Bolu'da yer alan ve milli park olarak kabul edilen Yedigöller, Türkiye'nin cennet noktaları arasında yer alıyor. Bölge yıl boyu ziyaretçi akınına uğrarken, park içinde yer alan bazı yerler ise ziyaretçiler tarafından fark edilmiyor. Bu gizli kalmış yerlerden biri de Yedigöller içerisinde bulunan 'ağlayan kayalar' bölgesi. İşte, hikayesini duyunca çok şaşıracağınız Yedigöller ağlayan kayalar...
1642 hektar büyüklüğüne sahip Yedigöller Havzası, 1965'te milli park kabul edilerek koruma altına alınmıştır. Kayan kütlelerin vadilerin önünü kapatmasıyla oluşan havza, yüzeysel ve yeraltı akışları ile birbirine bağlı, kuzeyden güneye 1500 metre mesafede sıralanan 7 gölün oluşturduğu bir doğa harikasıdır.
Doğal oluşumu ve eşsiz güzelliğiyle dikkat çeken parkta; 7 ayrı göl, 2 şelale, 7 gözlü pınar çeşmesi, içilebilir su olukları ve 5 kilometrelik trekking parkuru bulunuyor. Ayrıca bölgeye giden ziyaretçilerin birçoğunun fark etmediği yine kendiliğinden oluşmuş çeşitli doğa harikaları da parkta yer alıyor...
KİMSENİN BİLMEDİĞİ 'AĞLAYAN KAYALAR'
Parkın içindeki en büyük 2. göl olan Deringöl'ün bulunduğu aşağı platonun üst kısmına konumlanmış küçük bir şelale var. Bu şelale bölge halkı tarafından 'Ağlayan Kayalar' olarak adlandırılıyor.
Derin gölün Kuzeybatı bölgesinde yer alan çadır kamp alanından yürüme mesafesiyle 800 metrelik bir yoldan ulaşılan ağlayan kayalar, milli parkın en otantik yerlerinden biri. Kayalardan çıkan suyun şelalemsi bir şekilde 15-20 metre yükseklikten döküldüğü yere ağlayan kayalar deniyor. Tabi buranın bir de halk arasında yaygınlaşan bir efsanesi bulunuyor.
AĞLAYAN KAYALAR EFSANESİ
Mengen ilçesinde yer alan Yedigöller Milli Parkına yakın bir konumda bulunan bir köyde iki genç birbirine kör kütük aşık olmuştur. Gençler birbirleriyle evlenmek isteseler de ne yazık ki kızın ailesi buna izin vermez. Evlenmeleri zorlaştıkça da gençlerin aşkı daha da büyür. Sevdiği kızı alamayan delikanlı bir süre sonra ince hastalığa tutulur. Hastalıktan yataklara düşen oğlanın anası kızı bir kez daha babasından istemeye gider ve insafa gelen baba kızını verir. Müjdeli haberi oğluna vermeye giden ana ise eve gittiğinde hasta yatağında oğlunun cansız bedeniyle karşılaşır.
Sevdiği oğlanın ölüm haberini alan kız ise aklını kaybeder ve köyden yalınayak ormana doğru saatlerce yürür. Ağlayan kayaların olduğu yere gelince artık dizlerinde derman kalmaz, yere çökerek gözyaşları içinde ağıt yakar. Kız da ağlaya ağlaya orada canını teslim eder ve öldüğü yerdeki kayalardan su akmaya başlar. Bir daha kızı gören olmaz ancak öldüğü yerdeki kayalardan yüzyıllardır su akmaya devam eder...