Halk arasında 'kurdeşen' olarak bilinen 'ürtiker' hastalığı, kronikleştiği zaman kişiye zor günler yaşatabiliyor. Aylarca sürebilen kaşıntı ve kabarmalar, bir süre sonra hastada anksiyete, depresyon, hatta intihar riskinin artmasına dahi yol açabiliyor. İşte, kurdeşen belirtileri ve tedavisi...
Ciltte kaşıntı, kabarma, kızarıklık ve içi sıvı dolu döküntüler şeklinde gelişen ürtiker yani kurdeşen, bazen vücudun belli bir bölümünde, bazen de tüm vücutta yaygın bir şekilde ortaya çıkabiliyor. Halk arasında çoğu zaman alerji olarak bilinse de asıl sebep çoğu vakada alerji değil. Özellikle 6 haftadan uzun süren ve kronik spontan ürtiker olarak adlandırılan türü, kişinin kendi bağışıklık sisteminin kendi vücudundaki bazı proteinlere karşı reaksiyon göstermesi sonucu ortaya çıkıyor.
'KURDEŞEN' DEYİP GEÇİŞTİRMEYİN
Türk Dermatoloji Derneği, Dermatoalerji Çalışma Grubu'ndan Prof. Dr. Emek Kocatürk Göncü, ürtikeri kronikleşen bazı hastaların komşu, eş dosttan duyduğu bitkisel karışımlara başvurabildiğini, ancak bu yüzünden ani karaciğer yetmezliğine girip kaybettikleri hastalar olduğunu söyledi.
Prof. Dr. Emek Kocatürk Göncü, yaz mevsiminin yaklaştığı bu günlerde lazer ya da ağda gibi işlemler nedeniyle ürtiker hastalarının ciltlerinde reaksiyonlar oluşabildiğini, bu nedenle hastaların, doktorlarının kontrolünde işlemden birkaç saat önce, antihistamin olarak bilinen ilaçlarını aldıktan sonra bu işlemleri yaptırması gerektiğini kaydetti.
Charité-Universitätsmedizin Berlin Alergoloji Enstitüsü Yönetici Direktörü Prof. Dr. Marcus Maurer ise yapılan araştırmaların, kronik spontan ürtiker hastalarında intihar riskinin daha yüksek olduğunu gösterdiğini kaydederek, özellikle birinci basamak aile hekimliklerinde, ürtiker hastalarının kolaylıkla uygun tedaviyi alabileceklerini, hastaların kurdeşen deyip geçiştirilmeden uygun takip ve tedaviye yönlendirilmesinin önemli olduğunu söyledi.
"KİŞİ, ASLINDA KENDİ VÜCUDUNA REAKSİYON GÖSTERİYOR"
Kurdeşen türleri arasında en problemli olarak bilinen kronik spontan ürtikerin aslında akut yani ani başlangıçlı olduğunu ama sonradan kronikleştiğini söyleyen Prof. Dr. Emek Kocatürk Göncü, ülkemizde 800 bine yakın kronik spontan ürtiker hastası olduğunun düşünüldüğünü söyledi.
Prof. Dr. Emek Kocatürk Göncü, konuyla ilgili şunları söyledi:
"Kronik spontan ürtiker hastaları, 'Acaba neye alerjim var?' sorusuyla bize geliyorlar. Bu hastalarda aslında oto-alerji dediğimiz bir durum söz konusu. Oto-alerji, kişinin kendi vücudunda bulunan proteinlere karşı alerji geliştirmesi demek. Yani bu, aslında bir otoimmün hastalık.
Bu hastaların vücutlarındaki 200'den fazla proteine, hatta tiroit bezindeki proteinlere karşı dahi alerji gelişebiliyor. Anti immünglobulin E (IgE) dediğimiz biyolojik tedaviler çok etkili olabiliyor kronik ürtikerde. Sorun, olayın akuttan kroniğe dönmesi. 6 haftadan uzun sürdüğü zaman hastalarda gerçek bir endişeye neden oluyor."
Hastaların, tüm bunların neden olduğunu açıklayabilecek bir hekime ulaşmakta da güçlük çekebildiğine işaret eden Prof. Dr. Emek Kocatürk Göncü, şöyle konuştu:
"İnternetten bulabildikleri kaynaklara, eşinden dostundan duyduğu, 'Kurdeşen stresten olur, glutenden olur, süpürge otu tohumu kullan' vb görüşlere inanıp bitkisel tedavilere başvurabiliyorlar. Ancak bu bitkisel tedavilerin vücutlarına ne yaptığından hiç haberleri yok. Benim böyle bitkisel ürünler kullanıp karaciğer yetmezliğine giderek kaybettiğim hastam oldu. Dolayısıyla bitkisel ilaç, yan etkisi yok diye kesinlikle düşünmemek lazım. Kronik spontan ürtiker hastalarının yaklaşık yarısını biz antihistamin etkili ilaçlarla tedavi edebiliyoruz."
"AĞDA VE LAZERDEN İKİ SAAT ÖNCE İLAÇLARINI ALMALILAR"
Ülkemizde kronik ürtiker hastalarının doğru tedavilere ulaşabilmesi için 23 tane UCARE yani 'Ürtiker Referans ve Mükemmelik Merkezi' bulunduğuna da işaret eden Prof. Dr. Emek Kocatürk Göncü, sözlerini şöyle noktaladı:
"Bu merkezler, üniversite ve eğitim araştırma hastanelerinde hizmet veriyorlar. Ülkenizde 800 bin kronik spontan ürtiker hastası olduğu düşünülüyor. Dolayısıyla o kadar hekimimiz ve merkezimiz yok. Ama basamaklı bir yol haritası çizerek yani birinci basamaktan bu hastaları doğru teşhis edip bu merkezlere yönlendirerek doğru tedaviye ulaşmalarını sağlayabiliriz. Kronik ürtikerin iki çeşidi var. Biri kronik spontan ürtiker, diğeri de kronik uyarılabilir ürtiker.
Bu ikincisinde, bazı işlemlerden sonra ciltte kabarmalar kaşıntılar oluşabiliyor. Ama geçici oluyor bu. Yaz mevsiminin yaklaşmasıyla çok başvurulan lazer epilasyon sonrası mesela, ışıkla uyarılabilen ürtiker yani solar ürtikeri olan hastalarda bazen lazer sonrası uyarılma olabilir. Ya da ağda sonrası uyarılma, kaşıntı, kabarıklık olabiliyor. O nedenle bu hastalarımızın işlemlerden 2 saat önce doktorlarının kontrolünde antihistamin ilaçlarını almalarını öneriyoruz."
"BİR KADIN HASTALIĞI VE DAHA YIKICI"
Prof. Dr. Marcus Maurer ise yetişkinlerde her 10 hastadan 7'sinin kadın olduğuna işaret ederek kronik ürtiker hastalığının aslında bir kadın hastalığı olarak ele alındığını kaydetti.
Prof. Dr. Marcus Maurer, şu bilgileri paylaştı:
"Kadın hastalarda daha ağır seyrettiğini görüyoruz. Bunun çeşitli sebepleri olabilir. Hormon, bunlardan biri. Ayrıca kadınlar aynı zamanda daha fazla otoimmün hastalığa sahip genellikle. Kronik spontan ürtiker hastalığı birçok hastada otoimmün bir hastalık olarak karşımıza çıkıyor. Kronik ürtiker çok yıkıcı bir hastalık olabiliyor.
Depresyonu, anksiyeteyi, panik bozukluğu ve hatta intiharı tetikleyebiliyor. Bunların hepsi ürtikerin sonucu, sebebi değil. Biz doktorlar olarak hastaları neden ürtikerleri olduğu konusunda ayrıntılı ve doğru bir şekilde bilgilendirmeli, daha da önemlisi elimizde bu hastalığı tedavi edebilecek pek çok seçenek olduğunu ayrıntılı bir şekilde anlatabilmeliyiz."
Tedavide amacın, tam kontrole ulaşarak kabarcıklar, kaşınma ve anjiyoödemin tamamen ortadan kaldırılması olduğunu da kaydeden Prof. Dr. Marcus Maurer, bu hastaların genellikle birinci basamak yani aile hekimlerine veya acillere başvurduğunu, hekimlerin yorgunluğa neden olmayan (sedasyon yaratmayan) antihistamin ilaçlarla bu hastaları tedavi edebileceğini ve hastaların doğru tedaviye ulaşabilmesi için de birinci basamak ve acil tıp hekimlerinin daha çok bilgilendirilmesi gerektiğini vurgulayarak sözlerini noktaladı.