İzmir’de düzenlenen Barış Forumu’nun sonuç bildirisi, Türkiye’de kalıcı barışın yalnızca çatışmaların sona ermesiyle değil, adaletin tesisi, toplumsal hafızayla yüzleşme ve kapsayıcı bir demokrasi anlayışıyla mümkün olabileceğini ortaya koydu.
İzmir’de 15 Mart 2025 Cumartesi günü düzenlenen Barış Forumu’nun sonuç bildirisi kamuoyuyla paylaşıldı. Türkiye’nin dört bir yanından gelen sivil toplum temsilcileri, akademisyenler, hak savunucuları ve yurttaşların katılımıyla gerçekleşen forumda, barışın mümkün ve gerekli olduğu, ancak bunun yalnızca silahların susmasıyla değil, toplumsal adaletin ve güvenin yeniden tesisiyle sağlanabileceği vurgulandı.
Bildiri, son yıllarda Türkiye'de barış arayışlarının neden sürdürülebilir olamadığını tahlil ederken, geleceğe dönük somut bir yol haritası da önerdi. Forum, yalnızca bir fikir alışverişi ortamı olmakla kalmadı; aynı zamanda toplumsal barışın yeniden inşası için kolektif bir irade beyanı niteliği taşıdı.
“BARIŞ, YALNIZCA MAĞDURLARIN DEĞİL, TÜM TOPLUMUN SORUMLULUĞUDUR”
Bildiri, barış talebinin uzun yıllardır bu topraklarda yankı bulduğunu ancak çoğu zaman yalnızca barışı savunanların sırtına yüklenen bir sorumluluk olarak görüldüğünü belirtiyor. Bu anlayışın hem adaletsiz hem de sürdürülemez olduğuna dikkat çeken metinde şu ifadeler yer alıyor:
“Barış, yalnızca hak savunucularının ya da çatışmalardan doğrudan etkilenenlerin taşıyacağı bir yük değildir. Barış, tüm toplumun ortak sorumluluğudur. Bu nedenle siyasi aktörlerden devlet kurumlarına, sivil toplumdan bireylere kadar herkesin bu sürece dâhil olması gerekir.”
TÜRKİYE’DE KESİNTİYE UĞRAYAN BARIŞ SÜREÇLERİ: KIRILMIŞ UMUTLAR, SARSILAN GÜVEN
Forumda, Türkiye’nin geçmişte başlattığı ancak kalıcılaştıramadığı barış girişimleri de değerlendirildi. Bildiride, bu süreçlerin kısa vadeli siyasi hesaplara kurban edildiği ve toplumsal güvenin her defasında daha da zedelendiği belirtildi:
“Her seferinde müzakere kapıları aralandı; ancak inşa edilmesi gereken güven duvarları örülemeden kapandı. Tutarsızlıklar, tekrar eden ihlaller ve ani kesintiler, toplumun barışa olan inancını sarstı.”
Dünyadaki diğer barış örneklerine —Güney Afrika, Kolombiya, Kuzey İrlanda— atıf yapılan metinde, kalıcı barışın ancak cesaret, sabır ve kararlılıkla yürütülen diyalog süreçleriyle mümkün olabileceği vurgulandı.
BARIŞA GİDEN YOLDA SOMUT İLKELER VE ÖNERİLER
Sonuç bildirisi, barışın soyut bir ideal değil, somut adımlarla mümkün kılınacak bir toplumsal hak olduğu düşüncesini merkeze alıyor. Bildiride şu ilkeler ön plana çıkıyor:
Barış, evrensel bir insan hakkı olarak tanımlanmalı.
Geçmişin hak ihlalleriyle yüzleşilmeli, toplumsal hafıza samimiyetle ele alınmalı.
Barış süreçleri yalnızca devlet merkezli değil, toplum merkezli kurgulanmalı. Yerel inisiyatifler güçlendirilmeli.
Kadınlar, gençler ve dışlanmış topluluklar sürecin aktif öznesi olmalı.
Toplumsal eşitsizlikler ve adaletsizliklerle yüzleşilmeden kalıcı barış mümkün değil.
“BARIŞ, DEVLETLERİN İKİ DUDAĞI ARASINDA DEĞİL, HALKLARIN ORTAK İRADESİYLE KURULUR”
Forumun belki de en çarpıcı tespiti, barışın tepeden inme kararlarla değil, halkın katılımıyla ve toplumsal güvenin yeniden inşasıyla mümkün olabileceği yönündeydi. Bildiri şu sözlerle son buluyor:
“Barış, yalnızca silahların susmasıyla değil, insanların birbirine güven duymasıyla mümkündür. Ve bu güveni yeniden kurmak için hepimize sorumluluk düşüyor. Bugün kurduğumuz diyalog, yarının daha adil ve eşitlikçi dünyasına açılan bir kapıdır. Barışı bir an olsun unutmadan, geri adım atmadan ve kimseyi geride bırakmadan mücadelemizi sürdüreceğiz.”
İzmir Barış Forumu’nun sonuç bildirisi, barışın ancak kolektif irade, siyasi cesaret ve toplumsal adaletle inşa edilebileceğini hatırlatan güçlü bir çağrı olarak kayıtlara geçti.