İktidarın ‘kibar lokması’yla mücadelesi

Fukaranın değil zürefanın düşkünü, beyaz giyer kış günü. 

Zürefa, 'zarifler' demek. Düşkününe, 'kibar düşkünü' de derler. 

Kibar; hem konumca büyük ve zengin hem zarif ve seçkin manasına... 

Sosyeteye, kodaman takımına eskiden 'kibarlar alemi' denirdi. 

Gösterişli, şatafatlı, lüks hayatın neden 'kibar lokması' diye tanımlandığını da açıklıyor. 

Kibar lokmasından olan, maddiyat ve saygınlığını kaybeden, kibarın düşkünüdür artık. Ama eski cakasını aradığından, gülünçleşme pahasına gösterişli görünmeye, kuyruğu dik tutmaya çalışır. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıkladığı ekonomik reformlar içinde en fazla göze batan, kamuda araç saltanatını sınırlandırma vaadi oldu. 

Meclis'in bütçeyi denetleme yetkisini, harcamalarda şeffaflık ve hesap verebilirliği arttırma vaadiyle kıyaslandığında daha basit ve popülist gelebilir. 

Fakat yerine getirilmesi daha kolay bir vaat hiç değil. 

Çünkü AK Parti'nin, iktidardaki ilk acil eylem planında da makam aracı saltanatını bitirmek vardı. Gerçekleştirilmesinin neden zor olduğunu oradan biliyoruz. 

18 yıl sonra yine savurganlıkla, israfla mücadele gerektiğinde iktidarın aklına ilk gelen, araç harcamalarını kısmak. Bir de temsil ve ağırlama giderlerini. 

Demek ki makam sahipleri,18 yılda itibardan tasarrufa razı edilemememiş.  

Meclis'in bütçeyi denetleme yetkilerinin daraltıldığı, şeffaflık ve hesap verebilirliğin azaldığı, denetim dışı harcamaların patladığıyla ilgili muhalefet eleştirileri, iktidar tarafından nasıl doğrulanmış olduysa... 

Temsil ve ağırlama giderlerinde israfa, makam aracı saltanatında aşırıya kaçıldığı da bunları kısıtlama vaadiyle doğrulanmış oluyor.  

Devletteki israf; milletin acı reçete içmeye, boğazından kısmaya razı edilmesini güçleştiriyordu. Bu temsil savurganlığının, bir ay içinde sona erdirilmesi gerekiyordu. 

AK Parti'nin, gelişmiş ülkelerde bile bizdeki kadar makam aracı görülmediğini söylemesinin üzerinden 18 yıl geçti. 

Hala aynı noktada bile değiliz. İsrafın boyutları çok daha kötüleşti. 

Fakat iktidar elitleri yani AK Parti'nin 'kibarlar alemi', ayrıcalıklarından tasarrufa ikna edilebilecek mi? Kibar lokmalarından kısabilecekler mi? 

Makam aracı, temsil giderleri imkanına sahip olmak, statü göstergesi aynı zamanda.  

Müdürlerin altından makam arabaları giderse sadece konforları değil, statü sembolleri de gitmiş olacak. 

Kibarın, zürefanın düşkünü gibi görünecekler. Alıştıklarından, gördüklerinden geri gitmeyi hazmedebilecekler mi? 

Söylendiği kadar kolay olsa, bu kalemlerde tassaruf 18 yıl önce başarılmış olurdu.  

Ama bakın hala gündemde, hala ekonominin sırtında kambur, hala milletin çökmüş omuzlarında yük... 

Bakalım bu kez başarılabilecek mi? 

Yoksa iktidarın merkez ve taşradaki yönetici sınıfı, bu darlıkta bile havalarından fedakarlık yapmayıp kış günü beyaz giymeyi sürdürecekler mi? 

Rahatları ve itibarlarından tasarruf edildiğinde, düzenin devamını yine böyle cansiperane savunup savunmayacakları da test edilmiş olur.  

Hadi hayırlısı! 

“Viskici teyze” tartışmasını kim kazandı? 

CHP’li Veli Ağbaba,”viskici teyze” suçlamalarına önceki gün cevap verdi. Yakın zamanda okuduğum, derdini en iyi anlatan açıklamaydı. 

Ağbaba, emeklilerin geçinemediğini göstermek için emekli bir kadını konuşturmuştu. “Torunum süt istedi, alamadım” diyordu. 

İktidar medyası Bacıoğlu’nu, eskiden paylaştığı bir fotoğrafıyla vurdu. “Süt alamıyor ama viski alabiliyor” diye üstüne gitti. 

Emeklilerle ilgili gerçeklerin hepsini çürütürmüş, Ağbaba’yı yalancı çıkarırmış, emeklilerin bolluk içinde yüzdüğünü ispatlarmış gibi bir rüzgar estirildi. 

Acı rakamları zihinlerde canlandırmak için Ağbaba’nın kurgu ve mizansene başvurduğunu, dramatize ettiğini ve altında kaldığını düşünmeye başlamıştım. 

Fakat suçlamaları, bir açıklamayla suçlayanların aleyhine, emeklilerin lehine çevirdi. 

Bir sayfa tutuyor, göz atmanızı öneririm. 

Fikir vermesi için şu kadarı kafi: 

“Yıldız Bacıoğlu kimdir? Eşini kanser nedeniyle kaybetmiş, 62 yaşında, emekli bir kadın. 2 bin 600 TL dul aylığı alıyor; aylık geliri açlık sınırının altında. Oğlu işsiz, kızı işsiz; bir torunu var. Ailesine kendisi bakıyor. Eşinin hastalığı nedeniyle çektiği krediler yüzünden maaşının yarısına yakını kesiliyor. Hepsinin belgesi var. Sorun 2 bin 600 lira maaşı olup kredi borcu nedeniyle eline bin 680 lira geçen kişinin yaşadığı sıkıntılar değil, basın toplantısı günü torunu süt istemesine rağmen süt bile alamaması değil; eline aldığı bir bisküvi, bir tabak çerez, bir içki kadehi... 

Hakaret ve iftira dolu yazıların bir ortak noktası var: Emekliler insanca yaşayamaz, eğlenemez, gülemez. Emeklinin bir evi olmaz mesela, emeklinin telefonu olmaz... 

Linç etmeye çalıştığınız Bacıoğlu’nun emekli maaşının 2 bin 600 lira olduğu mu yalan? Torununa süt alamadığı mı yalan? Oğlu ve kızının işsiz olması mı yalan? Bunların tamamı ve milyonlarca emeklinin içinde bulunduğu durum gerçek. 

Yalan ve iftiralarla algı yapanlara cevabımdır: Sizler, Lale Devri saraylarında fasıl kuranlara ses çıkaramayıp emeklinin kursağına giren lokmayı sayanlarsınız.” 

YORUMLAR (42)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
42 Yorum