Uluslararası gündemin öne çıkan başlığı ABD seçimleri ve sonrasındaki Kongre baskını. Hasan Kösebalaban, “Asıl mesele bu noktadan sonra Trumpizmin belki daha da çıldıracak ve büyüyecek olması. Biden’ın bir sonraki Trumpist dalgayı savuşturmak için Büyük Buhran’dan sonra 1930’lu yıllarda Franklin D. Roosevelt’in yaptığı gibi ekonomiyi yeniden rayına oturtması şart" diyor.
Donald Trump’ın dört yıllık başkanlık süresi artık dolmak üzere. Teamül gereği ikinci dönem için aday olan her Amerikan başkanı seçimi kaybettiğinde bu durumu kabul eder, bir yenilgiyi kabul konuşmasıyla da rakibini tebrik ederdi.
Ancak Donald Trump bunu yapmadı ve ısrarla seçimlerde büyük hileler marifetiyle seçimi kaybettiğini iddia etti. Hatta bununla da kalmayıp seçim sonuçlarını mahkeme yoluyla iptal ettirmeye çalıştı.
Çoğunluğu Cumhuriyetçi Parti başkanları tarafından atanan üyelerden oluşmasına rağmen, Amerikan Yüksek Mahkemesi Trump’ın bu çabalarına karşı direnmese, ülke içinden çıkılması güç bir kaos ve muhtemel bir sosyal çatışma ortamına girecekti.
***
Trump’ın son ümidi başkan yardımcısı Pence’ten seçim sonuçlarını seçim delegelerinin yapacağını oylamayı durdurmasıydı. Ancak Pence böyle bir yetkisi olmadığını söyleyerek, Trump’ı inadı bırakıp, seçim sonuçlarını kabul etmeye çağırdı.
Son olarak Trump, taraftarlarını 6 Ocak’ta Washington’da bir araya gelerek, “Amerika’yı Kurtarma” eylemi adını verdiği bir gösteri için toplanmaya çağırdı. Ancak başkentte toplanan Trump taraftarları, Trump’ın ve siyasete ısınan oğlu Donald Trump Jr.’ın Beyaz Saray önündeki miting alanında yaptığı ateşli ve kışkırtıcı konuşmaların ardından, Kongre’nin seçim sonuçlarını onaylama amacıyla toplandığı bir sırada Kongre binasını işgal ettiler.
***
Bu arada göstericiler, Trump’ın isteğini yerine getirmediği için öfkeli oldukları Başkan Yardımcısı’nı hedef alan sloganlar attılar ve Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin odasını da işgal ettiler. Çıkan olaylarda biri güvenlik görevlisi dahil 5 kişi hayatını kaybetti. Göstericiler Amerikan tarihinin hala çözümlenmemiş travmatik bir tecrübesi olan İç Savaş’ın karşı tarafı olan Amerika Konfedere Devletleri bayrağını Kongre binasının içerisine taşıdılar.
Toplam yarım milyondan fazla insanın ölümüne neden olan İç Savaş, 1861 ve 1865 yılları arasında, Cumhuriyetçi Başkan Abraham Lincoln’ün köleliği kaldırma yönündeki hazırlıklarına karşı bağımsızlığını ilan eden Güney eyaletleri ile ABD arasında yaşanmıştı. Bu nedenle ırkçı gösterilerin ABD Kongre Binası’nda Konfedere Devletler’in bayrağı ile fotoğraf çektirmesini de derin sembolik anlamı olan bir olay olarak görmek gerekiyor. 1863’de köleliği resmen kaldıran ABD’nin ikonik başkanı Lincoln’ün 1865’de bir Konfedere Devletler sempatizanı tarafından suikaste uğraması da hala unutulmuş bir hadise değildir.
***
Kongre binasının işgali zaten çok çalkantılı geçen Trump döneminin en dramatik gelişmesi oldu. Amerikan demokrasisinin adeta kutsal bir mekanı olan Kongre binası, bir Amerikan başkanı tarafından ırkçı militanlara hedef gösterildi ve saldırıya uğradı. Böylece Trump siyasi meşruiyet çizgisini aşmış ve adeta illegal bir örgüt lideri gibi davranmış oluyordu.
Siyasette meşruiyet sınırları içinde kalmak esastır. Trump seçimi kaybettiği halde kışkırtıcı söylem benimsedi, kaybettiği seçimin sonucunu iptal ettirmek için türlü yollara başvurdu. Bütün bunlardan sonra da taraftarlarını Kongre binasına saldırmaları için provoke etmesi, Trump’ı başkan olsa dahi demokratik bir rekabetin meşru bir aktörü olmaktan çıkaran bardağı taşıran son damla oldu.
***
Böyle bir ortamda başta Twitter olmak üzere Amerikan sosyal medya şirketlerinin Trump’ın hesaplarını askıya almaları ve alternatif ırkçı sosyal medya oluşumlarının da uygulama mağazalarından kaldırılması sadece Amerika’da değil, ülke dışında da geniş yankı buldu. Bu olayın ardından düşünce özgürlüğünün sınırlarının neler olması gerektiği ile ilgili olarak tartışmalar yaşandı.
Ancak düşünce özgürlüğünün anayasa tarafından koruma altına alındığı açıkçası Batı siyasi tarihindeki faşizm travması Amerikan siyasi tarihindeki İç savaş travmasıyla birleştiğinde verilen refleks son derece anti-liberal olabiliyor. Bu açıdan Trump’a yasaklamayı sert bir dille eleştiren Angela Merkel’in ülkesinde de faşist propaganda üzerinde türlü sınırlamalar devam ediyor. Örneğin Almanya’da Mein Kampf’ın yeni basımları uzun yıllar telif hakları gerekçesiyle engellenmişti. Ayrıca Twitter geçen hafta içerisinde Çin’in Washington’daki büyükelçiliği tarafından atılan ve Uygur kadınlara “doğum makineleri” ifadesiyle hakaret edilen ırkçı mesajı da kaldırdı.
***
Diğer tarafta, bu olayı şirketlerin devletlere karşı tahakkümü gibi gören bir başka tartışma da dikkat çekti. Ancak şahsi kanaatimce burada da asıl ölçü düşünce özgürlüğünün meşru sınırları olmalı. Irkçılık, taciz ve şiddete açık davet içeren mesajlar bu özgürlüğün dışında algılanıyor. Kaldı ki bir ülkede devlet başkanı meşru siyaset sınırlarını aştığında onu susturabilen bir medyanın olması, o ülkede düşünce özgürlüğünün olmadığını değil, bilakis ulaştığı düzeyin yüksek olduğunu gösterir. Buna mukabil, siyasi iktidarın eleştirdiği için medyayı susturma girişimleri ise her zaman anti-demokratik olarak görülecektir.
***
Trump, dört yıllık tartışmalı görev süresini sadece sosyal medya tarafından yasaklanarak tamamlamıyor. Trump, aynı zamanda tarihe Temsilciler Meclisi tarafından ikinci defa “impeach” (itham) edilerek, azlini gerektiren suçlardan yargılanmak üzere Senato’ya sevkedilen başkan olarak geçecek. Geçen yılın Aralık ayında Trump, Meclis tarafından Rusya ve Ukrayna bağlantıları nedeniyle gücün kötüye kullanılması ve Kongre’nin görevini engelleme suçlarıyla Temsilciler Meclisi tarafından azledilmek üzere Senato’ya sevkedilmişti.
Şimdi ise Trump’a atfedilen suç ülkede isyan çıkarmak. Üstelik bu defa Meclis’deki oylamada 10 Cumhuriyetçi temsilci de kendi partilerinden olan başkanın azlinden yana oy kullandılar. Senato Trump’ı görev süresinin bitiminden sonra yargılayacak, dolayısıyla bu sadece sembolik bir yargılama olarak kalacak.
Eyaletlerin nüfustan bağımsız, eşit temsil edildiği Senato’ya kıyasla, Temsilciler Meclisi’nin ABD demokrasisinin temsil ruhunu daha güçlü bir şekilde yansıttığı kabul edilir. Meclis’in tüzel kişiliğini temsil eden Meclis Başkanı da bu açıdan çok güçlü bir makam.
Kongre’nin işgali sırasında Meclis Başkanı’nın odasının Trumpist göstericiler tarafından işgal edilmesi ve bu sırada bir göstericinin ayağını masanın üzerine çıkararak meydan okuması bu nedenle büyük sembolik anlamlara sahip olaylar. Nihai azil kararı için gerekli olan üçte iki oy çokluğunu sağlamak zor olsa da, Temsilciler Meclisi’nin kararı, Trump ve temsil ettiği ırkçı akımın siyasi meşruiyet sınırlarını aştığını gösteren çok güçlü bir ifade beyanı olarak yorumlanabilir.
Ancak asıl mesele bu noktadan sonra Trumpizmin belki daha da çıldıracak ve büyüyecek olması. Zira Trump’ın ajite ettiği dalganın arkasında küreselleşme sürecinin getirdiği büyük bir sosyo-ekonomik kriz bulunuyor. Amerikan ekonomisinin küreselleşme sürecinde dönüşümüyle, bir tarafta üretimin Çin’e taşınmasından dolayı işlerini kaybetmiş fabrika işçileri, diğer tarafta emek yoğun üretimi ülke dışında yaparak çok büyük bir servet birikimine ulaşan sermaye ve özellikle yüksek teknoloji şirketleri arasında büyük bir ekonomik uçurum meydana geldi.
Amerika’nın bir zamanlar göç alan endüstriyel bölgeleri artık “paslı bölge” olarak anılıyor. Bu nedenle yaşanan sadece bir Güney-Kuzey gerilimi değil, ülkenin bütününü kapsayan bir sosyal kutuplaşma. Bu ekonomik tepki dalgası kendisine hedef olarak ülkeye gelen göçmenleri görüyor ve ırkçı bir boyut kazanıyor. Üretimi Amerika’ya geri döndürme sözüyle göreve gelen Trump, kendi taraftarlarınca son derece başarılı bir ekonomik performans izlerken, onların Çin tarafından üretildiği düşündükleri bir virüs marifetiyle alaşağı edilmiş, mağdur bir başkan olarak görülüyor.
Oysa sürecin başından itibaren olan biteni bir komplo olarak gören ve bilimle dalga geçen Trump ve taraftarlarının vurdumduymaz tavırları sayesinde ABD, pandeminin dünyanın en şiddetli etkilediği ülkesi haline geldi. Pandemi sürecinde ülkede ölümler 400 bine ulaştı. Bu neredeyse İç Savaş kayıplarına yakın bir rakam. Ancak bütün faşist ideolojiler gibi Trumpizm de gerçekleri çarpıtma ve bağlılarına bir hayal dünyası sunma konusunda son derece marifetli. Aslında gücünü de dini bir yorumla süslediği bu alternatif gerçeklik üretiminden alıyor.
***
Bütün bu nedenlerle, Biden’ın bir sonraki Trumpist dalgayı savuşturmak için ekonomiyi yeniden rayına oturtması şart. Biden’ın, Senato kontrolü avantajını da kullanarak, pandemi sonrasında ekonomiyi canlandırma yönünde harekete geçmesi bekleniyor.
Yani Büyük Buhran’dan sonra 1930’lu yıllarda Franklin D. Roosevelt’in yaptığı gibi bir devlet harcamaları yoluyla ekonomiyi canlandırmayı amaçlayan bir New Deal (Yeni Düzen) ekonomi programı sözkonusu olabilir. Cumhuriyetçi Parti de kendi kimliğini ırkçılık ve faşizm üzerinden tanımlanmasına karşı önlem almak zorunda.
Aksi halde, bir sonraki seçimlerde Donald Trump şahsı itibariyle yarışta olmasa da onun kışkırttığı ırkçılık ve kutuplaşma iklimi, bir başka lideri, belki ideolojik olarak faşizme daha da bağlı bir lideri ortaya çıkaracaktır. Amerikan siyasetinin bundan sonraki yıllarını önce küreselleşmenin tohumlarını attığı, sonra da Trump’ın ekinlerini biçtiği ve yeniden harmanladığı kutuplaşma dalgası etkilemeye devam edecek.