İşte geldi yeni bir 15 Ocak. Bugün Nazım Hikmet’in doğumunun 123’üncü yılı. O bir dava adamı.
İSKENDER ÖZSOY
Davasına baş koymuş, sonuna kadar götürmüş bir şair; hem dava şairi, hem sevda şairi. Ama bilinen anlamıyla ‘sevda’ şairi değil. O başka sevdanın peşinde ömür tüketti. Bakın ‘Şair Baba’ sevdası hakkında ne diyor ‘Yatar Bursa Kalesi’nde şiirinde: “Sevdalınız komünisttir / On yıldan beri hapistir / Yatar Bursa kalesinde.”
Nazım Hikmet’i 123’üncü doğum gününde, kardeşi Melda Kalyoncu ve bir zamanlar kayınbiraderi olan gazeteci/yazar Refik Erduran’ın anlattıklarıyla analım. Melda Hanım’ı geç tanıdım, ama aramızda sağlam bir dostluk oluşmuştu. Ondan Kemal Tahir’i ve ağabeyi Nazım Hikmet’i çok dinledim.
‘AĞABEYİM ÇOK YAKIŞIKLIYDI’
İşte kardeşinin dilinden Nazım Hikmet: “Ağabeyim ben doğduğum zaman buralardaydı. Sonra Moskova’ya gitti. Geldi, Piraye Hanım’la evlendi, ayrı eve çıktı. Arada sırada karşılaşıyorduk. Onlar Erenköy’de otururdu. Kırk yılda bir annem bizi Erenköy’e götürürdü. 1938 yılında bütün kış Nişantaşı`nda beraber oturduk. 12 yaşındaydım. Ağabeyim İpek Film stüdyosunda çalışıyordu o zamanlar. Ağabeyim çok yakışıklıydı. Bir gün beni Beyoğlu’nda bir sinemaya götürdü. Tramvaya bindik. Herkes ona baktı. Sarı saçları kıvırcıktı. Ağabeyimin şiir yazışını da hatırlıyorum. Eve giden gelen çoktu. Akrabalar, arkadaşları, tanıdıklar. O zamanlar Piraye Hanım’ın ilk evliliğinden olan çocukları Mehmet’le Suzan da aynı evde. Onların dedesi, halası ve yengesi de gelirdi. Nazım, o kalabalığın arasında elinde kalem kağıt, odayı arşınlayarak şiirini yazardı. Bir ara durur, yazdığı şiiri okurdu. Melda Hanım, ağabeyine Bursa Cezaevi’nde yaptığı ziyareti de şöyle anlatıyor: “Ağabeyimi 1948 yılında Bursa Cezaevi’nde ziyaret ettiğimde onun kim olduğunun farkındaydım. Onu hapishane müdürünün odasında gördüğümde babamı görmüş gibi oldum. Nazım’ı Paşakapısı Cezaevi’nde açık grevi yaparken de ziyaret etmiş, grevden vazgeçmesini istemiştim. Cezaevinden çıktıktan sonra Büyükada`daki evimize geldi, birkaç gece kaldı. Çok iyi vakit geçirdik, oyunlar oynadık. Oğlu Mehmet, Münevver ve Münevver`in ilk evliliğinden olan kızı Renan ile geldiler. Ada’ya gelirken ağabeyim vapurun önünde açıkta duruyordu. Karşılamaya gittik. Bizde kaç gün kaldıysa, çok neşeliydi hep. Ağabeyim biraz çocuk gibiydi. Çabuk kanan, her zaman parlayan, ama hayat dolu duygusal bir insandı.”
Melda Kalyoncu
BAĞIŞLAYICI BİR YANI VARDI
Melda Hanım’ın ilk eşi olan, ‘şair baba’yı 17 Haziran 1951’de Romanya’ya kaçıran gazeteci, oyun yazarı Refik Erduran da onu şöyle anlatmıştı: “Büyük şair Nazım benim gözümde iyi bir insandır. Hem de fazlasıyla iyi bir insandır. Onu çok gençken tanıdım, düşüncelerine bağlanarak peşine düştüm. Dünyanın en zeki insanlarından biri olan Nazım aynı zamanda saf, temiz bir insandır. Bir kişiye güvenir ve bağlanırdı. Hem de aşırı sadakatle. Onda kuşkuculuğa yer yoktu. Bağışlayıcı bir yanı vardı. Nazım Hikmet’i değerlendirirken bu yönlerini de ele almak gerekir.”