Şu devlet acemiliği olmasaydı...
Hepimiz evdeyiz, sakin sakin televizyon seyrediyoruz. Selman’la İsmail Maltepe’deki evden (Okulları Kartal’da olduğu için muvakkaten okula yakın bir ev tutmuştuk) Şebnem ablalarına çalışma masası getirecekler.
Şebnem kızım haftalardır sehpada çalışıyor. Boş bir masa olsa daha rahat çalışacak.
O sırada televizyonda altyazılar geçiyor. Gece 12’den sonra iki günlük sokağa çıkma yasağı başlayacak.
“Oğlum, çabuk çıkın da yasak başlamadan eve dönün.”
Onlar çıktılar.
Sokağa çıkma yasaklarında oldum olası yasak ihlal etme arzusuna kapılırım.
Çocukluğumda, gençliğimde.
Sıkıyönetimlerde daha çok gece sokağa çıkma yasağı ilan edilirdi ve ne yapar yapar, birkaç deli-dolu arkadaşımla yasağı ihlal ederdik.
En çok da Eskişehir’de yaptık bunu.
Kulakları çınlasın, Mustafa Işık’la, Seyfettin Akar’la.
Bu yasağı duyunca aynı hisler depreşmedi bende.
İnsani buldum, gerekli buldum.
Gerçekten iyi fikir, hafta sonu sokağa çıkma yasağı.
Cumartesi Pazar güneşi gören dökülür dışarı.
İnsanlar dışarı dökülünce korona virüsü de piyasa yapar.
Hem, bilim kurulunda da böyle bir yasağın faydalı olduğuna dair görüşler gündeme geliyor.
Ama niye gecenin bu saatinde ilan ettiler ki?
Saat 10. İki saat sonra yasak başlıyor.
Evinde ekmek olmayan olur, yağ olmayan olur, tuz, şeker olmayan olur.
Bizim evde ekmek yok ama, yarın buluruz nasıl olsa. Bulamasak da un var, ekmek yaparız.
Yani telaşa gerek yok. Film seyretmeye devam.
Dahil olduğum WhatsApp gruplarında kalabalık sokak fotoğrafları paylaşılmaya başlandı.
Ortaköy’den, Beşiktaş’tan, Kadıköy’den, Fatih’ten resimler.
Herkes sokağa fırlamış!
Şimdi ne diyeyim?
“Sabırsız insanlar. Cahil insanlar. Oğlum, iki gün dişinizi sıkamıyor musunuz? Bizim milletimize yakıştı mı şimdi” falan diye suçu vatandaşın sırtına mı yükleyeyim?
Doğru, biraz sabırsızlık var, ama onlar vatandaş, halk, telaşa düşebilirler.
Dışarıdan anlayamayız ki?
Evinde nevalesi olanlar, yokluk yüzünden günübirlik yaşamak zorunda olanların halini nereden bilsin? Serbest serbest atıp tutarlar.
Biraz sonra Selman’la İsmail döndüler.
Masa arabaya sığmamış. Küçüktü fiskos masası gibi bir şeydi. Sığmaz, sığmaz, ne yapalım.
“Yollar nasıldı oğlum?”
“Maltepe’den buraya kadar her taraf kalabalıktı baba.”
Sokaklarda kuyruklar.
Sosyal mesafe sıfır santimetre.
Ara sıra kavga da çıkmış. Videoları paylaşılıyor.
Kavga çıkınca sosyal mesafe eksiye düşüyor.
Eyvaah!
Biz bu işin paparasını yeriz bir iki hafta sonra.
Zaten pek yatay seyretmeyen korona vakalarımız dikine dikine çıkabilir.
Allah göstermesin!
Böyle durumlarda vatandaşın sabırsızlığına laf söylersin, ama bir dereceye kadar.
Gerçi günümüzde, devletin yanlışını söylemektense kabahati ahaliye bulmak daha güvenli, daha takdire şayan.
Ama şu işte, bir devlet acemiliği yok mu?
Bir tedbirsizlik. Bir beceriksizlik.
Neden bir gün önce, iki gün önce ilan edilmedi hafta sonu sokağa çıkma yasağı?
Gizli bilgi mi? Devlet sırrı mı?
Erkenden ilan et, vatandaş aheste aheste tedarikini yapsın?
Hiç olmazsa yasak haberinden önce veya eşzamanlı olarak fırınların, eczanelerin yasak süresince açık olacağını bildir, millet telaşa düşmesin.
Ertesi gün, ekmek almak için dışarı çıktım.
Bu arada, telefonuma mesaj gelmişti. Devlet bana maske veriyormuş.
Gittim eczaneden telefonuma gelen kodu okuyarak maskemi aldım.
İlk okulda yediğimiz süt tozu ve vita yağına benzer tuhaf yağdan sonra ilk defa devletle böyle bir alışverişim oldu.
Öğleden sonra, yazımı yazmak üzere gazeteye geldim.
Yollar bomboş. 16-17 dakikada gazeteye ulaştım.
Vatandaş yasağa güzel riayet etmiş.
Şu devlet acemiliği olmasaydı yasağın çok faydasını görürdük.
Şimdi hem faydasını hem de maalesef zararını göreceğiz.