CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, katıldığı canlı yayında gündemi değerlendirdi. Türkiye'nin eylül ayında erken seçime gidebileceğini ifade eden Kılıçdaroğlu, "Önümüzdeki Eylül ayında seçim bekliyorum. Ekonomiyi götüremezler. 20-27 Aralık arası Türkiye'nin en büyük soygunu gerçekleşti. Dolar alanların büyük kısmı kaybetti." şeklinde konuştu.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Habertürk yayınında gündeme ilişkin açıklamalar yaptı. Türkiye'de ekonominin mevcut iktidarla düzelmeyeceğini söyleyen Kılıçdaroğlu, "Önümüzdeki Eylül ayında seçim bekliyorum. Ekonomiyi götüremezler. 20-27 Aralık arası Türkiye'nin en büyük soygunu gerçekleşti. Dolar alanların büyük kısmı kaybetti. Sağolsun Nebati Bey açıkladı kamuoyuna, biz de oradan öğrendik, 'küçük tasarruf sahipleri zarara uğradı' diye. Bir korku iklimi yaratmak son derece tehlikeli. 'Bu gitmez, sandığı koymaz?' deniyor. Niye gitmesin, niye sandığı koymasın. Demokratik yollardan gidecek.
Bu ülkede ilk kez sandığa gidecek 6 milyon 200 bin genç gönderecek. Bundan daha güzel başarı olabilir mi? Onun tuzağına düşmeden inandığımız yoldan kararlılıkla devam etmeliyiz.
O gerginlik yaratacak ama biz oraya takılmayacağız. Her türlü hakareti yapacak, yapsın sabahtan akşama, istediği kadar yapsın. Ona en büyük iyiliği ben yapıyorum. Hatalarını ben söylüyorum. Yakın çevresinden hiçbirisi buna cesaret edemiyor. Bizim MYK'da arkadaşlarımız bana söyler 'sayın genel başkanım bunu yanlış yaptık' der. Zaten bizde bunu söylememek eşyanın tabiatına aykırı. Biz gerginlik yapacak eylemin içinde olmayız." ifadelerini kullandı.
Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarından çıkan satır başları şu şekilde:
"İSTANBUL'U ALMAMIZI BİR TÜRLÜ HAZMEDEMİYORLAR"
"Sayın Bahçeli'nin söylediğini bir tarafa bırakıyorum. Eleman alımıyla bilgiler elbette devletin denetimdedir. Elbette denetlenebilir. Hiçbir zaman 'niye müfettiş gönderdiniz' diye şikayet etmedik. Bir suçlama yapıldı, suçlamanın gerekçesi havada, teröristleri alıyorlar, istihdam ediyorlar vesaire. Eğer soruşturma açacaksanız, iyi hal kağıdı verenlere açacaksınız. İBB'nin Milli İstihbarat Teşkilatı mı var? Yapılan kumpas, işin Türkçesi İstanbul'u almamızı bir türlü hazmediyorlar. Nasıl olur da İstanbul'un rantını 16 milyona Ekrem İmamoğlu'na verir? Bu rantı bir avuç insana değil İstanbullular'a verecek. Bütün belediye başkanlarımız, İçişleri Bakanlığı müfettişleri, kontrolleri, Sayıştay denetçileri denetliyorlar. Hiçbir şikayetimiz yok, istedikleri kadar denetlesinler. Ama önyargıyla gidiliyorsa. Önce bir bekle bakalım müfettişlerin raporunu. İBB soruşturma açtı, pekçok yolsuzluk dosyasını düzenledi, İçişleri Bakanlığı müsaade etmedi. Ne oldu bu yolsuzluk dosyaları? Üstü kapatıldı. Söylüyoruz, bunu ama dosya onların ellerinde. Rakamları kamuoyuyla paylaşıyoruz. Ama önümüzde bir duvar var.
Şimdi Ulaştırma Bakanlığı yapan kişi eskiden İBB'de Genel Sekreter Yardımcısıydı. İş olmuş gibi tutanak tutuyor, düzenliyor, adama para veriyorlar. İhale yok, bina da yok. İhale yapılmış gibi tutanağı tutup adama para veriyorsunuz. Bunun hesabı sorulacağına bu adamı bakan yapıyorsunuz. Belgeler var, imzası var. Getirdiniz, bakan yaptınız, ne oldu? Dokunulmazlığı oldu. Kimsenin hakkını yemek istemem. Müfettiş olmak kolay değildir. Herhangi partiye sempatisi olabilir. Müfettişin vicdan taşıması lazım. Olaylara bakacak, soru soracak, tabii ki Ekrem Bey'e değil; ilgili kişiye soracak. Olayların birilerinin beklediği noktaya ulaşacaklarını hiç sanmıyorum. Bunu AK Parti'nin içindekiler de söylüyor zaten. Ben müfettişlerin bir talimatla bu işi gidelim, soruşturma açalım, Ekrem Bey'i görevden alalım, böyle bir şey işin doğasına aykırı, mümkün değil.
"TERÖRİSTSE TUTSUNLAR MAHKEMEYE VERSİNLER"
Teröristse şimdiye kadar neredeler? Tutsunlar, mahkemeye versinler. Polis, savcı, Bakanlık, Cumhurbaşkanlığı var mı, var. Yakalarsın, götürürsün, ifadesini alır, gereğini yaparsın. Bu adamlar şu anda çalışıyor. Ya iftira atılıyorsa. Bunlardan hepsinin tazminat davası açmasını isteyeceğim. Yerel seçim öncesi Ankara'da Mansur Bey'e iftira attılar. Kazanırsa su paralarını teröristler toplayacakmış. Akla ziyan şeyler. Bunlar günlerce yazıldı, çizildi. Düşünce saçmalıkların biriktiği bir alan gibi. Her türlü iftira rahatlıkla atılabiliyor. Ben eski denetim elemanıyım. Denetimden geliyorum. Denetimin bir ahlakı vardı. Ben buna rağmen savcılara, müfettişlere güveniyorum.
Hükümet kim? Bakan kime bağlı? Kendisine. Emniyet, MİT kime bağlı? Adalet Bakanlığı kendisine bağlı. Teröristler var diye suçluyor. Beyefendi sen orada armut mu topluyorsun. Terörist üzerinden belediye başkanını suçluyor. İftira ile devlet yönetilmez, akıl, bilgi ve birikimle yönetilir. Bu adam teröristleri istihdam ediyorsa yakala kardeşim. Telefonların sürekli dinlendiklerini düşünün. Önce kendi belediyelerine baksın. Olmayan işi olmuş gibi gösterip, tutanak düzenleyip, olmayan işin parasını veren adamı getirip bakan yaptı. Bakanın 'bana iftira atıyorlar' demesi lazım. Dava bile açamıyor.
"TÜİK BAŞKANIYLA GÖRÜŞSEYDİM NEYE GÖRE SAPTIRIYORSUNUZ DİYE SORU SORACAKTIM"
TÜİK Başkanıyla görüşseydim neye göre saptıyorsunuz diye soru soracaktım. TÜİK'in internet sitesinde 'herhangi sorunla karşılaştığınızda bizi ziyaret edebilirsiniz' diyor. Ben bir sorunla karşılaştım. Bırakın ana muhalefeti, genel başkanlığı, bir milletvekili bir yere gidecek, siz kapıyı kapatıyorsunuz. Tepkiyi TBMM Başkanı'nın göstermesi lazım. Niye gösteremedi? Çünkü saraydan talimat alması lazımdı tepki gösterip, göstermemesi için. Ben oraya işçinin, emeklinin, asgari ücretlinin, milyonlarca kişinin hakkını aramak için gittim. Sonuçta asgari ücretlilere bir rakam verildi, ama emekliye ne verildi? Yüzde 25, enflasyon kaç? Emeklinin suçu ne? Emekli çalıştı, üretti, alın teri döktü, ülkenin kalkınmasına katkıda bulundu, primini üredi, 'artık senin insanca yaşamana gerek yok, sen bunla idare et' diyor. Bütün emeklilere diyorum, 'Sandığa gidip hala AK Parti'ye oy veriyorsanız o zaman memnunsunuz' diyorum.
10 milyona yakın emekli, yine benim dillendirmem sonucu iki bayram ikramiye alıyor. Bazı emekliler PTT'de kuyruğa girmişlerdi. 'Ey Kılıçdaroğlu biz rahat geçiniyoruz diye bana telgraf çekmişlerdi'. Milli Eğitim Bakanlığı'na niye gittim? Bir tweet gördüm. Dereceye girmiş birisi KPSS sınavında, sözlü de eleniyor. Bunun üzerine hemen arkadaşlarla konuştum, Milli Eğitim Bakanlığı'ndan randevu istedim. Özel kalemime söyledim. 'Bu haksızlık nedir?' diye soracaktım. 'Bir insanın elinden ekmeği alınır mı?' bunu soracaktım. Bekledik, yanıt yok. 12 saat bekledik. 15. saatin sonunda ben oraya gittim. Ben sınava girip, hakkı elinden alınan insanın hakkını savunmayacaksam niye siyaset yapıyorum o zaman. Danıştay kararlarına baktım. Daha önce benzer uygulamalar olmuş. Danıştay kararı 'hayatın olağan akışını aykırıdır' diye iptal etmiş. Bunlar tekrar alınmış ve eklenmiş. Bir kadın öğrenci şunu söyledi; 'annem öldüğü zaman babam ağlamadı, ama ben dereceye girip sözlüye girince babamın ağladığını gördüm, içime sindiremiyorum' dedi. Onun hakkını savunmayacağım da kimin hakkını savunacağım?
"İKTİDAR OLURSAK KPSS'Yİ YAPACAĞIZ SÖZLÜYÜ KALDIRACAĞIZ"
Ben Milli Eğitim Bakanlığı'nın önünde konuşacaktım. Saray 'randevu vermeyin' demiştir. Benim oraya gidişim sadece ve sadece bu olayı kamuoyuna ve daha geniş kitlelere duyurmak. Kapı açık da olsa zaten girmeyecektim. Ama onlar korkularından oraya zincir takmışlar. Ben bu meseleye dikkat çekmek için gitmiştim. Bu öğrencilere söz verdim, sizin için internet sitesi açacağım dedim. Artı onlara her türlü hukuki desteği vereceğimizi söyledim. Bütün illerde avukat arkadaşlarımız çalışıyor, bunların dilekçesini yazacağız, haklarını sonuna kadar savunacağız. Biz iktidar olursak KPSS'yi yapacağız, sözlüyü kaldıracağız. Bazı alanlarda sözlü olabilir, o zaman kamera koyacağız. Matematikte dereceye giren öğrenci şunu söyledi, 'Türkiye'de dereceye girmişim, bütün sorulara cevap verdim, teşekkür ettiler, ben de sevindim artık öğretmen olacağım diye. Sonuçlar açıklanınca gördüm ki kazanamamışım'. Sınava giriyoruz, yüzümüze bile bakmıyorlar diyorlar. O zaman biz anlıyoruz ki, bunlar bizi eleyecekler.
Haksızlık karşısında susarsak bizim siyaset yapmamızın bir anlamı kalmaz. Bu çocuklar bizim partiye oy verip vermiyor mu diye bir arayışa girmedim. Hiçbir zaman sormadım. Bizim bu haksızlıkları dile getirmemiz gerekiyordu. Beyler rahatsız oluyorlar. Erdoğan hiç konuşmuyor, 'niye Milli Eğitim Bakanlığı'nın önüne gidiyorsun' diyor. Arkadaş bir sor bakalım; ben oraya niye gidiyorum? Önce senin itiraz etmen lazım. Dereceye giriyor, daha düşük puan verip eliyorlar. Ben orada Bakanı görsem ne olur? Bir haksızlık var, giderilmesi lazım.
"BİZİM ÜLKEDE DEMOKRASİ YOK Kİ"
Zaten hepimiz sokaktayız. Kimimiz parkta, kimimiz parkta. Sokağa çıkmaktan kast ettiğim şu; bunlar şunu istiyor; biz sokağa çıkacağız, camı pencereyi kıracağız, Erdoğan bunlardan hoşlanacak, OHAL ilan edecek. Oh ne güzel istediğim kararnameyi çıkaracağım. Sokağa çıkmaktan kastımız buydu. İzin alarak miting yapıyoruz zaten. Mitingin korumasını polisler yapıyor. Sonuçta bu ülkenin güvenlik güçleri. Bizim ülkede demokrasi yok ki! İnsanlar çıkıp, bildiri okuyacaklar. Baskı, cop, her şey var. Nasıl yapacaklar? Demokrasi olsa zaten sorun olmaz. İnsanlar düşüncelerini söylerler, yürüyüş yapabilirler. Anayasa diyor zaten, silahsız ve saldırısız önceden izin almaksızın yürüyüş yapabilirsiniz. Anayasa da askıya alınmış. CHP ve kendi tabanımız adına konuşuyorum. Mersin'de şu meydanda değil burada dediler, yaptık. Meydan belediyeye ait. Bir gerginlik olmasın diye.
"GİDİCİ OLDUĞUNU GAYET İYİ BİLİYOR, ÇATIŞMA, GERGİNLİK İSTİYOR"
Gidici olduğunu gayet iyi biliyor, çatışma, gerginlik istiyor. O nedenle her türlü hakareti yapıyor. Sadece gülümsüyorum. Bütün yetkilere sahip olan birisi rakibine hakaret ediyorsa bu acizliğin görüntüsüdür. Artık gülüyorum. Kesinlikle artık ülkeyi yönetme kapasitesi bitmiştir. Gerginlik, kavga üzerinden varlığını sürdürmek istemektedir. Devletin güçlerini kullanarak bunu yapmak istemektedir. Cesareti varsa televizyonda karşıma çıkar. Cesareti yok, bilgisi yok birikimi yok. İstersen prompterı de getir. Vereceği çok hesap var. Asıl temel nokta orası. Erdoğan'a ne söyledim; mal varlığını araştırırım. Tek kelime bile etmedi. İktidardan gitmenin onun için ciddi maliyet doğuracağını biliyor. Devlet endişe ile yönetilmez.
"DOLAR GERİYE GİTMEZ GİTTİĞİ YERİ UNUTMAZ"
Başarı fiyatta istikrarı sağlamaktır. Doların şimdi, 6 ay, 1 yıl sonra kaç lira olacağını herkes bilir. Dolardaki bu oynaklık nedeniyle kimse 1 saat sonra ne olacağını bilmiyor. Sanayici ve esnafla konuştum. Dolar geriye gitmez, gittiği yeri unutmaz. Erdoğan da öyle yaptı. 18'e göre petrole zam yaptılar. Dolar düştü, benzinin fiyatı düşmedi, tam tersine arttı. Bu millete kazık atmak demektir.
"ÜLKEYE DEMOKRASİ GELMEDEN FİYATLARDA İSTİKRAR SAĞLAYAMAZSINIZ"
Olayı sadece Dolar endeksli alırsanız yanlış yaparsanız. Kesinlikle ülkeye demokrasi gelmeden fiyatlarda istikrar sağlayamazsınız. İlk işimiz demokrasiyi getirmek, üretimi, sanayiciyi destekleyeceksiniz. Teşvik politikasını katma değeri yüksek ürün üreten firmalara vereceksiniz. Güçlü bir sosyal devlet oluşturmanız lazım. Biri aç, bir toksa huzuru bulamazsınız. Devlette liyakat sistem, sürdürülebilirlik, bunların hepsi olacak. Önümüzdeki seçimlerde Cumhurbaşkanı, Millet İtitfakı'nın Cumhurbaşkanı olacak. İlk 1 hafta içinde stratejik planlama teşkilatı kuracağız. Her alanda birikimli 15-20 kişi atayacaksınız. 'Bana 15 gün içinde Türkiye'nin bütün rakamları getireceksiniz' diyeceksiniz. Bu rakamları beklerken Ekonomik ve Sosyal Konseyi toplayacaksınız. Anlatın sorunlarınızı diyeceksiniz. Hangileri nasıl çözülecek, nasıl çözülmeyecek? Sorunu yaşayanı dinleyeceksiniz ki, çözebileceksiniz.
"HAVAALANI, KÖPRÜLER; BİZ BUNLARI KAMULAŞTIRACAĞIZ"
Devlette israfa bir genelgeyle son vereceksiniz. Yeni seçilecek Cumhurbaşkanının toplumla kendisi arasındaki güven ilişkisini sağlıklı kurması için bunu söylüyorum. Toplum Erdoğan'a, Erdoğan da topluma güvenmiyor. Bazı rakamları bilmiyoruz. Mesela İstanbul Havaalanı kaça yapıldı? Yollar, köprüler kaça yapıldı? Hangi yükümlülükler var? Ne kadar ödeyeceğiz? Sözleşmeler gizli. Biz ulaşamıyoruz sözleşmelere. Bunlar bildiğimiz ihale değil. Bunlar ayrı ve özel. Bu bilgileri istiyoruz, soru önergesi veriyoruz. Köprünün maliyeti ne? Bilmiyoruz. Biz bunları kamulaştıracağız, tamamını TL'ye çevireceğiz. İntikam duygusuyla değil, gerçek maliyetleri hesaplayıp, 'al kardeşim paranı git' diyeceğiz. Bu konuda yetişmiş, Tahkim davalarına bakmış hukukçular var."
"İKTİDAR MUHALEFETE HESAP VERECEK"
"Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmek için belli bir zaman dilimine ihtiyaç var. 6 partinin genel başkan yardımcıları güçlendirilmiş parlamenter sistemden ne anladığımızı, neyi nasıl yapacağımızı bir rapora bağladılar. 23 sayfalık bir rapor. Genel başkanlar yetkili organlarıyla konuştuktan sonra kamuoyuyla paylaşacaklar. Ekonomiyi sağlıklı işleyen hukuk normu içinde değerlendiremezsiniz sağlıklı sonuç alamazsınız. Kesin Hesap Komisyonu'nun kurulmasını istiyoruz. Başkanı muhalefet olacak. Biz muhalefet partisine geçen yılın bütçesinin hesabını vereceğiz. Bakın özgüvenimize. Yolsuzluk, hırsızlık yok. Gidip muhalefet partisinin başkanına hesap vereceğiz. Bu yolsuzlukların önünü büyük ölçüde alacağız anlamına geliyor. İktidar muhalefete hesap verecek.
Hakim ve savcıların görev yapmasını istiyorsanız anayasal güvenceler, HSK'da siyasiler ağırlık taşıyorsa, bu olmaz. AYM'ye üyeler seçildi. Dikkat edilmesi gereken şu; aldığı kararların kaçı Yargıtay tarafından onandı? Yabancı dil biliyor mu? Kaç tane makalesi var? Bunların içinden seçersiniz. Şimdi biz 'bizim partili mi, öbür partili mi' diye bakıp seçiyoruz. Meclis tüzüğünü değiştirerek hakimler bu kriterlere göre seçilmelidir. Bu olduğu takdirde sağı solu değil, bilgi sahibi olup, olmadığına bakacaksınız. Sınavlarda benim adamım, onun adamı olmayacak.
Ersan Hoca'nın dediği doğru. İşçiyi oraya alan belediyeyle ilgili soruşturma o bağlamda. Normalde soruşturma bakandan onay alınır, sonra teftiş kurulu başkanından alınır. Müfettişler de görevlerini yapmak için giderler. Belediyenin o işle ilgili işlemine bakacak ve ona göre rapor yazacak. Bir adam oraya önyargılı gitmişse tüzük böyle yazmış, kanun öyle yazmış hiç bunlara bakmaz."
"SİYASİ PARTİLER YASASI DEĞİŞMELİ"
Siyasi Partiler Yasası'nın değişmesi gerektiğini söylüyoruz. Darbe sonrası çıkmış bir yasadır. Bu haliyle parlamentoda lider vesayetini egemen kılmaktadır. Milletin vekilini millet seçmelidir. Biz mecburen seçiyoruz. Varolan sistem var. Siyasi Partiler Yasası baştan sona değişmesi lazım. Cinsiyet potasının getirilmesini de savunuyoruz biz. Son kanun teklifi 50 + 50'ydi. Onu da reddettiler. Türk demokrasisinin darbe hukukundan arındırılması lazım. Liderlere belli oranda kontenjan verilmesi lazım; çünkü akademik, bilim dünyadan insanların da davet edilmesi lazım.
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, "Sayın Genel Başkan diyor ki ben Milli Eğitim Bakanı'nda randevu istedim verilmedi. Bu konuda TBMM Başkanı sahip çıkmalıydı, devreye girmeliydi girmedi çünkü Saray'dan talimat alıyor. Doğrusu ben siyasi parti temsilcileriyle, genel başkanlarıyla hiçbir zaman günlük meseleler siyasi tartışmalarla ilgili polemiğe girmedim, girmek de istemem, girmeyeceğim de bunu peşinen söylemek isterim. Fakat bu ilk değil bunun devam edeceğini de düşündüğüm için burada milletimizin doğru bilgilendirilmesi bakımından sadece bu kanıya mahsus olmak üzere bir açıklama yapmak istiyorum. TBMM Başkanıyım ve TBMM Başkanı sıfatı dışında hukukçuyum. Yıllarımı hukuka verdim.
Anayasa ve içtüzükle ilgili muhtelif dersler verdim. Bir milletvekilinin anayasa ve içtüzükle ilgili haklarının neler olduğunu bu haklarla ilgili bir sorun yaşandığında Meclis Başkanı'nın ne zaman ve nasıl müdahale edeceğini çok iyi biliyorum. Ama milletvekillerinin bütün yaptıkları işlerle ilgili olarak sonuç alamadıkları zaman Meclis Başkanı onların yanında arkasında onların her türlü taleplerini karşılayacak bir makam değildir.
TBMM Meclis Başkanlığı'nın günlük siyasi polemiklerin içerisinde bu şekilde malzeme yapılmasından rahatsızlık duyuyorum. Siyasetçilerin kendilerine göre siyasi planları olabilir. İletişim stratejileri, oyunları olabilir ama bu oyunlarda kendileri ve gönüllü olanlar oynayabilir. Bir siyasi partinin kurmuş olduğu iletişim stratejisinin oyuncusu olarak Meclis Başkanı'nı davet etmek ve gelmediği zaman da Meclis Başkanı'nı siyasi tahammülün ve hukukun sınırlarını zorlayan bir şekilde itham etmek çok yanlıştır, vahimdir.
Siyasi parti genel başkanları istedikleri gibi tartışsınlar, konuşsunlar ama kendilerini başarılı veya başarısız hissettikleri zamanlarda kamuoyunu yanıltacak açıklamalar yapmasınlar. Ben şunu ifade ediyorum zaten Sayın Genel Başkan da o sözleri söyledikten kısa bir süre sonra ben zaten Milli Eğitim Bakanı'yla görüşmeyi planlamamıştım demişti. Meclis Başkanı'ndan böyle bir siyasi çalışmanın bir yerinde yer almasını beklemek çok yanlıştır. Başka bir siyasi tartışmaya girmek istemem bulunduğum konum dolayısıyla." dedi
Kılıçdaroğlu cevap olarak, "Randevu istedim vermedi TBMM Başkanı devreye girsin bana randevu alsın böyle bir beklentim hiç olmadı. Böyle bir şey de söylemedim. Bir milletvekili olarak bir bakanlığa giderken sizin önünüze kilit vurulmuş bir kapı çıkıyorsa buna her şeyden önce TBMM Başkanlığı beyler ne yapıyorsunuz bu seçilmiş kişi siz atanmışların olduğu bir bakanlığa bir milletvekili gelebilir, sorusunu sorabilir, siz bunu nasıl yapabiliyorsunuz diye sorması gerekirdi.
Sormaz ben biliyorum Sayın Şentop bunu zaten sormayacaktır. Ama gerçek anlamda parlamentoda başkanlık yapan birisinin milletvekilinin hakkını ve hukukunu savunması gerektiğini söylüyorum yoksa telefon açsın benim yerime araya girsin randevu alsın öyle bir beklentim hiç olmadı. Aynı şekilde vatandaşlar gelebilirler, randevu almadan gelebilirler. Ben TÜİK'e gittim orada da demir kapı vardı." şeklinde konuştu.