Murat Ülker, kişisel blogunda Metropolitan Müzesi (The Met) hakkında kapsamlı bir yazı kaleme aldı. Ülker, müzenin zengin koleksiyonu, İslam sanatına verdiği önem ve modern sanatla geleneksel sanatın etkileyici bir şekilde bir araya getirilmesi gibi konularda derinlemesine bir inceleme yapıyor.
İş insanı Murat Ülker'in yazısı, The Met'in sadece bir sanat müzesi olmadığını, aynı zamanda bir zaman makinesi olduğunu vurguluyor. Müzedeki eserler sayesinde ziyaretçiler, antik çağlardan günümüze uzanan bir kültürel yolculuğa çıkıyor. Ülker, özellikle İslam sanatı bölümünün zenginliği ve çeşitliliği üzerinde duruyor. Müzenin, İslam sanatının farklı coğrafyalardaki gelişimini ve etkileşimini gözler önüne serdiğini belirtiyor.
Dünyanın en büyük ve prestijli müzelerinden biri olan The Met, New York’un Manhattan bölgesinde, Central Park’ın hemen yanında yer alıyor. Antik Doğu’dan Mısır’a, Yunan’dan Roma dönemlerine kadar sayısız eserin yer aldığı bu müze, aynı zamanda Avrupa Orta Çağ koleksiyonuna da ev sahipliği yapıyor. Müzenin bu geniş koleksiyonu, sanatseverlere adeta bir zaman yolculuğu sunuyor.
KÖKLERİ 1866'YA UZANIYOR
Murat Ülker, müzeyi gezdikten sonra edindiği bilgileri ve deneyimlerini şu sözlerle aktardı: “The Met’in kökleri, 1866 yılına kadar uzanıyor. Amerikalıların halkına sanat ve sanat eğitimi sağlamak için ‘ulusal bir kurum ve sanat galerisi’ oluşturma kararıyla başlayan bu yolculuk, bugün milyonlarca eserin sergilendiği bir müze haline geldi.”
Ülker, müzenin tarihini ve koleksiyonunu detaylandırırken, müzenin ilk eserinin bir Roma lahiti olduğunu belirtti. 1880 yılında bugünkü yerine taşınan müze binası, yıllar içinde yapılan eklemelerle genişletilerek bugünkü görünümüne kavuşmuş.
The Met’in İslam Sanatları Bölümü, 1963 yılında açılmış ve İspanya’dan Endonezya’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyadan eserler içeriyor. Ülker, İslam sanatının, farklı coğrafyalarda ve dönemlerde meydana gelen değişimlerini ve etkileşimlerini gözler önüne serdiğini belirterek, bu bölümün ziyaretçilerine zengin bir kültürel deneyim sunduğunu vurguladı.
Murat Ülker ayrıca, müzenin modern ve geleneksel sanatı bir araya getirerek etkileyici bir bağ kurduğunu ifade etti. Özellikle Türk modern sanatının temsilcilerinden Burhan Doğançay’ın eserlerinin de sergilendiği müzede, sanatın evrimi ve sürekliliğinin net bir biçimde görülebildiğini belirtti.
KOÇ AİLE GELERİSİ DE MÜZEDE YER ALIYOR
Müzenin sponsorluklar ve bağışlarla sanatın korunmasına ve sergilenmesine katkıda bulunan birçok hayırsever aile ve büyük şirketin desteğini aldığını da ekleyen Ülker, bu desteklerin müzenin sürdürülebilirliğini sağlama açısından önemli bir rol oynadığını söyledi. Koç Aile Galerisi’nin müzede yer alan ve dikkat çeken bölümlerden biri olduğunu belirtti.
Metropolitan Sanat Müzesi’nin geniş koleksiyonu, kültürel mirası koruma ve halkla paylaşma konusundaki kararlılığı, ziyaretçilere sanatın ve tarihin büyüleyici dünyasına adım atma fırsatı sunuyor. Ülker, müzenin sunduğu bu eşsiz deneyimi şu sözlerle özetledi: “Her bir eserin ardındaki tarih ve hikaye, sanatın ve kültürün ayrılmaz bir bütün olduğunu hissettiriyor. The Met, sanatseverlere unutulmaz bir deneyim sunuyor ve sanatın evrensel dilini bir kez daha gözler önüne seriyor.”
Ülker'in, "The Met, yeni bir kıtanın insanlarına dünya tarihini aktarmak nasıl olur?" başlıklı yazısının tamamını okumak için TIKLAYIN