Son dakika haberi...Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev, ülkesinin Dağlık Karabağ’da kurtuluş savaşı verdiğini ifade ederek, Ermenistan’ın bölgede istilacı konumunda olduğunu söyledi. Aliyev, “Ermenistan barbarca ihlal ettiği ateşkese bağlı kalmalıdır” dedi.
Dağlık Karabağ’da Eylül ayı sonundan beri çatışmalar devam ediyor. Rusya, Türkiye’yi devre dışı bırakarak Azerbaycan ve Ermenistan dışişleri bakanlarını ateşkesi için Moskova’da bir araya getirdi. Ateşkes kararının çıktığı görüşmelerin ardından gelişen olaylarla birlikte taraflarda ateşkese riayet edilmediği kanaati güçlendi. Konuyla ilgili açıklama yapan Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, “Bu savaş, Azerbaycan halkı için bir kurtuluş savaşı, Ermenistan için ise bir istila savaşıdır” dedi.
Karabağ’da Suriye ve Libya’dan bölgeye giden paralı askerlerin savaştığı iddialarının doğru olmadığını belirten Aliyev, ateşkese yönelik ise “Ermeni tarafının yeni durumu makul bir şekilde değerlendirmesi ve anlaşmadan sadece birkaç saat sonra barış içinde uyuyan Gence şehrini bombalayarak barbarca ihlal ettiği ateşkese bağlı kalması gerektiği düşüncesindeyim” açıklamasında bulundu.
Rossiya Segodnya Uluslararası Haber Ajansı’nın Genel Müdürü Dmitriy Kiselev'e açıklamalarda bulunan Aliyev, şu ifadeleri kullandı:
Sayın Cumhurbaşkanı, Azerbaycan ve tüm dünya için böylesine zor bir zamanda size soru sorma fırsatı verdiğiniz için size içtenlikle teşekkür ederim. 27 Eylül’den beri devam eden çatışmaların sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz, taraflar ne gibi kayıplar verdi, sizce çok fazla esir var mı?
Azerbaycan 27 Eylül’de Ermenistan Silahlı Kuvvetleri’nin yeni bir saldırısına uğradı, bu son üç aydır bir ilk değildi. Benzer ancak daha küçük çaplı bir saldırı Temmuz ayında sınırda olmuştu, o zaman saldırı püskürtülmüştü. Sonra Ağustos'ta Ermenistan tarafından sivillere ve askerlere karşı terör eylemi gerçekleştirmek için bir sabotaj grubu gönderildiğinde, bu grubun lideri tutuklandı.
Eylül ayı sonunda da yerleşim birimlerimiz topçu saldırılarına maruz kaldı ve askerlerin yanı sıra sivil kayıplar verdik. Bugün itibariyle 43 sivil kaybımız 200’den fazla yaralımız var. Köy ve kentlerde 2 bin kadar ev tamamen yıkılmış ya da zarar görmüş durumda.
Ne yazık ki Ermenistan’ın topçu saldırıları ateşkes kararından sonra da sürüyor. Gence kentine yönelik barbarca bir bombardıman gerçekleştirildi, 10 sivil hayatını kaybetti ve yaklaşık 40 kişi yaralandı. Sahadaki kayıplara gelince, elimizdeki verilere göre Ermeni tarafının kayıpları bizimkinden çok daha fazla. Krizin sıcak evresinden sonra verdiğimiz asker kayıplarını açıklayacağız.
Askeri eylemlerin sonucuna gelince, Azerbaycan ordusu için çok başarılı geçiyor. Derin kademeli düşman savunmasını aşmayı başardık. Bazı bölgelerde dört evrelik bir savunma dahi vardı. Dağlık bölgeler de elbette savunmayı taarruzdan daha kolay hale getiriyor. Şimdiye kadar onlarca yerleşim birimi işgalde kurtarıldı. Bunlar arasında Cebrail kenti, Cebrail bölgesinin birçok köyü, Fuzuli bölgesindeki köylerin büyük çoğunluğu ve stratejik öneme sahip Sukavuşan köyü var. İşgalcileri Murovdağ dağlık bölgesindeki stratejik tepelerden kovduk ve ülkemizin bütünlüğünü yeniden sağlamaya başarılı şekilde devam ediyoruz.
"BİZİM RESMİ TUTUMUMUZDUR: PARALI ASKERLERİMİZ YOK"
Çeşitli taraflardan Suriye ve Libya’dan paralı askerlerin Azerbaycan ordusu saflarında yer aldığı iddiasını duyuyoruz. Bu iddialara inanmak ne derece mümkün?
Bu konu hakkında defalarca konuştum. Askeri anlamda yabancı bir katılıma ihtiyacımız yok. Ordumuz 100 binden fazla askerden oluşuyor, gerekli olduğu takdirde, seferberlik halinde bu sayı birkaç kat artabilir. Şu an sahip olduğumuz askeri birlikler verilen her görevi yerine getirme becerisine sahip. Ermenistan’a ait askeri teçhizatların imha edildiği görüntüler internette yer alıyor. Elbette hiçbir paralı asker böylesi niteliklere ve teknik imkanlara sahip değil. Sadece insansız hava araçları yardımıyla düşman güçlerine ait ve değeri 1 milyar dolardan fazla askeri teçhizatı imha ettik. Buna elimizdeki diğer imkânlarla yapılanlar dahil değil. Azerbaycan ordusunun potansiyeli biliniyor, bu kimse için bir sır değil. Bu sebeple ek bir askeri güç ihtiyacımız yok. Azerbaycan uluslararası teröre karşı her zaman tutarlı bir şekilde mücadele etmiştir. Hem kendi halkımız hem de komşularımız için tehdit oluşturacak bir terör örgütünün topraklarımızda yuva yapmasına hiçbir zaman izin vermeyeceğiz. Buna asla izin vermeyeceğiz. Kimse şu an devam eden çatışmalarda Azerbaycan’da yabancı silahlı oluşumların yer aldığına dair bize bir kanıt sunmadı. Bizim resmi tutumuzdur: Paralı askerlerimiz yok.
10 Ekim tarihli Moskova anlaşmasında çözümün temel ilkelerinden bahsediliyor, bu ilkeleri anladığınız şekilde deşifre edebilir misiniz lütfen?
Söz konusu ilkeler uzun yıllar boyunca geliştirildi. 10 yıldan fazla sürdü diyebilirim. Önceki Ermenistan yönetimiyle yaptığım çalışma sürecinde, tutumumuzu koordine etme sürecinde çok yoğun bir ilerleme sağladık. Bu hiç kolay olmadı. Müzakere her hâlükârda zor bir süreçtir, özellikle de ortada böylesine önemli bir konu varken. Buna rağmen her iki taraf, siyasi çözüm yolunu izleme arzusu gösterdi. Ancak ne yazık ki mevcut Ermenistan hükümeti iktidara geldikten sonra daha önce yapılmış olan her şey Ermeni tarafı tarafından çöpe atıldı. Ayrıca müzakerelerin formatını değiştirmeye, sözde Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin yetkili makamlarını müzakerelere dahil etmeye yönelik girişim de oldu, bunu hem biz, hem de AGİT Minsk Grubu eşbaşkanları reddetti.
Temel ilkelere gelince, orada her şey açıkça ifade edilmiş durumda. İşgal altındaki Azerbaycan bölgelerinin aşamalar halinde kurtarılması öngörülüyor. İlk aşamada işgal altındaki toprakların güneydoğu kısmında beş bölge var. İkinci aşamada ise Dağlık Karabağ ve Ermenistan arasında yer alan Laçin ve Kelbecer bölgeleri var. Ermenistan-Azerbaycan sınırının diğer kısımlarında yer alan iletişim hatları dahil olmak üzere tüm iletişim hatlarının açılması. Sığınmacıların ve ülke içinde yerinden edilmiş kişilerin sürekli ikamet yerlerine geri dönmesi, bu kapsamda Azerbaycanlı mültecilerin Şuşi topraklarına ve eski Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi'nin diğer bölgelerine geri dönmesi öngörülüyor. Ve nitekim taraflarca mutabık kalınması gereken Dağlık Karabağ'ın nihai statüsüne ilişkin müzakereler var.
Yani kısacası prensipte Azerbaycan'ın her zaman saygı duyduğu ve geliştirdiğimiz temel ilkeler bunlar. Ancak yeni Ermeni yönetimi bunun kabul edilemez olduğunu, tek bir santimetrelik toprağı dahi iade etmeyeceklerini defalarca belirtti. Bunu söyleyen Başbakan. Ermenistan Savunma Bakanı ise Ermenistan'ın yeni topraklar için yeni savaşa hazırlandığını söyledi. Bize sürekli olarak tehditler ve hakaretler yöneltildi ve bunlar böyle bir zıtlaşmaya dönüştü. Ermeni tarafının yeni durumu makul bir şekilde değerlendirmesi ve anlaşmadan sadece birkaç saat sonra barış içinde uyuyan Gence şehrini bombalayarak barbarca ihlal ettiği ateşkese bağlı kalması gerektiği düşüncesindeyim.
"ERMENİSTAN BARBARCA İHLAL ETTİĞİ ANLAŞMAYA BAĞLI KALMALI"
Sayın Cumhurbaşkanı, uzlaşmadan bahsedersek hangi konularda uzlaşmaya gitmeye hazırsınız? Hiçbir şart altında taviz vermeyeceğiniz kırmızı çizginiz var mı?
Bizim tutumumuz her zaman çok yapıcı ve tutarlıydı. Aynı zamanda Ermeni kuvvetlerinin topraklarımızdan tamamen, derhal ve koşulsuz çekilmesini talep eden BM Güvenlik Konseyi’nin dört kararının hayata geçirilmesi açısından uluslararası hukuk normlarına da dayanıyordu. Bizim tutumunuz her zaman pragmatik yaklaşıma dayalıydı ve müzakere masasında mevcut birikimlerin bunu net bir şekilde gösterdiğini düşünüyorum. Kırmızı çizgilere gelince, bunu çok net bir şekilde belirttik ve Minsk Grubu eş başkanları da bunu iyi biliyor. Azerbaycan'ın toprak bütünlüğü hiçbir koşulda ihlal edilemez, Azerbaycan hiçbir koşulda Dağlık Karabağ'ın bağımsızlığına rıza göstermez. Ancak aynı zamanda önerimiz, gelecekte Ermenistan toplumunun ve Azerbaycan toplumunun Dağlık Karabağ topraklarında barış içinde ve bir arada yaşaması gerektiğine dayandırıldı. Zaten binlerce kişilik Ermeni toplumunun yaşadığı Bakü de dahil olmak üzere Azerbaycan'ın diğer yerleşim yerlerinde, Rusya'da, Gürcistan'da ve diğer ülkelerde bu şekilde yaşıyorlar, kimi yerlerde Ermeniler ve Azeriler aynı köyde yaşayıp çalışıyor ve aralarında herhangi bir zıtlaşma olmuyor. Bunu biz niye başaramayalım ki? Biz buna kararlıyız, ancak elbette etnik temizliğin sonuçları ortadan kaldırılmalı ve yerlerinden edilmiş tüm sığınmacılarımız kendi evlerine dönmelidir. Böylelikle size temel ilkelerin biraz daha fazlasını, olası tavizlere ilişkin yaklaşımımızı açıklamış oldum.
"BU AZERBAYCAN HALKI İÇİN BİR KURTULUŞ SAVAŞIDIR"
Sayın Cumhurbaşkanı, bu savaşın vahşeti çoktan tarihe geçti. Ve siz zaten bu savaşın tarihinin bir parçasısınız. Tarihte ne şekilde anılmak isterdiniz?
Biliyorsunuz, her savaş vahşettir, kayıplardır, insanların çektiği acılardır, sevdiklerini kaybetmeleridir, ancak fark şu ki bu savaş, Azerbaycan halkı için bir kurtuluş savaşı, Ermenistan için ise bir istila savaşıdır. Sözde Dağlık Karabağ Ordusu’nun aslında olmadığı hiç kimse için sır olmayıp, uluslararası arabulucuların da zaten bildiği bir gerçektir. Bugün Ermeni tarafının bu şekilde adlandırdığı birlikteki askerlerin yüzde 90'ı Ermenistan vatandaşı olup, Ermenistan’daki askerlik şubeleri tarafından askere çağırılıyor ve Azerbaycan'ın Ağdam, Füzuli, Cebrail, Kelbecer, Kubadlı, Laçin, Zengilan gibi işgal altındaki topraklarına gönderiliyorlar. Asıl soru ise, bu kişiler orada ne yapıyor? Bugün Azerbaycan'ın uluslararası olarak tanınan topraklarında Ermeni işgal güçleri bulunuyor. Ve hiçbir şey bunu haklı gösteremez, ne uluslararası hukuk açısından ne de insan ahlakı açısından. 30 yıldır Azerbaycanlıların atalarının topraklarına girmesine engel olacak politika izlemek mümkün değil. Bu topraklarda Ermeni nüfusu hiçbir zaman yaşamadı. Orada her şeyin yıkılmış olması ve oraya dönmek çok zaman ve çaba harcanması gerektiği ise farklı bir mesele, ancak böyle bir tutum hiçbir şekilde haklı gösterilemez. Bu nedenle biz ve askerlerimiz, Azerbaycan topraklarında savaşıp ölüyor, Ermeni askerleri ise hükümetlerinin işgal altında tutmak istediği topraklarda ölüyorlar.
Tarihteki rolüm konusuna gelince, biliyorsunuz ki bunu daha önce de düşünmemiştim, şimdi ise hiç düşünmüyorum. Asıl görevim Azerbaycan halkının güvenini haklı çıkarmak, bu görevde bulunduğum yıllar boyunca verdiğim sözleri tutmaktır. Ülkeyi kalkınma yolunda ilerletmek ve toprak bütünlüğünü sağlamaktır, gelecekteki rolümün nasıl değerlendirileceği ise Azerbaycan halkının iradesine, neyi başaracağımıza bağlı olacak. Bu nedenle bu meselenin, Dağlık Karabağ meselesi de dahil olmak üzere şu veya bu kararları alırken görüşlerini her zaman en önde tuttuğum kişilere bırakılması gerektiğini düşünüyorum.