Toplumda ayrışmalara yol açan Şehir Hastaneleri ve Kanal İstanbul gibi projelerin aksine Türkiye’nin otomobiline her kesimden destek geldi. Dikkat çeken fark, bilim ve akıl ışığında adım atmanın, liyakatin, rant algısına meydan verilmemesinin toplumda nasıl karşılık bulduğunu gösterdi. ‘Doğru işin arkasında 82 milyon durur’ yaklaşımı, rasyonel kafanın tüm devlet yönetiminde işletilmesinin önemini ortaya koydu.
ALİ YILDIRIM / KARAR
Türkiye’de ‘Devrim’ ile başlayan 60 yıllık yerli otomobil süreci, bir dönem yarıda kalsa da sonunda devrin otomobili olarak gerçekleşti. Ortaya çıkan prototipler adeta 82 milyondan destek buldu. Tanıtım sürecinde parti ve renk gözetilmeksizin projeye sahip çıkıldı. Madalyonun görünen kısmına göre, Türkiye’deki başka projeler gibi buna karşı konulmadı. Peki bu proje nasıl bu kadar tuttu? Daha önce yapılan yerli otomobil girişimleri neden olmadı?
Çok değil 2016 yılında TÜBİTAK İsveçli Saab’dan yaklaşık 40 milyon euroya platform satın almış ve bu araçlar o dönem çok tartışılmıştı. O dönemde bu işi yapan ekip alanın da güçlü mühendisleri barındırsa da otomotive yetmemişler gibi gözüküyordu. Tabi bir de Hükümet her türlü imkân sunmuş ama finansman bulunamamıştı. Böylece 40 milyon euroya satın alınan platform sonrasında projenin tamamen hata olduğu paylaşılmıştı.
Önceki gün paylaşılan ‘Türkiye’nin Otomobili’nde ne değişti peki? Hiç kuşkusuz bence ilk madde para. Türkiye’nin Otomobil Girişimi Grubu’nun (TOGG) doğmasında, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) finansman desteği oldukça büyük. Türkiye’nin en büyük kuruluşlarından biri olan TOBB, her sektörden iş adamı barındırıyor ve seçilen kadro finansman işini oldukça iyi halletti. Tabi elimizde net bir rakam yok. İkinci ise TOGG ekibi, dünyanın ve Türkiye’nin birçok iş kolundan işini gerçekten iyi bilen ve anlayan bir ekip ile harekete geçildi. TOGG ekibi her şeyi ince eleyip sık dokudu. Daha önce yapılan hataların hiçbirini yapmadı. Geçmişten ders aldı.
Öte yandan Türkiye’de yaşanan ekonomik gelişmeler ve örnek birçok projede yükselen sesler, bu işte nedense hiç yükselmedi. Yap-işlet-devret modelinin yoğun olarak kullanıldığı günümüzde kimse yerli otomobil üretimi için önceden söz vermedi. Ama vatandaşlar alım sözü verdi. Osmangazi Köprüsü, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Kuzey Otobanı, Şehir Hastaneleri, İstanbul Havalimanı, planlanan Kanal İstanbul projesi gibi Bursa Gemlik’te kurulacak fabrika için kur-üret-işlet-geri ver üçgeni veya çokgeninin olmamasıyla projeye daha çok sahip çıkıldı. Çünkü yap-işlet-devret modelinin sesi duyuldukça gerek toplumda gerekse muhalefette rant ve liyakat sözleri yükseliyordu. Dikkat çeken fark, bilim ve akıl ışığında adım atmanın, toplumda nasıl karşılık bulduğunu gösterdi. Tüm bu detaylar ‘demek ki oluyormuş’ dedirtti. Öne çıkan başlıklardan biri de ‘Bu Türkiye’nin geleceği için bir ihtiyaç’ algısının yerleşmesi oldu. Hayali bir proje algısı yaratılmaması, liyakatli kadrolara yer verilmemesi ve ‘rant oluşturulacak’ kaygısı duyulmaması toplum desteğini sağlayan diğer unsurlar oldu.
Projenin teşvik detayları bile aracın tanıtımının yapılacağı gün açıklandı. Teşvik verileceği bilinse veya tahmin edilse bile somut bir örnek çıkmadan açıklanmaması Türkiye’nin yararına bir proje olduğunu bir kez daha kanıtladı. Yani bir bakıma ‘iş yap, teşviki al’ modeli kendi kendine ortaya çıktı.
TECRÜBE SİLSİLESİ BİR ARAYA GELDİ
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısının ardından TOBB, hızlı bir kuruluş sürecine girdi. Böylece ortaya TOGG çıktı. Bu süreçte TOGG gerçekten bu sektöre yıllarını vermiş ve işinde uzman olan belki de en az 15 yıllık tecrübesi olan kişileri topladı. Çünkü gerçek bir otomobil üretmek için gerçek bir tecrübeye ihtiyaç vardı. Kurulan şirketin başına Gürcan Karakaş getirildi. Tabi Karakaş’ın geçmişi bu işin ne kadar ciddiye alındığını ortaya koyuyor. ODTÜ Makine Mühendisliği’nden mezun olan Karakaş’ın ilk tecrübesi bildiğim kadarıyla Aselsan. Sonrasında ise otomotiv teknolojileri deyince akıllara gelen BOSCH var. Türkiye’de bir dizi çalışmalarından sonra Karakaş mobilitenin kalbine Almanya’ya gitti. Burada kıdemli başkan yardımcılığı yapan Karakaş, Türkiye’nin Otomobili için Türkiye’ye geldi. Böylece işin ciddiyeti ortaya konulmuş oldu. Dünyanın dört bir yanından Ar-Ge mühendisleri bu proje için aynı odada toplandı. Tasarım tarafında İtalyan Pininfarina ile el sıkışıldı fakat, tecrübe silsilesi burada da devam etti. Tasarımda marka olan İtalyan şirket eşliğinde aynı zamanda bir dönem Mercedes, Volkswagen, Peugeot ve dünyada birçok elektrikli araç projesinde boy gösteren Murat Günak danışmanlık yaptı. Pil tarafında da daha önce Tesla’da çalışan bir mühendisin parmak izi olduğu öğrenildi. Ve şimdilik ismini bilmediğimiz birçok ilgili ve işin mutfağını bilen kişi bir araya geldi. Bu yüzden bu proje oldu.
NEDEN yüzde 100 ELEKTRİKLİ SEÇİLDİ?
Araç görücüye çıkana kadar birçok bilgi dolaşıyordu. İlk etapta içten yanmalı bir motora sahip olacağı yönündeki açıklamalar, ardından hibrit vurgusu ve sonunda ortaya çıkan tam elektrikli modelle aslında çok güzel bir atak yapıldı. Kararı veren ekip geçmiş yerine geleceğe oynayacağının mesajını aslında verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da açıkladığı gibi “Devrim otomobilinin önünü kesmeye başardılar ama şimdi yaptığımız devrin otomobilinin önünü inşallah kesemeyecekler” dedi.
ŞİMDİLİK YERLİ MODEL DEĞİL YERLİ MARKA PEŞİNDEYİZ
Aracın yerlilik boyutunda da birçok eleştiri mevcut. Fakat en başta Anadolu Grubu, BMC, Kıraça Holding, Turkcell ve Zorlu Holding tarafından atılan imzalarda yerli otomobil vurgusu değil ‘Türkiye’nin Otomobili’ vurgusu yapılmıştı. Yani girişim grubu en azından şimdilik yerli bir otomobil değil yerli bir marka oluşturmanın peşinde. Yüzde 100 yerli bir araç oluşturmak günümüz Türkiye’sin de oldukça zor gözüküyor. Fakat 2022 yılında başlayacak olan üretimle birlikte yerli markanın oranı da gün geçtikçe artacaktır. Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleri de bunun mesajını veriyor: Bu otomobili sadece kendi ihtiyaçlarımız için üretmiyoruz. Biz küresel bir marka peşindeyiz. Üretimin başlamasıyla birlikte yıllar geçtikçe yerlilik oranı da hızla artacak.
TÜRKİYE’YE SÖZ HAKKI DOĞACAK
‘Türkiye’nin Otomobili’ projesinin başarılı bir sonuç vermesi, aslında disiplinli bir çalışmanın perdesinde gerçekleştirildi. Analiz ettiğimiz kadarıyla geçmişte yaşanan birçok olay deyim yerindeyse tecrübeye dönüştü. Daha önce yapılan hatalardan ders çıkarıldı ve başarı kriterleri gözetildi. Açıkçası bu iş için bir fırsat penceresini iyi değerlendiren TOGG, geleceğe yatırım yaparak pencere kapanmadan harekete geçti. Ürün portföyüne baktığımızda da aslında küresel rekabet gücü yüksek marka olacağı tahmin ediliyor. Üretilecek olan C-SUV, C sedan, C hatchback, B-SUV ve C-MPV seçenekleri küresel pazar payı için oldukça uygun versiyonlar olarak dikkat çekti. Bu vesile ile Türkiye’nin de otomobil tarafında söz hakkı doğacak. Tamamen Türkiye’ye ait fikir çerçevesinde gelişen otomobil, sadece elektrikli otomobil üretimiyle dünyanın birkaç fabrikası arasına girecek. Organizasyon yapısı da müşteri odaklı olup hızlı kararlar verilirse bu iş tamam olacak. CEO Gürcan Karakaş, mobiliteye önemle vurgu yaptı. Üretilen araç böylece sadece ulaşım modeli değil nesnelerle de bağlantı kuracağı ortaya çıktı. Buna bir de uzun soluklu finansman modeli eklenirse ‘Türkiye’nin Otomobili’ önünde hiçbir engel kalmayacak.
BENZETİLEN KONSEPTLE SADECE ÇİZGİSEL ORTAKLIK VAR
Tasarımdan bahsetmişken aracın tanıtılmasının ardından etrafta çıkan paylaşımlar dikkatimi çekti. Pininfarina K350 Concept modelinin aynısı diyenler, ona benzetenler ve bunun gibi birçok paylaşım sağda solda geziyor. Bugün dünya otomotiv sektörüne baktığımızda bile, birçok markanın üretim ortaklığı yaptığını ve aynı zamanda aynı karoserleri kullandığını motorların bile aynı olduğunu görmek mümkün. Bunu biraz otomobile ilgisi olanların hepsi bilir. İlk başta Pininfarina çalışılmasının sebebi, Türkiye’de bu şekilde fabrika gibi tasarım yapacak bir şirketin olmaması. Evet bakıldığında çizgisel benzerlikler var. Bugün birçok modelde olduğu gibi ama kaçırılan detay şu: Benzetilen model D segmenti ve hibrit dolayısıyla (Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın benzetmesiyle şimdilik ben ismine ‘Devrin’ otomobili diyorum) doğuştan elektrikli değil. Klasik içten yanmalı motorun elektrik desteğinin olması gibi. Aynı zamanda benzetilen konsept gibi çekiş sistemi de farklı. Elektrikli araçların hemen hemen birçoğu 4 çeker olurken ‘Devrin’ otomobili iki çeker ve arkadan itişli. Araç aynı zamanda C segmenti. En önemlisi 6 kişilik Türk ekibin tasarımı yönetmesi oldu.