Beni mahcup eden Bakan
Kaç kez eleştirdim Kültür ve Turizm Bakanlığını. Yurt dışında sergileri dolaşan bir sanatçıya sahip çıkmaktan daha önemli ne işleri olabilir diye.
Bırakın ülkenin dünyaya sanatla tanıtılmasına desteği, davete rağmen kültür ataşeleri lütfedip katılmıyordu bile.
Peç, Viyana derken şeytanın bacağı, Bakü’de kırılmıştı. Büyükelçi ve ataşe, Haydar Aliyev Müzesi’nde sergi açan Ahmet Güneştekin’i yalnız bırakmamıştı.
Ama önceki gün İstanbul’daki açılışta, tam da görmek istediğim düzeye taşındı bu ilgi.
Bakanlık, Mecidiyeköy Pilevneli Galeri’deki açılış gecesine resmen çıkarma yaptı.
Bakan Mehmet Ersoy şöyle bir uğramadı, sergiyi gezmeye ciddi vakit ayırdı.
Bakan Yardımcısı Ahmet Misbah Demircan yemeğin sonuna dek kaldı.
Bakan danışmanı Tayfun Topal ile bakanlığın kıdemlilerinden Abdurrahman Çelik davetlilerle epey zaman geçirdi.
Olması gereken işte buydu.
İstanbul’un görüp göreceği en göz kamaştırıcı sergi açılışıydı. İş ve sanat dünyasından medyaya hatırı sayılır bir katılım vardı. İnanç Kıraç’la Murat Ülker’den Zülfü Livaneli’yle Sıla’ya kadar uzanan bir yelpaze...
Kültür Bakanlığı geri kalsa eksikliklerini kayda geçirir, çok ayıp ettiler diye, yine mesele yapmadan durmazdım.
En ağır eleştiriyi esirgemeyecekken ‘vazifeleri, tabii ki kaçırmayacaklar’ mantığıyla övgüyü çok görürsem o da benim ayıbım olur. Tebriği ve alkışı kesinlikle hak ettiler. Bakan Ersoy ve ekibini kutluyorum.
Güneştekin, başarı çıtasını bu sergiyle daha da yukarı çekti. Uzun süredir hazırlanıyordu. Yüze yakın eserle etkileyici bir koleksiyon sunuyor. 2 ay boyunca açık kalacak. Yolunuz düşerse takdir etmekten kendinizi alamayacaksınız, bahse girerim.
Mecidiyeköy’deki eski likör fabrikasını Türkiye’nin en büyük sergi alanına çeviren ev sahibi Murat Pilevneli’nin de hakkını teslim etmemek olmaz. Yenilikçiliği ve vizyonuyla bir ilki daha başardı. Piyasalardaki durgunluğun kötü vurduğu, herkesin frene bastığı bir zamanda sanat camiasına canlılık ve hareket getirdi. Küçülerek köşeye çekilip işlerin açılmasını beklemek yerine büyütmeyi seçti, can suyu verir gibi.
Mekan göşterişli, içini dolduran sergi göz alıcı...
Fakat bu görkemli takdimde arkasındaki sponsorun da payı inkar edilemez. DAAX Corporation’ın patronu Hassan Gozal, Türkiye’nin Viyana ve Bakü’de sanatla temsil edildiği sergilere de katkı veren isimdi. Örnek alınsın, özendirici olsun diye anmadan geçmemeye özen gösteriyorum.
İç karartıcı gündemlerden sıkıldı daraldıysanız, teneffüse ihtiyacınız varsa soluğu
Pilevneli Galeri’de alın, havanız değişecek.
Neredesiniz ey Anadolu bacıları!
Tarihteki ilk kadın birliği Anadolu’da kuruldu diye Bacıyan-ı Rum’la iftihar eden AK Partili kadınlar, Nihal Olçok’a yapılanlara ne diyor? Razılar mı, onaylıyorlar mı?
İkisini de önemsediğim için Star yazarı Sibel Eraslan’la AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin geliyor mesela aklıma...
Sırf fikrini, tercihini, partisini beğendiremedi, iktidarla ters düştü, Davutoğlu’nun kuracağı partiye katıldı diye kadına yönelik psikolojik şiddetin dik alasına maruz kalıyor.
Hem de kendileri gibi başörtülü bir kadına, hem de şehit annesi bir kadına yönelen bu hayasız akını içlerine sindiriyorlar mı?
Şu kadarcık tanıyorsam, bu ağzı bozuk kampanyadan rahatsız olmamalarına imkan, ihtimal yok. Ama durdurmak için neden kıllarını bile kıpırdatmıyorlar?
Güçleri yetmeyebilir durdurmaya. Fakat kınamama, bir ‘yapmayın etmeyin, ayıptır, bu kadar da çirkeflik olmaz’ lafı bile etmemenin mazereti olabilir mi?
İster karalama saldırılarıyla, ister küfür ve hakaretle, ister kadına yönelik şiddetle mücadele adına deyin...İsterseniz insanlığı partiler üstü tutmak, siyasi çıkarların ve görüş ayrılıklarının önüne koymak adına deyin...Ya da hemcins dayanışması veya başörtülüler ortak paydası adına...Ne adına derseniz deyin, ses vermeleri gerekmez miydi?
Ağzına bakılan muhafakazar kadınların, ağızlarını dahi açmadan, elden ne gelir çaresizliğiyle izlemesini ben de hayretle izliyorum.
Sözlerinin tesirine mi güvenmiyorlar? Ben güveniyorum oysa, boşa gitmez emin olsunlar.