlayarak yenileniyor. Yaz boyunca in cin top oynanan okul bahçeleri çocukların heyecanı ile neşeleniyor. Koridorlar onlarla cıvıl cıvıl.
Okul, dünyanın taze fideleri ile anlam buluyor. Öğrencinin olmadığı bina okul, öğretmende mesleğinin öznesi olamıyor. İlhan Geçer’in “her şey insanla güzel” şiiri belki de böyle anlar için yazılmıştır.
Okul bahçelerinde; veliler heyecanlı, öğrenciler sevinçli, öğretmenlerde de yeni öğrencileriyle tanışma merakı. İdarecilerde düzeni kurma koşuşturması. Kimi öğrenci şaşkın, kimi ağlamaklı, kiminin gözü annesinde, kimi de okulun lokomotifine vagon olma sırasında. İnsanın görmekten kıvanç duyduğu mutlu, heyecanlı, sevinçli fotoğraf kareleri.
Okulun ilk gününde çocuklardan büyük insan davranışı bekleyen çatlak sesler de var. Çocuklardan askeri bir düzende sıraya girmelerini, yüksek sesli otorite ile çocukları kontrol altına almayı deneyen sesler, eğitimin mayasına aykırı. Yaz boyunca pas tutan bozuk megafonlarda bağıran idarecilerin otorite, güç, düzen hissi çocukları velileri ürkütüyor. Elbette çocuklar bir düzen bir nizam içinde okulda yerini almalı. Ancak yapma, etme, yasak ile dolu emir cümleleri; sevgi ve şefkati barındırmayan iletişim çocukları incitiyor.
Okul, çocuklar için bir yaşam alanı. Kendilerini ifade ettikleri, yeni tanıştıkları arkadaşlar ile paylaşmayı öğrendikleri hayata bir ön hazırlık. Yaşayacakları hayatın bir provası. Okula, yeni tanıştıkları arkadaşlarına, dört yıl gidecekleri yaşam alanına bir ön hazırlık. Doğru davranış kazanmaya, iletişim kurmaya yönelik bir ilk adım atma. Aileden uzak kendi başına sorumluluk alarak bir birey olma güveni. Kendi sorunlarını kendi başına kimseden bir destek almadan arkadaşlarıyla görüşüp tartışarak çözme iletişimi. Çantasını sırtlarken sorumluluklarını da sırtlamanın bir sembolü. Okula ve öğretmenine karşı önyargısız teslim olma güveni. Ağaç yaşken eğilir misali, çocuklar körpe bir fideler. Ne yana bükersek o yönde şekillenmeye meylederler. Saflığın, masumluğun, şefkatin kendisi bu çocuklar. Öğretmenden bilmeyi değil örnek olmayı bekliyor. Didaktik asık suratlı bilgiyi değil gülmeyi gülümsemeyi bekliyor. Çocuğun yaşam alanını daraltan düzen, disiplin, kanun, kuralları değil oyun içinde kendiliğinden oluşan bir bütünlükte yaşayarak bilgiyi ve hayatı öğrenmeyi arzuluyor.
Akademik eğitim birinci sınıfların birinci önceliği değil. Her öğretmen de okuttuğu sınıfın özerk bir müfredatı ve örnek bir lideridir. Dünyada yapılan araştırmalar; 7-8 yaş altı çocuklarda bilgi merkezli didaktik öğrenmenin ilerleyen yaşlarda çocuklarda öğrenmeye karşı sıkılmaya, merak ve keşfetme duygularını köreltmeye, okuma yazmayı zorlamaya neden olduğunu gösteriyor. Çocuklar elbette kalem tutmayı, çizgiyi, okuma yazma öğrenmeyi ilerleyen bir öğrenme, gelişme sürecinde ilkokul birde öğrenecekler, yaşayacaklar. Veliler bunu birinci öncelik yapıp çocuklarında baskıya dönüştürmesin. Geçen hafta ikinci çocuğu okula başlayan eğitime vakıf bir velim: ”Çocuğumun; sevildiği, sayıldığı, değer verildiğini hissettiği, duygularının beslendiği mutlu bir ortamda eğitim görmesini isterim. Okumayı, yazmayı, saymayı nasıl olsa öğrenecektir.” sözleriyle tecrübesini paylaştı.
Günün 24 saatini öğrencileriyle nasıl verimli vakit geçirmenin okuması uğraşı çabası içinde olan sınıf öğretmeni Ahmet Polat’a da fikrini sordum. Birinci sınıfı bir bütünlük içinde ele alan değerli fikirlerini paylaşıyorum sizlerle:
“Gerek ailelerin gerek öğrencilerin en kaygılı olduğu dönemdir. Sadece çocuğun kaygısını ele alırsak eksik kalır. Özellikle annelerin de yoğun kaygı ve endişelerinden bahsetmek gerek. Çocuk her ne kadar okul öncesi eğitim almış olsa da ilkokul çocuk için daha kurallı ve amaçları daha net olan bir süreçtir. Çocuklar bu dönemde kontrol duygularına yönelik korkular yaşayabilir. Okul fiziki olaraktan büyümüştür ve artık bağımsız oldukları zamanlar vardır. Öz bakım becerilerini tek başına karşılamak zorundadır. Bu durum onlarda endişe oluşturabilir. Anneler de çocuklarının bu durumla yüzleşlemelerinden yalnız kalmalarından korkabilirler ve çocuklarının yapamayacaklarını düşünürler. Daha ilk olduğu için ilk aşamada aidiyet duygusu yoktur. Öğretmenle yeni tanışma olduğu için benimseme yoktur. Çocuk ve aile için ilkler olduğu için endişe oluşması normaldir.”
Bugün okula yeni başlayan çocukların bahtı açık olsun.