Okul patronlarına zekat geçer mi?
Malum, bir çoklarınız gibi ben de bir öğrenci velisiyim.
Çocuklarımdan birisi, Zuhal kızım, devlet okulunda okuyor. İki oğlum bir kızım da vakıf üniversitesinde.İdi.
El koydular, Marmara Üniversitesi’nin himayesine verdiler. Bildiğiniz, Şehir Üniversitesi’ydi. Vakıflıktan çıkardılar.
Burada bir haksızlık ve hukuksuzluk olduğundan şüphe duymuyorum.
Sebebini daha önce yazmıştım, tekrara en azından şimdilik hacet yok.
Çocuklarım kısmi olarak burslu.
Buna rağmen, her yıl okul idaresine benim mütevazı bütçemi çok zorlayan meblağlar ödüyorum.
Özel ilkokullarda, özel ortaokul ve liselerde ücretler daha da yüksek.
Fiyat listelerine bakıyorum. 20-30 bin liradan 100 bin liraya kadar ücretler var.
Büyük para.
Velinin okuyan bir öğrencisi varsa, bir dereceye kadar.
Ama birden fazlaysa imanı gevredi demektir!
Bazıları için meblağlar çok önemli değildir.
Bir tane 60 bin lirayla üç tane 60 bin lira arasındaki farkı umursamazlar.
Ama bazıları için mutlaka önemlidir.
“Bana ne, devlet okuluna göndersinler” diyebilirsiniz.
Haklısınız.
Ama şu anda bu haklılığınız, başka bir haksızlığın gerekçesi yapılamaz.
Hangi haksızlık?
Malumun ilamı ama diyeyim.
Covid 19 salgını başladıktan sonra çocuklar okullarına gitmedi.
Okul binalarının ne zeminini, ne sıralarını, ne araç ve gereçlerini aşındırdılar.
Okul idaresinin doğalgaz faturası ödemesine bile gerek olmadı.
Elektrik de yakmadılar.
Öğretmenler de sabahtan akşama kadar nefes tüketmediler, tebeşir tozu yutmadılar.
“Efendim, öğretmenlerin maaşlarını ödemeye devam ettik” diyenler olacaktır.
Bu, velileri hiç ilgilendirmez.
Kısa çalışma ödeneğiyle telafi edin.
Etmedik.
Etseydiniz.
E biz kısa çalışma ödeneği uygulamasına tabi değiliz.
Bana ne. Olsaydınız.
İsteyin hükümetten. Benden niye istiyorsunuz? Ben hükümet miyim?
Sonuçta, öğretmenlerinize ödediğiniz maaşların bedelini öğrencilerinizden tahsil ettiniz.
Ama öğrencileriniz, verdikleri ücretin karşılığı olan hizmeti o öğretmenlerden almadı.
Sadece bir on-line eğitim yapıldı.
“Ama on-line eğitim için yeni yatırımlar yaptık.”
Okulunuzun tanıtımını yaparken dijitalliğin altından girip üstünden çıktığınızı yazıyordunuz.
Demek öğündüğünüz kadar değilmiş.
Beni bu yazıyı yazmaya teşvik eden faktörlerden biri de, radyoda, adını bilmediğim bir okul patronunun, “Sistemimizi yeni duruma adapte etmek için şöyle yatırım yaptık, böyle yatırım yaptık” diye zır zır zırlamasıydı.
Adam, cebine girmiş olan parayı geri vermemek için cansiperane defans yapıyor.
Tamam, parayı geri verme.
Gelecek senenin ücretine mahsup et.
Benim, bir veli olarak, gözümle görebildiğim ve bizzat yaşadığım şudur.
Öğrencilerim, oğullarım ve kızım, eksik hizmet aldı.
En azından Mart ayının ortasından itibaren Haziran’ın şu gününe kadar iki buçuk ay bence normalde aldıkları hizmetin beşte birini bile almadılar.
Benim ‘beşte bir’imi beğenmeyebilirsiniz. Siz dörtte bir deyin.
Hakkaniyet diye bir şey varsa, özel okullar ve vakıf üniversiteleri, vermedikleri hizmetin parasını öğrencilere iade etmekle yükümlüdürler.
Devletin de -şüpheliyim ama- hakkaniyet diye bir kaygısı, vatandaşın hukukunu koruma diye bir meselesi varsa buna ön ayak olmalıdır.
Belki fetva veren çıkar, “Okul patronlarına zekat fitre geçer, hayır hasenata sayın” diye.
Okul patronlarının bir kısmının bir ayağı devlette, bir ayağı mektepte, memlekette müsait molla da çok, fetvayı bulurlar mı bulurlar!
Bulacakları fetva beni ilgilendirmez.
Hayır hasenat yapacaksam, okul patronlarından daha öncelikli ihtiyaç sahipleri bulabilirim.