Usta yazar Selim İleri'nin vefatının ardından dostları KARAR'a konuştu. ADNAN ÖZER: Yeni Türk edebiyatının son temsilcisiydi. ÖMER ERDEM: 1950 sonrası edebiyatımızın yıldızıydı. NECİP TOSUN: Yaşayan en büyük edebiyat tarihçisiydi. ONUR CAYMAZ: Edebiyatı tutan bir kaleydi. AYŞE SARISAYIN: Hayattan devşirdiği karakterleri romanlarında yaşatan bir 'romanlar karasevdalısı'ydı. NEDİM SABAN: Aynı zamanda tiyatroya tutkuluydu.
SALİHA SULTAN
Edebiyat dünyası usta yazar Selim İleri'nin 8 Ocak'taki vefat haberi ile sarsıldı. Geçirdiği kalp krizi nedeniyle 75 yaşında aramızdan ayrılan İleri, ardında edebiyat dünyamıza yön veren eserleri ile güçlü bir miras bıraktı. İleri için bugün ilk olarak saat 10.30'da Atatürk Kültür Merkezi'nde tören düzenlenecek. Cenazesi, öğle vaktini müteakip Vaniköy Camii'nde kılınacak cenaze namazının ardından Sahrayıcedit Mezarlığı'ndaki aile kabristanında son yolculuğuna uğurlanacak. Yazdığı öyküler, romanlar, denemeler, senaryolar ve tiyatro oyunları ile eskilerin tabiri ile 'komple bir yazar' olan İleri'nin vefatıyla birlikte edebiyat dünyamızda bir devir kapandı. İleri'nin ardından dostları Ömer Erdem, Necip Tosun, Onur Caymaz, Adnan Özer, Ayşe Sarısayın ve Nedim Saban yazar hakkındaki görüşlerini KARAR okurları için dile getirdi.
'KIYIM VE KEDER CEMİYETİ'NİN EŞSİZ ANLATICISI
Çağdaş edebiyatımızın en verimli kalemlerinden biri, inceliklerle bezeli Selim İleri için gidişinin hemen ardından birkaç satır yazmak… Bu büyük yazar yakın bir dostunuz ise her şey daha da güçleşiyor, anılar sağanağından kurtulmak pek kolay olmuyor...
Yazarak yaşayan bir edebiyat tutkunu, romanları okumakla yetinmeyip romanlarda yaşayan, gerçek hayattan devşirdiği karakterleri romanlarında yaşatan bir 'romanlar karasevdalısı', yeni biçimler arayan, kalıpları zorlayarak türlerin sınırlarını altüst eden bir 'roman kahramanı'...
Ömer Lütfi Akad’ın yıllar önce Selim İleri’ye söylediklerini anımsıyorum: “Böyle yaşayamazsınız Selim Bey, oğlum. Siz yanık deriyle güneş altında durmaya çalışıyorsunuz.” Ne var ki o böyle yaşamaktan hiç vazgeçmedi, insana dair tüm duyguları en yoğun biçimde yaşayarak, içeriğe göre yeniden şekillendirdiği üslubuyla, olağanüstü zenginlikteki sözcük dağarcığıyla ve müthiş yeteneğiyle aynı yoğunlukta aktardı bize.
'Mel’un' romanının unutulmaz karakteri Sayru Usman’ın deyişiyle bu “kıyım ve keder cemiyeti”nin eşsiz anlatıcısını tanımaktan onur duyuyorum.
Ayşe Sarısayın
İSTANBUL TÜRKÇESİNİN GENİŞ BİR SÖZLÜĞÜYDÜ
Her yazar bir sözlüktür. Selim İleri ‘yeni Türk edebiyatı’nı kuran İstanbul Türkçesinin geniş bir sözlüğüydü. Kendisinin vefatıyla bu sözlükte son nefesini verdi. Modern Türk edebiyatının büyük yazarına yeni Türk edebiyatının son temsilcisi de diyebiliriz. Çok ileriki hatlarda tek başına kalmış bir sancaktar misali. Ardında Tanpınar yeni Türk edebiyatı ile modern Türk edebiyatı arasında kurduğu köprüden ona el sallarken… Artık daha az sözcükle romanlar yazılacak. Zaten bir süredir öyleydi ya. O nefaset olmayacak. Selim İleri o nefasetle bizi “ruhi süt”e alıştırmıştı. Tarsuslu aziz Pavlus’un edebiyat için dediği o gıdaya...
Adnan Özer
BÜYÜK YALNIZI KAYBETTİK
Selim İleri’yi kaybettik… Türk edebiyatının parlak yıldızlarından biriydi. Sadece öykü, roman gibi ürünlerle değil, inceleme, deneme ve eleştirileriyle de edebiyatımıza büyük katkıları olmuş bir yazardı. Erken dönemdeki oldukça sert, keskin eleştirmenlikten daha sonra olgun, tahlile yaslı bir eleştirmenliğe doğru yol aldı. Yaşarken kendi yüzleşmesini yapabildi. Unutulmuş, gizli kalmış yazarları gün yüzüne çıkarmayı kendine iş edindi. Türk edebiyatının yaşayan en büyük edebiyat tarihçisiydi. Sayısız yazarla dostluğundan aktardığı anekdotlar ufuk açıcıydı. Büyük edebiyat aşkı, nezaketi, hoşgörüsü, derin birikimi her kesimden okurlar, dostlar kazanmasını sağlamıştı.
İleri’nin tutkunu olduğu tipler, her zaman yalnızlar, ömür boyu yalnızlığa mahkûm edilmiş incelikli insanlar olmuştur. Onun 'tutunamayanlar'a tutkunluğu, bütün bir sanatını kuşatmıştır denilebilir. Hatıraların, ödeşmelerin dolayısıyla 'geçmiş zamanın peşinde' acıları, yalnızlıkları, hüzünleri dile getirir. Çünkü ona göre, insanın ana rahminde başladığı yalnızlığı tabuttaki yalnızlığına ulaşır. Aradaki her şey 'yaşanmamışlıklarla' doludur. Bunu önlemeye yönelik her girişim sadece nafile çabalardan ibarettir. 'Dostlukların Son Günü' onun bütün bir sanat yaşamının özeti gibidir.
Türk edebiyatını özümseyerek yeni bir değer üretme çabasında olan İleri, kaynaklarının üstünü örtmeksizin, onları kendi diline dönüştürüp özgünlüğe ulaşmayı başarmış bir sanatçıdır. O öykülerini, yaşadıklarından, okuduklarından, kurduğu dostluklardan yola çıkarak oluşturur.
Yazarlık serüveni boyunca, Abdülhak Şinasi Hisar, Halit Ziya Uşaklıgil, Reşat Nuri Güntekin, Ahmet Hamdi Tanpınar, Samet Ağaoğlu, Ziya Osman Saba, Behçet Necatigil, Sait Faik, Bilge Karasu gibi edebiyatımızın ustalarının izinde bir edebiyat üreten İleri’nin başka biçimler, sesler ve duyarlıkla bu yazarlara eklemlenecek bir yazar portresi ortaya koyduğu söylenebilir.
Necip Tosun
1950 SONRASI EDEBİYATIMIZIN YILDIZI
Selim İleri’den söz açmak bir külliyattan bahsetmektir. Öykü, roman, senaryo yazarlığı, çeviri, hatırat, tiyatroculuk, televizyon programcılığı, gurmelik, eleştiri, dergi yönetmenliği, gazetecilik gibi hem iç içe hem ayrı ayrı dallara açılmak demektir bu. Her bir dalda kalıcı ve hatırı sayılı iz bırakması, kıvrak, ince, işçilikli, kültürel donanımı yüksek fakat asıl önemlisi yaratıcılık vasfıyla o, 1950 sonrası edebiyatımızın yıldızıdır.
Erken yaşta şöhret bulup da dilde ve edebiyatta durması, unutulmuşlara gönül düşürürken günü ıskalamaması, cemiyetçilik yanında sosyal ilişki kurmadaki ustalığı inişli çıkışlı olmakla birlikte haznesi geniş insan antolojisiyle özel bir isimdir.
Öykücü olarak beliren Selim İleri, öykücü beynini hayatın ve sanatın kurguya imkan veren bütün alanlarına ustalıkla akıtmıştır. Büyük edebiyatların büyük yazarları, yazdıkları dilin ve dönemin edebiyatını ve dilini şahsileştirip anonimlikten kurtulurlar. Bu bakımdan bir şahsi Selim İleri dili ve edebiyatı ve dolaysıyla da en yüksekten Türk Edebiyatını temsil etme gücünden rahatlıkla söz edilebilir.
Ömer Erdem
GEÇMİŞLE BUGÜNÜN ARASINDA YIKILMAZ BİR KÖPRÜYDÜ
Selim İleri için söyleyeceğim o kadar çok şey var ki… Ölüm haberinin şokunu atlatamadım. Birkaç hafta sonra buluşacaktık, telefonumda halen mesajı duruyor… Yirmi yaşımda gencecik bir yazar adayıyken tanıdım onu. Benim için bir edebiyat fakültesi oldu ustam. Sadece bu değil, arkadaş, dost. Çok şey konuştuk. Çok şey dinledim ondan. Füruzan gibi, Ferhan Şensoy gibi, Leyla Erbil gibi, Hulki Aktunç gibi, Attila İlhan gibi. Hepsi gittiler. Bu insanların varlığı, oyuna döndürülmüş 'edebiyat piyasasında' edebiyatla uğraşabilmek için bana güç veriyor, ayakta tutuyordu. Bir şey yazarken, onların gölgelerini üzerimde hissediyordum. Şimdi ne olacak diye düşündüm ilkin. Şimdi ne yapacağım. Açıkçası kendimi yapayalnız hissediyorum. Samimi konuşacağım. Bir devir bitti. Selim Ağbi bir kaleydi, edebiyatı tutan. Geçmişle bugünü birbirini bağlayan yıkılmaz bir köprüydü. Bir mayaydı, güçlü tutuyor, zamanları birbirine bağlıyordu. Bundan sonrası çöldür.
Sadece bunlar değil. İstanbul da büyük bir evladını kaybetti. İstanbul yazarı diye bir sürü kişi tanıtılıyor bugün. İleri, İstanbul’un vefalı bir evladıydı. Ondan sonra bir daha anlatılacak bir İstanbulumuz da zor… Bazı şeylerin yokluğu zamanla anlaşılır… Bazı şeylerin yokluğu insanlardan, toplumdan zamanla intikam alır. Selim Ağabey’in boşluğu dolmayacağı gibi, o boşluğun büyüklüğü, çok şeyi yutacak. Çünkü sadece bir kişi değil, bir devirdi… Çok şey var, çok hatıra. Bir gün anlatır, yazarım ben de. Ne denir...
Onur Caymaz
OYUNLARI TİYATROLARIN REPERTUARINA GİRMELİ
Selim İleri değerli bir edebiyatçıydı. Bir dönem televizyonda nitelikli edebiyat programları da yapmış, gazete köşesini tiyatro yazılarına da ayırmıştı. Ancak, aynı zamanda tiyatroya tutkulu biriydi. Az bilinen bu yönüyle hayranlık duyduğu Halide Edib'e benzer. Zaten yazdığı 'Allahaısmarladık Cumhuriyet' oyununda da, Cumhuriyetin dört önemli kadını Latife Hanım, Fikriye Hanım, Afife Jale ve Halide Edib'i ele alır, alışılageldiğimizin dışında bir Halide Edib portresi çizer. Başka bir oyununda ise Cumhuriyetimizin ilk kadın ressamı Mihri Müşfiği anlatır. Sadri Alışık Tiyatrosu'nun kuruluş yıllarında Küçük Sahne'de her iki oyunun da provalarına davet edilmiş, yaratım sürecine tanık olmuştum. Çolpan İlhan, belki ailesinden gelen edebiyatçı birikimine de dayanarak çok önemsiyordu İleri'nin yapıtlarını. Ancak üzülerek belirtmeliyim ki ödenekli tiyatrolar aynı hassasiyeti göstermediler. Edebiyatımızın en önemli insanlarından birinin tiyatro eserleri iyi yönetmenlerin elinde çok güzel işlenebilirdi, edebi kurullar tarafından yetersiz bulundu, repertuara alınmadı. Bu tuhaf durum usta yazarı çok küstürdü, gazete yazılarında bile tiyatroya değinmez oldu, hatta nice tiyatrocuyu hayatından sebepsizce çıkartmasına kadar gitti iş. Umarım yeni dönemlerde ödenekli tiyatrolar yazara hak ettiği değeri verir. İleri aynı zamanda tiyatro yönetmenliğini de denedi, 1990'larda Karşı Tiyatro'da Ahmet Uğurlu, Nejdet Mahfi Ayral'ı yönetti, ardından Sadri Alışık Tiyatrosunda kendi eserlerini koydu. Saygıyla anıyorum...
Nedim Saban