‘Dünyanın ilk romanı’ olarak kabul edilen ‘Genji’nin Hikâyesi’ni 15 yıllık bir çalışmayla Japoncadan Türkçeye aktaran Oğuz Baykara: “Romanın önemi, edebî yeniliğinde, psikolojik derinliğinde ve kültürel zenginliğinde. İnsan duygularını ve ilişkilerini böylesine incelikli bir biçimde ele alan ilk eserlerden biri. Roman türünün gelişimine büyük katkı sağlamış. Yazılışından bu yana bin yıl geçmesine rağmen anlatının ölümsüz gücünü kanıtlayan, insanlara ilham veren bir başyapıt.”
SALİHA SULTAN
Kısa bir süre önce VakıfBank Kültür Yayınları’ndan yayımlanan ‘Genji’nin Hikâyesi’ isimli iki ciltlik eser ‘dünyanın ilk romanı’ olma özelliğini taşıyor. Bin yılı aşkın bir süre önce yazılan kitabı Japoncadan Türkçe’ye 15 yılda çeviren, pek çok yabancı dile hâkim Oğuz Baykara’yla hem Japon yazar Murasaki Shikibu’nun ‘Genji’nin Hikâyesi’ni hem de kendi hikayesini KARAR okurları için konuştuk.
İtalyanca, Fransızca, İngilizce, İspanyolca, Almanca ve Japonca gibi birçok dili biliyor ve konuşuyorsunuz. Bu dünya dillerine olan merakınız nasıl başladı?
Buna merak veya hobi diyebilirsiniz. Çocukluğumda radyodan duyduğum bütün dünya dillerinin seslerine karşı her zaman çok büyük bir ilgim oldu. Ne kadar büyülü bir sesti ki bu, insanları güldürüp ağlatabiliyordu. Sevindirip üzebiliyordu. Bilmeyenler için sadece bir gürültüden ibaret olan bu sesler bilenler için bilgi, haber, bilim veya edebiyat olabiliyordu. İnsan seslerindeki bu gizeme hayran olmamak gerçekten imkânsızdı. Duyduğum seslerin anlamını bilmesem bile bunları seslendirmek bana büyük zevk veriyordu. Bizim çocukluğumuzda ilkokullarda yabancı dil öğretilmiyordu. Ortaokulu iple çektim. Ortaokulda öğrendiğim yabancı ilk dil İngilizce oldu.
Ama anladığım kadarıyla Japonca sizin için daha ayrı bir yerde. Bu dile ilginizi neye borçlusunuz?
1970-1984 yılları arasında İtalyanca, Fransızca, İngilizce, İspanyolca, Almanca öğrendim. Üniversite yıllarında profesyonel rehberlik yaptığımdan dolayı bu dilleri kullanma fırsatı bulabiliyordum. Ama bunları öğrenmek kolay olmadı epey uğraşmam gerekti. Japonca ile 1984’ün başında tanıştım. Japonca öteki Batı dillerinden gramer ve sözdizimi açısından çok farklıydı ve Türkçeye çok benziyordu. Sonunda kendi dilimize benzeyen bir dil keşfetmiştim. Öğrenirken çok zorlanmadım. Benim için bu dilin en büyük cazibesi Türkçeye benzerliği oldu, hatta bu merakımın Boğaziçi Üniversitesi’nde Dilbilim üzerinde master yapma arzumu tetiklediğini söyleyebilirim.
Daha önce ‘Temel Japonca-Türkçe Sözlük’ ve ‘Japoncadan Türkçe’ye Yolculuk’ isimli çalışmalar yaptınız. Shiga Naoya, Tanizaki Jun’ichiro ve Akutagawa Ryunosuke gibi yazarların eserlerini de orijinallerinden ilk kez siz dilimize çevirdiniz. Bugün de dünyanın ilk romanı ‘Genji’nin Hikâyesi’yle karşımızdasınız. Bu kitabın dünya edebiyatındaki yerini sizden öğrenebilir miyiz?
‘Genji’nin Hikâyesi’, 11. yüzyılın başlarında soylu kadın Murasaki Shikibu tarafından yazılmıştır ve genellikle dünyanın ilk romanı olarak kabul ediliyor. Bu eseri dünya edebiyatında önemli kılan unsurlar; öncü anlatım teknikleri, psikolojik derinliği ve sunduğu kültürel perspektiflerdir. Eser, zamanlar ötesi bir başyapıt olarak hem okurları hem de akademisyenleri etkilemeye devam ediyor. Özellikle yenilikçi anlatım tarzıyla dikkat çekiyor. Önceki destanlardan farklı olarak, bu romanda başkahraman Hikaru Genji’nin yaşamı kesintisiz olarak ayrıntılı bir şekilde ele alınıyor. Yazarın, çok sayıda karakter ve bunların karmaşık ilişkileriyle gelişen olay örgüsü üzerine kurduğu anlatı, eseri modern romanların öncüsü hâline getiriyor. Klasik metinlerde yaygın olan zincirleme olay anlatımdan farklı olarak, ‘Genji’nin Hikâyesi’nde, inanılmaz psikolojik tahliller sergileniyor.
BENİ EN ÇOK ZORLAYAN ŞİİR ÇEVİRİLERİ OLDU
Genji’nin Hikâyesi çok geniş ve çok kapsamlı bir kitap, düzyazının ve şiirlerin bir arada olduğu iki ciltlik bu çalışmayı Türkçeye çevirirken sizi en çok neler zorladı?
‘Genji’nin Hikâyesi’ ya da orijinal adı ile ‘Genji Monogatari’ klasik Japon edebiyatının en karmaşık eserlerinden biri. Çevirmene sayısız zorluklar sunuyor. Her şeyden önce bin yıl evvel yazılmış bir eser. Dillerin orta vadede elli veya yüz yılda bir değiştiğini varsayacak olursak son bin yıl içinde Japoncanın çeşitli alanlarda on kez değiştiğini söylemek pek abartılı sayılmaz. Ayrıca, klasik Japonca modern Japoncadan dilbilgisel olarak önemli ölçüde farklı. Genellikle özne atlanır ve çevirmen anlamı, bağlamdan çıkarmak zorundadır.
Romanda nadiren zamir kullanılıyor. Bu da kimin konuştuğunu veya kime atıfta bulunulduğunu belirlemeyi zorlaştırıyor. Erkek karakterler de genellikle isimleriyle değil, unvan, rütbe, makam ve mevkileri ile anılıyor. ‘Genji Monogatari’de kadınlar ise genellikle isimlerini çiçek ve böceklerden alıyor. Nitekim, romanın bazı bölüm başlıklarında ismi geçen kadınlar bu isimlerini çiçek veya böcek adlarından almıştır. ‘Akşam Sefası’, ‘Gündüz Sefası’, ‘Ağustos Böceği Kabuğu’ gibi isimler bunlara örnek olarak verilebilir.
Genji Monogatari’nin orijinal nesri, uzun ve iç içe geçmiş cümleleriyle akıcı ve incelikli bir üsluba sahip. Örneğin, herhangi bir iç monoloğu anlatan bir bölüm, orijinal metinde hiç noktalama işareti olmadan satırlar boyunca devam edebiliyor. Böyle durumlarda çevirmen, okuru rahatlatmak için bunları bölmek zorunda. Romandaki ‘waka şiirleri’ de sık sık kelime oyunları, mecazlar, mevsimsel imgeler, klasik Çin veya Japon edebiyatına göndermeler içeriyor. Bu unsurları çevirmen yorumlamadan aktarırsa modern okurlar için anlaşılır olmayabilir.
Kelime oyunları öyle yaygındır ki şiirdeki bir imge hemen başka bir imgeyi çağrıştırır. Örneğin çam ağacı genellikle karşılıksız aşkı, hasret çekmeyi ve beklemeyi akla getirir, çünkü ‘matsu’ sözcüğü isim olarak ‘çam’, fiil olarak ise ‘beklemek’ anlamına gelmektedir. ‘Yağmur veya karın yağışı’ yılların geçişini, ‘sonbahar’ bıkkınlık ve ihmalkârlığı, ‘balıkçılık’ ise rahibelik mesleğini temsil eder. Doğrusu beni en çok zorlayan şiir çevirileri oldu, çünkü bunların anlamını sadece düz yazı olarak vermek istemedim. Bunları Türk şiir yapısını göz önünde bulundurarak ölçülü ve kafiyeli şiirler olarak çevirmeyi tercih ettim. Bu da tabii epey zaman aldı.
Genji nasıl bir karakter peki?
Roman, kişilerin duygularını, arzularını ve iç çatışmalarını derinlemesine ele alarak insan ilişkilerini son derece gerçekçi bir biçimde işliyor. Ana karakter Genji, idealize edilmiş bir kahraman olmaktan çok, aşkta hatalar yapan ve siyasî entrikalar arasında gidip gelen bir birey olarak tasvir ediliyor. Bu tür ayrıntılı karakter tahlillerine, Avrupa edebiyatında ancak 19. yüzyılda rastlanıyor.
JAPON KÜLTÜRÜNÜ ANLAMAK İÇİN VAZGEÇİLMEZ BİR KAYNAK
Romanı Japon kültürünü merak edenler için nasıl değerlendirirsiniz? Döneme dair izler bulacaklar mı?
Eser, Heian dönemi Japonya’sını ayrıntılı bir şekilde tasvir ederek, dönemin saray hayatı, toplumsal gelenekleri ve estetik anlayışı hakkında eşsiz bilgiler sunuyor. Giysilerden şiire, müzikten dönemin sınıf yapısına kadar pek çok unsuru büyük bir titizlikle betimliyor.
Tarihsel açıdan arşiv değeri taşıyan bu eser, Japon kültürünü anlamak için vazgeçilmez bir kaynak niteliğinde diyebilirim. Bana göre ‘Genji’nin Hikâyesi’nin kalıcı önemi, edebî yeniliğinde, psikolojik derinliğinde ve kültürel zenginliğinde yatmakta. İnsan duygularını ve ilişkilerini böylesine incelikli bir biçimde ele alan ilk eserlerden biri olarak, roman türünün gelişimine büyük katkı sağlamıştır. Yazılışından bu yana bin yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen, ‘Genji’nin Hikâyesi’, anlatının ölümsüz gücünü kanıtlayan, insanlara ilham veren bir başyapıt olarak hâlâ varlığını sürdürüyor.
Romanı Türkçeye aktarmak kaç yılınızı aldı?
Kitabı çevirmeye 1998’li yıllarda karar vermiştim. Bu kararım 2009- 2011 yılları arasında gerçekleşti. Fakat bu çalışma ham haliyle kütüphanemin rafında durmadı. Çeviriyi her yıl kaynak metinlerle karşılaştırmaya ve Türkçe metin üzerinde düzeltmeler yapmaya devam ettim. Özellikle şiirler çok önemliydi. 2016 yılının yaz döneminde Kyoto’da klasik Japonca eğitimi aldım. Dönünce eserdeki 1.600 şiiri tek tek yeniden gözden geçirdim.
Genji Monogatari’nin mevcut orijinal metinlerindeki ‘vaka şiirleri’ arasında da farklılıklar vardı. Bu farklılıklar kaynak metin gruplarının transkripsiyon ve aktarım geleneklerinin farklı olmasından ileri geliyordu. Bu durum ‘Genji Monogatari’nin bin yıl içinde farklı kâtip, hattat, ressam ve uzmanlar tarafından kopyalanırken zamanla değiştiğini, metinsel iletinin hareket kazandığını gösteriyordu. Dolayısıyla Türkçe çevirinin son halini alması başlangıçtan bugüne 15 yıl gibi uzun bir zaman aldı.
Roman hakkında ‘toplumsal cinsiyet ilişkileri üzerine kadın odaklı bir bakış açısı sunduğu’ yönünde görüşler öne çıkıyor. Bunun haricinde size göre ‘Genji’nin Hikâyesi’ni dünya edebiyatında özel kılan başka özellikler neler?
‘Genji’nin Hikâyesi’, genellikle toplumsal cinsiyet ilişkilerini ele alışıyla öne çıksa da, edebi önemi çok daha geniş bir kapsama sahip. Dünyanın ilk psikolojik romanı olarak kabul edilen bu eser, karmaşık anlatı yapısı, derinlemesine karakter gelişimi ve şiirsel estetiğiyle dikkat çeker. Psikolojik tahlil Avrupada ancak 19. yüzyılda Flaubert, Dostoyevski vb. gibi yazarlarla birlikte romanın temel unsuru haline gelmiştir. Ayrıca ‘Genji’nin Hikâyesi’ hem tarihi bir belge hem de sanatsal bir şaheser olarak benzersiz bir konuma sahiptir. Evrensel temaları sayesinde, yazılışından bin yıl sonra bile okuyucuları büyülemeye devam etmekte ve dünya edebiyatının en olağanüstü eserlerinden biri olarak varlığını sürdürmekte...
SARAYDA NEDİMELİK YAPAN SOYLU BİR KADIN YAZDI
Kitabın yazarı Murasaki Shikibu kadınların çok da ön planda olmadığı 11. yüzyılda ‘Genji’nin Hikâyesi’ni yazmış. Eser aynı zamanda toplumsal cinsiyet ilişkileri üzerine kadın odaklı bir bakış açısı sunması açısından da önem taşıyor.
Peki, yazar Shikibu kimdir, ona dair neler biliyoruz?
Murasaki Shikibu 10. yüzyılın son çeyreğinde Kyoto’da doğmuş ünlü bir Japon romancı, şair ve Heian sarayında nedimelik yapmış soylu bir kadın. Doğum tarihinin 973- 997 yılları, arasında olduğu rivayet ediliyor. Yazar, Heian Döneminde güçlü Fujiwara sülalesine mensup bir ailede doğdu. Çince ve Çin klasikleri üzerine iyi bir eğitim alan yazarın kültür ve edebiyatla genç yaşta ilgilenmesi gelecekteki yaratıcılığı üzerinde önemli bir rol oynamış.
Heian Döneminin önemli devlet adamlarından Michinaga onu himayesine aldı ve o sırada imparatoriçe olan kızı Shōshi’ye baş nedime olarak atadı. Bu mevki Murasaki ‘ye sonradan Japon edebiyatının temel taşlarından biri haline gelecek ‘Genji’nin Hikâyesi’ni yazması için gerekli maddi ve manevi kaynakları ve okur kitlesini sağladı. Eserin yazım sürecinin muhtemelen 1001-1010 yılları arasında gerçekleştiği tahmin ediliyor. Yazarın ayrıca bir şiir kitabı ve ‘Murasaki Shikibu’nun Günlüğü’ adlı bir de anı kitabı bulunuyor. Ölüm tarihinin ise 1014-2025 yılları arasında olduğu rivayet ediliyor.
Dünyada ilk romanın Japon bir kadın yazara ait olduğunu öğrenmekten memnun oldum. Çevirmenin yıllar süren çabalarına hayran kaldım. Emeğine sağlık.Türkçe ve Japonca Ural-Altay dil grubuna ait aynı kökten gelen diller. Japonlar da bizden daha önceki asırlarda Orta Asya'dan Japonya'ya göçetmiş, akrabayız aslında.
Yanıtla (4) (0)