Davutoğlu, Bahçeli'nin DEM Parti çağrısına stratejik bir karar olması halinde destek vereceğini, taktiksel bir hamle ise karşı duracağını söyledi. KARAR TV'ye konuk olan Davutoğlu, “Ruhen AK Parti’nin yanındayım” ifadelerinin çarpıtıldığını belirterek, "Dediğim şey çok açık. AK Parti'nin halkın teveccühünü kazanmasını sağlayan ilkelerinin sahibi benim, biziz. İktidar bu ilkeleri terk etti. Ben AK Parti ilkelerinin içinden çıktım. Şimdi de o ilkelerin içindeyim. Onlar bana yabancı değil" dedi.
BÜŞRA AKDAŞ
KARAR TV ekranlarında Taha Akyol ve Elif Çakır'ın sunumuyla yayınlanan 'Gündem Özel' programı, siyasetin ve gündemin nabzını tutmaya devam ediyor.
Gelecek Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, gündemin sıcak konu başlıklarını Taha Akyol ve Elif Çakır moderatörlüğünde 'Gündem Özel' programında değerlendirdi.
Davutoğlu, Bahçeli'nin İmralı-DEM Parti çağrısını ele alırken, bu çıkışın arkasında durabileceğini ifade etti. "Stratejik bir kararsa yanındayım" diyen Davutoğlu bunun taktiksel bir karar olması halinde destek vermeyeceğini söyledi.
Seçim süreçlerinde PKK yöneticilerinden Osman Öcalan'ın televizyonlara çıkmasını taktiksel bir adım olarak değerlendiren Davutoğlu, "Osman Öcalan'ın seçim zamanı televizyona çıkması Binali Yıldırım'a destek istenmesi taktiksel bir karardı. Türkiye'nin geleceğini bir mahkum belirleyemez" şeklinde konuştu.
Geçtiğimiz günlerde söylediği iddia edilen, "Ruhen AK Parti'nin yanındayım" sözlerine de açıklık getiren Davutoğlu, cümlelerin çarpıtıldığını ve, "Dediğim şey şu; siyasi ve sosyal hareketler bir felsefesi ruhu vardır bir de bedeni vardır. AK Parti'yi AK Parti yapan ilkeleriydi, saraylar değildi. Ben AK Parti ilkelerinin içinden çıktı. Onların hukuku için 28 Şubat'ta mücadele verdik. Şimdi de o ilkelerin içindeyim. Onlar bana yabancı değil" dedi.
Elif Çakır: Bahçeli 15 Ekim'de bir süreç başlattı. Şimdi sanki Öcalan da Meclis'e gelecek, el kaldıracak gibi duruyor. Siz nasıl yorumluyorsunuz?
Ahmet Davutoğlu: Suriye'de bir yangın var, Türkiye'de de gündem yangını var. Bence şu anda konuşmamız gereken emeklilerin yangını. Ve TÜİK üzerinden emeklilerin cebinden çalınan paralara rastladık. Önce bunu konuşmak lazım.
Hazine ve bütçe milletin, devletin emanetidir. Bizde vergi ve bütçe kavramı yerleşmedi. Emekliler, emekçiyken yıllarca prim ödüyorlar. Onlarla bir SGK bütçesi oluşuyor. Devlete kaynak akıyor emeklilerden. Ve bu kaynağı Yenidoğan Çetesi ve benzer çeteler bunu boşaltıyor. SGK'nın içini boşaltıyorlar. İktidar ise bunun sonucunda emeklinin, işçinin ve memurun cebine dadanıyor. Bu çift yönlü bir soygundur.
Yoksulu soyan iktidar, iktidarı soyan yoksullar çetesi. TÜİK'in aralık ayı enflasyon oranı yüzde 1.61. Ve toplamda yüzde 44 artmış.
Aynı TÜİK rakamlarında yumurta yüzde 12, 17 artmış. Patates yüzde 30.33 artıyor. Ve daha fazlası. Bunların ortalaması yüzde 1.61'i tutar mı? Bugüne kadar kiralar yüzde 60 artı. Büyük bir soygun var.
Milletin üstündeki küfede Yenidoğan Çetesi var. Küfeyi boşaltsınlar. Hükümet, 1 trilyon 950 milyar faizi ödüyorsa... Faiz harcamamız, 2016'da 50 milyar Türk lirasıydı. Bütçe açığımız şu anda 2 trilyon 148 milyar... 2016'da bütçe açığı 29 milyardı. Birlikte iktidardık, bu benim başarımdı demiyorum.
Sayın Bahçeli'nin açıklamaları ve Suriye önemli ama her evde bir yangın var şu anda. O yangını da konuşmak lazım. Neden çıktı bu çeteler? Cebi boşaltılan tek kesim; işçiler, emekçiler...
Elif Çakır: Bu kadar ağır eleştiriler yaptığınız partiye, "Ruhen de ayrılmadım" açıklamaları yapıyorsunuz ama bir yandan da, "Ben böyle söylemedim" diyorsunuz. Ben de AK Parti'ye 'göz kırpıyor' olarak algıladım. Nedir oradaki durum?
Ahmet Davutoğlu: Ben söylediğim hiçbir şeye 'Söylemedim' demedim. Ama son dönemde sosyal medya icat oldu, sözün hükmü kalmadı. Siz konuşuyorsunuz, içinden öyle bir şeye çekip alıyorlar ki... Sonra da, "Bunu ben söylemedim, niye böyle yazıyorsunuz" dediğimde de, "Efendim öyle yazıyoruz ki okunsun" diyorlar.
Dediğim şey şu; siyasi ve sosyal hareketler bir felsefesi ruhu vardır bir de bedeni vardır. AK Parti'yi AK Parti yapan ilkeleriydi, saraylar değildi. Şimdi subay evlerinde oturan Tayyip Erdoğan ile saraylarda oturan Tayyip Erdoğan'ın halk açısında algılısı aynı mı? Dediğim şey çok açık. AK Parti'nin halkın teveccühünü kazanmasını sağlayan ilkelerinin sahibi benim, biziz. İktidar bu ilkeleri terk etti. Ben AK Parti ilkelerinin içinden çıktım. Onların hukuku için 28 Şubat'ta mücadele verdik. Şimdi de o ilkelerin içindeyim. Onlar bana yabancı değil. Çünkü Altılı Masa üzerinden benimle o kitleler arasına bir bariyer kurulmaya çalışıldı.
Bir AK Partili bana, "Hocam, Beştepe'ye sandık koysak AK Parti azınlık çıkar" demişti. Bana isimlerini saydırmayın hepiniz biliyorsunuz.
Şimdiye kadar iktidarın iki yüzlü bir şey "Hep Davutoğlu yaptı" diyerek sessiz kaldığı Suriye, iktidar tarafından siyasi ranta dönüştü. Bu sefer AK Parti kitleleri de, "Hoca doğru söylüyormuş" demeye başladı.
Taha Akyol: Size bu tür izlenimler geliyor mu?
Ahmet Davutoğlu: Çok. Ve şunu söyleyeyim benim bu verdiğim mesajlar sebebiyle AK Parti tabanında olağanüstü olumsuz mesajlar geliyor. Kim bana, "Şu sorun nasıl çözülür" dese yanıtlarım, elimden geleni yaparım.
Taha Akyol: Sayın Tayyip Erdoğan'ı düzenleyeceği bir Anayasa'ya sizden herhangi bir destek gelir mi?
Ahmet Davutoğlu: Çok net söyleyeceğim: Evet. Ben kimden geldiğine bakmam. Yargı bağımsızlığı getiriyorlarsa, mecbur kalıp Hükümet Sistemi'nden Parlamenter Sisteme dönüyorlarsa neden karşı çıkayım. Bizim meselemiz kişilerle ilgili değil.
Şu anda kaçınılması gereken şey; Türkiye, İranlıların oluşturduğu o dört Arap başkentini biz yönetiyoruz psikolojisine yol açacak hiçbir eylemde bulunmamalı.
Taha Akyol: Sayın Devlet Bahçeli, Abdullah Öcalan'ın pozitif bir cevap vereceğini bilmeden böyle bir konuşmayı yapamazdı herhalde. Akla şu geliyor; bir devlet organı acaba Öcalan'la görüştü ve böyle bir çağrı yaptı mı? Bunda devlet dediğimiz müessesenin bir rolü olduğunu düşünüyor musunuz?
Ahmet Davutoğlu: Bu yaşandığında ben grup konulmasında, "Bu açıklama doğru bir açıklamadır" dedi. Ve bugün devlet aklının devreye girmesi lazım" dedi. Ama şunda emin olmalıydık. Gerçekten stratejik bir hamle mi taktik bir hamle mi? Arada bence dağlar kadar fark var.
Bugüne baktığımızda şuna benziyor; Hangi taşı atarsanız kendi etrafında mekanik dalgalar oluşturur. Bence bir süredir bir görüşme vardı Bahçeli'nin açıklamasından önce. Ama bu ölçekte Öcalan'ın Meclis'e gelip konuşmasının planlandığını düşünmüyorum. Devletin kurumları böyle bir teklifle bir siyasetçinin önüne gitmez. Konuşulmuş olabilir birçok yerde. Bu yara böyle devam edip gidecek. Şimdi Bahçeli böyle bir açılım yapmışsa buna destek vermek lazım. Fakat şunu gördüm; Sayın Erdoğan Bahçeli'nin aldığı risk ölçeğinde bir söylem benimsemedi. O zaman bu stratejik midir. Stratejik bir kararsa arkasındayım ben. Taktik bir kararsa sonuna kadar karşısındayım.
Öcalan bir mektup göndermişti ve çözüm süreci başlamıştı. O zaman da hedef ayıydı; Silahsızlandırma. O zaman da bizim devlet katında yaptığımız 'mücadele ederiz'di. Biz nevruzda çözüm sürecini ilan ettik mayısta DEAŞ çıktı. Arkasından Mısır darbesi, Gezi Parti ve 15 Temmuz oldu. Normal bir tepkinin birileri tarafından kullanılması olarak görüyorum. Birileri Türkiye'nin iç sorunlarını çözmesini istemiyor.
Bizim yeni şeyler söylememiz, inşa etmemiz lazım. "Sen bana şunu dedin, bunu dedin" değil. Öcalan'ın bütün derdi gündemde kalmak. Bahçeli'nin çağrısı Öcalan için bir varlığını gösterme imkanı.
Nevruzda yaptığımız bizi stratejik bir hamlemizdi. DEM, millete de devlete de sahip çıkarsa, sadece bir kanadı temsil etmeyi değil de bütün Türkiye vizyonu içinde yer alma iradesi gösterirse, "Bu devlet bizim" derse bu iş yürür. Bahçeli de gelen tepkilerle yönünü değiştirmezse, çaba sarf ederse bu çaba da Erdoğan tarafından desteklenirse ben destek olurum.
Osman Öcalan'ın seçim zamanı televizyona çıkması Binali Yıldırım'a destek istenmesi taktiksel bir karardı. Türkiye'nin geleceğini bir mahkum belirleyemez.
Suriye'de HTŞ'ye şans vermek lazım. Bedel ödemiş. Peki HTŞ kim? HTŞ, DEAŞ mı? Değil. Şu anda HTŞ'nin görevinde bulunanların tamamı Suriyeli. Niye İdlib'teler. Çünkü Türkiye ve Rusya anlaştığı zaman Halep'ten İdlib'e geçti direnişçiler. Şam'dan da oraya geçti. Öncelikle Nusayrilerin herhangi bir şekilde sahipsizlik duygusuna kapılmaması lazım. On binlerce Suriyeli asker üniformalarını çıkardılar silahlarıyla birlikte, direnmediler.
Elif Çakır: Türkiye'nin bu bağlamdaki politikasını nasıl görüyorsunuz? Çok fazla sahiplenmiyor mu Suriye'deki rejimin düşmesini?
Ahmet Davutoğlu: Şu ana kadar doğru görüyorum. Tabii ki sahiplenecek. Kaç senedir Türkiye ağır ithamlara maruz kalmış. Bunun iktidar tarafından sahiplenilmesini ben doğal görüyorum. Ben bile ne kadar ağır ithamlara maruz kaldım. İnsanlar iktidara saldırmadı bana saldırdı, 'Suriye politikasının mimarı' diye. Suriye'nin bakanlıklarına bir danışman heyet gönderilmeli.
Batı'dan birisi, 'HTŞ terör örgütü'ü derse bir dur demek lazım. Afganistan'ı Taliban'a teslim eden sen değil misin Merkez Bankası'na bir kadın atadı. E şimdi kötü mü?
Elif Çakır: Emevi Camii'ni sormak istiyorum. Siz de yeniden Erdoğan'a 'Emevi Camii'ne gitmeli' diye çağrıda bulundunuz.
Ahmet Davutoğlu: Yok. Bana dediler ki, "Siz gidecek misiniz?" Ben de, "Şam'a önce Sayın Erdoğan'ın gitmesi doğru olur. Yılların intikamı almak ister gibi ilk ben gitmem. Makama saygıdan dolayıdır.
Elif Çakır: AK Parti iktidarında dinin siyasete alet edilmesi çok yoğun bir şekilde yaşanıyor. Suriye'de iç savaş çıktığı zaman da Türkiye'nin politikaları tartışıldı. Emevi Camii'nde namaz kılma mevzusu Esad'ın hemen düşeceği ile ilgili bir sözdü. Fakat Türkiye'nin Suriye politikasının tutmaması ve Esad'ın 13 yıl boyunca direnmesi Emevi Camii üzerinden tartışıldı. Ben bu yüzden bu kadar takıntı haline getirmek ve sembol haline geliyor?
Ahmet Davutoğlu: Kusura bakmayın da bu İslam'a takıntısı olanların takıntısı. Esad 13 yıldır direnmedi. Neden direnmedi, neden düşmedi? 2012'de Esad Şamda sıkışmışken Amerika ve İsrail pozisyon değiştirdi. Niye değiştirdi? Çünkü Mursi iktidara geldi Mısır'da. Ayrıca, Rusya'nın Ukrayna krizi 2013'te başladı. Rusya'nın filli hava desteği olmasa Suriye direnebilir miydi? Üçüncüsü ise İran'ın alana soktuğu Afganistan'dakiler kimse yabancı savaşçılar demedi.
Taha Akyol: 2014 yılının sonbaharı Kobani... 'Kobani düştü, düşecek" meşhur sözü. Siz az önce bu sözü bir yanlış politikanın ifadesi gibi söylediniz. O vakit sizin tavrınız neydi?
Ahmet Davutoğlu: Diyarbakır'da o zamanlarda bir konuşmam var; Kobani'deki kardeşlerime selam olsun, yalnız değiller... Mesela ben miting meydanlarında Kürtçe Kuran'ı Kerim gösterilmesine şiddetle karşıydım. Doğru değil. O bölgedeki insanlar bizim kardeşimiz. "Kobani" dediğimde PKK'yı kastetmedim. Kürt kardeşlerimizi kastettim . Biz onlara sahip çıkmazsak birileri sahip çıkar. Suriye Kürtleri Irak Kürtleri gibi değil. Bizim aramızda bir tel örgü var, dağ falan yok. Sen ilgileneceksin tabii ki.
Elif Çakır: Şimdi gelelim Çatı'ya... 'İttifak' mı demeliyiz 'Çatı' mı demeliyiz?
Ahmet Davutoğlu: İttifak olacak. İsmin içerisinde parti olmak zorunda. Salı günü muhtemelen üçümüz bir araya geliriz. Nihai isimlendirmeleri yapacağız. Biz üç genel başkan oturacağız; partinin ismi, genel başkanın ismi, grup işleyişi ile ilgili birkaç hususu belirleyeceğiz. Muhtemelen gelecek hafta ilan ederiz.
Elif Çakır: Genel Başkan kim olacak? İçeriği ne olacak?
Ahmet Davutoğlu: Bunun esas felsefesi Türkiye'de iktidar, ana muhalefet içindeki aktörleri bölerek bir başarıya götürmek istiyor. Muhalefet de Tayyip Erdoğan ve iktidar karşıtına dayalı. Böyle giderlerse seçime bu kutuplaştırma ikisi içinde konfor alanı oluşturuyor. Bizim esas niyetimiz; onları bu konfor alanından çıkaracak kadar rahatsız edecek şekilde yapıcı bir muhalefet sergilemek ve alternatifi ortaya koymak. Bu platformu da üç partiyle sınırlı görmüyoruz. Belki partiler isimlerini yaşatmak için birer, ikişeri isimlerini dışarıda bırakırlar. Meclis'in çatısı altında bu parti bir şemsiye oluşturacak. Ama her parti tüzel kişiliğini koruyacak. Bunun sebebi de başka partilerin de girişini sağlamak. Genel başkan konusu aşılamayacak bir mesela değil. Çünkü biz birbirimizi tanıyan partileriz. Milletvekili de olmayacak, üç genel başkandan biri de olmayacak. Ama herkesin saygı duyduğu bir isim olacak. Saygı duymadığın bir insanı genel başkan yapmazsın. Birliği sağlamak üzere bir genel başkan. Düşük profil saygısızlıktır.
Kutuplaşmaya karşı tek reçete bu. Türkiye'de mesele eskiden sol muhalefet boşluğuydu. Şu anda ise merkez sağ veya muhafazakar muafiyet boşluğu önemli.
Elif Çakır: Nedim Yamalı'nın istifası sizin için sürpriz oldu mu?
Ahmet Davutoğlu: Beklemiyordum. Biraz kendimle muhasebe yaptım. Demek ki en yakınımızdakilere bile siyasi ahlakı anlatamamışız. Ayrılacağını söyledi ama bir vedalaşma sayılmaz.