Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Duvar'dan Demirkaya'ya yaptığı açıklamada DEVA Partisi ile birleşme görüşmelerinde kapıların kapanmadığına dikkat çekti. Öte yandan Ahmet Davutoğlu parlamenter sisteme vurgu yaparak, "AK Parti yaşamak istiyorsa parlamenter sisteme geçmeli" dedi.
Gelecek Partisi lideri Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, çözüm sürecini, DEVA Partisi ile yapılan görüşmeleri, teröristbaşı Fethullah Gülen'in ölümü ve siyasetteki gündeme dair Duvar'dan Nergis Demirkaya'ya konuştu.
Davutoğlu parlamenter sisteme geçilmeli mi sorusuna ilişkin ise, "AK Parti yaşamak istiyor, varlığını Türk siyasetinde devam ettirmek ve tekrar toparlanmak istiyorsa parlamenter sisteme geçmeli. Şu anda bunu tartışmaz ama tartışacağı günler gelir." yanıtını verdi.
DAVUTOĞLU DUVAR'DAN NERGİS DEMİRKAYA'YA KONUŞTU, SÖYLEŞİNİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ
15 Temmuz askeri darbe girişiminde bulunmakla suçlanan Fethullah Gülen 83 yaşında öldü. Gülen’in ölümü örgütte nasıl bir sonuç yaratır, çözülme olur mu?
15 Temmuz darbe girişimi sonrası Mecliste kurulan araştırma komisyonunun sorularına en detaylı cevap veren kişiyim. Daha sonra bu cevaplardan oluşan “Tarihe Kayıtlar” diye bir kitap yazdım. Ancak 15 Temmuz komisyonunun hazırladığı rapor sümen altı edildi, kamuoyuyla paylaşılmadı.
Örgütün ne olacağı kadar önemli olan buradan ne dersler çıkaracağız sorusu. Osmanlı, Türk, hatta Selçuklu’ya kadar gideyim, devlet yapısına, din algısına en fazla zarar veren süreçlerden biri yaşandı. Dini saiklerle, iyi niyetlerle, ‘hizmet hareketi’ diye oraya giden sıradan vatandaşların dini duygularını istismar ederek bunu devlette bir güç sahibi olmak için kullanmak din algısına zarar verdi. Devletin hiyerarşisine paralel bir hiyerarşi kurduğunuz zaman devlet düzeni artık yok demektir. Dolayısıyla devletin kurumsal yapısına büyük zarar verdi.
Bunlardan ders çıkarmamız lazım. Bundan sonraki süreçlerde din algısını zayıflatacak, dine, dini kurumlara güveni zayıflatacak, devlet kurumunu, devletin hiyerarşisini bozacak her tür yapıya -seküler ya da dini- karşı tavrımızın net olması lazım.
Bu yapının en tehlikeli yanı da başka güçlerin aparatı haline gelmesi. Yurtdışında vatansız şekilde ölmesi bunun işareti. Demokratikleşme süreçleriyle 28 Şubat etkisi ortadan kalktığı halde Türkiye’ye dönmemesi meselenin ülke içindeki kısıtlamalarla ilgili olmadığını, başka gündemlerin olduğunu açık şekilde ortaya koydu. Darbe girişimine kalkışma suçuyla yargılanan birinin müttefik bir ülke tarafından iade edilmemesi de olayın bir başka vahim boyutu.
Bu, yapının uluslararası irtibatları konusunda önemli ipuçları veriyor. Örgütün bundan sonra alacağı şekil biraz da bu irtibatların nasıl seyredeceğiyle ilgili. Eski gücünü koruyacağı kanaatinde değilim. Çünkü bu robotik yapıların, kendince bir sır perdesinin arkasında saklanmış bir şahsiyet etrafında bir araya gelenlerin, o şahsiyet sonrasında birliğini beraberini koruması çok zor. Burada muhtemel geride kalan mirasın nasıl paylaşılacağı yönünde bir iç gerilim yaşanabilir.
Bahçeli’nin uzattığı el “Yeni bir çözüm süreci mi başlıyor” sorusuna neden oldu. AK Parti’den ise ‘Yeni bir çözüm süreci yok’ açıklaması geldi. Siz de o dönem hükümetteydiniz. Çözüm sürecinde hata neydi?
Çözüm sürecinde iki tane hata oldu. Açık ifade edeyim. 2013 Haziranı'nda Türkiye'de silahlı tek bir kişi kalmayacaktı. Fakat aynı dönemde bir taraftan Gezi olayları, bir tarafta Mısır darbesi, bir taraftan Suriye’de kimyasal silah kullanımı ve IŞİD tehdidinin ortaya çıkmasıyla değişen konjonktür gibi olaylar yaşanınca terör örgütü silahları bırakmak yerine şehirlere yığınak yapmaya başladı. Bu onların iyi niyetinin olmadığını gösteriyor. Bu tarafta hata ise, böyle süreçler kamu düzeni yok edilerek yürütülemez. 2014 yılında görevi devraldıktan kırk gün sonra 6-8 Ekim olayları yaşandığında ülkemizin bir kamu düzeni sorunuyla karşı karşıya kaldığını gördüm.
Çözüm süreci tecrübesinden hareketle yeni bir süreç olacaksa iki tane sütunu var. Birisi tam ve eksiksiz demokrasi. Kayyuma karşı olmaktan Kürtçenin sosyal hayatta kullanımına kadar… İnsanların kendilerini ait hissetmeleri için verdiği oyun değerli olması lazım. Kendi dilinin değerli görünmesi lazım.
İkincisi de tavizsiz kamu düzeni. Öyle illegal mahkemeler kurmak, alan hakimiyetine gitmeye çalışmak, devlet dışında yargı erkini kullanacak, vergi toplayacak bir yapı olamaz. Kamu düzeni Türklerin, Kürtlerin, Sünnilerin, Alevilerin hepsinin ortak düzeni. Bugün bu iki sütun ve birlikte olmazsa yeni bir süreç olmaz.
Bizden sonra yapılan hata ise neredeyse sorunu örgüte değil Kürtlere ve Kürtçe'ye bağlayan bir yaklaşım sergilenmesi oldu. Süleyman Soylu dönemi. Giderlerse gitsinler Kürdistan'a sözleri… Kürtlere 90'lı yıllarda kullanan dile benzer bir dile dönüştü AK Parti'nin dili.
Bugün için uzatılan bir el var ama DEM Partililer ‘bir merhabayla bu iş olmaz, somut adımlar atılmalı’ diyor. Sizce nasıl bir adım atılırsa samimiyet testinden geçerler? Yeni bir çözüm sürecinin koşulları var mı?
Bütün süreçlerin en asli, en önemli, en kritik boyutu psikolojik boyuttur. Uygulamalar ayrı. Psikolojik boyutta tutarlılık görmek ister insanlar. Bir de sonrasında ne yapmak istiyor bunlar diye bakarlar. Şimdilik durumu idare edelim, anayasa tartışmalarından sonra böyle bir tartışmayla ekonomiyi, çeteleşmeleri unutturalım gibi taktikler varsa buradan bir hayır çıkmaz. Stratejik bir adım ise şöyle bakarız: Dünya değişiyor. Biz bu değişen ve gittikçe daha fazla risk üreten uluslararası iklimde Türkiye’ye çekidüzen vermek lazım. Nasıl çekidüzen verilir. Orada en kritik kavram, aidiyet bilincinin güçlendirilmesi. Bu ‘Kürtlerin, Türklerin, Sünnilerin, Alevilerin aynı anda ‘bu devlet benim devletim’ diyebilmesiyle güçlenir. Bugün bunun söylenmesine ne engelse o engeli kaldırırsın. Kürtçe bir levhadan rahatsız olmaya başlamışsan Kürtlerin bu aidiyet kurmalarını imkansızlaştırırsın. Alevilerin Cemevine gitmesinden rahatsız olursan Alevilerin bu devleti sahiplenmesini isteyemezsin. Kürtçe de bizim dilimiz. Yabancı dil denmez. Bu toprakların dili.
Koşulları beklersek devlet adamı iş yapamaz. Devlet adamı koşulları değiştirir. Sayın Erdoğan'ın bu konuda umut uyandırması, koşulların hiç uygun olmadığı dönemlerde bile gereken adımları atmasıydı. Kimsenin ne diyeceğine bakmaksızın yapması gereken o.
Cumhurbaşkanı da DEM’e uzatılan el tartışmasıyla ilgili Bahçeli reddetse de yeni anayasa çalışmalarına işaret etti. Muhalefette de yumuşayan iklim yeni anayasa umuduna bağlanıyor. Siz durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İkisini ben ayrı değerlendiriyorum. AİHM kararlarını yok sayarsanız, yeni anayasa getirseniz ne yapacaksınız. Bazı AİHM kararları doğrudan bu sorunlarla ilgili. Bunları tedavi mi edeceğiz, yoksa hastalıkları derinleştirecek miyiz? Cumhur İttifakı bu hastalıkları derinleştirerek iktidarını korumaya çalıştı. Tedavi edeceksek bu konuda cesur adımlar atmak lazım. Bunu görürsek destek veririz.
Yeni anayasada birbirimizi aldatmayalım. Anayasa toplum sözleşmesi, hukuki referans ve devlet kurumlarının birbirleriyle ilişkisini tanımlar, denge kontrol mekanizmaları kurar. Numan Bey'le konuştuk. Net bir soru sordum. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi bu tartışmanın içinde olacak mı? Olmayacak dedi. Şu anda anayasanın kritik konusu, ilk dört madde de değil, insan haklarıyla ilgili konular da değil. Anayasanın kritik sorusu, cumhurbaşkanı hükümet sistemi devam edecek mi, etmeyecek mi? Bizim anayasaya bakışımız çok net. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini de içine alan kapsamlı bir anayasa değişikliğini tartışmaya da, destek vermeye de hazırız. Ama kamuoyunda gündem değiştirmeye odaklı ya da ilk dört madde etrafında ideolojik kutuplaşmalar yaratmaya odaklı yeni anayasa tartışmalarını faydalı bulmuyoruz.
'AK PARTİ YAŞAMAK İSTİYORSA PARLAMENTER SİSTEME GEÇMELİ'
Parlamenter sisteme geçiş olasılığı görüyor musunuz?
AK Parti yaşamak istiyor, varlığını Türk siyasetinde devam ettirmek ve tekrar toparlanmak istiyorsa parlamenter sisteme geçmeli. Şu anda bunu tartışmaz ama tartışacağı günler gelir.
'DEVA İLE BİRLEŞME: KAPILAR KAPANMIŞ DEĞİL'
DEVA ile birleşme olasılığı rafa kalktı mı?
Türk siyasetinde iki tehlike görüyorum, bir kutuplaşma, iki atomizasyon. Aynı eksen üzerinde çok sayıda parti var ve bir araya gelemiyorsa bu sıkıntıdır, kutuplaşmaya yardım eder. Vatandaşlar burada bir alternatif oluşturulamıyorsa eski partimde devam edeyim der. En başından bu yana her türlü uzlaşıyı gösterdik. Her şey benim olsun, genel başkan da bizden olsun, partinin ismi de bizim olsun derseniz ilerleme kaydetmek zor olur. Şu anda kapılar kapanmış değil. Sadece DEVA ile ilgili değil. Saadet Partisi, Yeniden Refah Partisi ile de görüşüyoruz. Bu dağınıklığı gidermek ve milliyetçi-muhafazakar diyeceğimiz, gerçek anlamda temiz siyaseti savunan bir alternatif oluşturmamız lazım. Ama bu konuda herkesin fedakarlık yapması gerek. Fedakarlığı bir taraftan bekleyip sonra da o tarafı suçlamak doğru değil.
Cumhurbaşkanı adaylığınızın ilanını şart koştuğunuz için sürecin tıkandığı iddia ediliyor. Ne diyorsunuz?
Ülke menfaati için, AK Parti parçalanmasın, dağılmasın diye elinde olan başbakanlığı bırakmış birisinin muhayyel bir Cumhurbaşkanlığı üzerinden engel olduğunu kimse düşünmemeli. Ama iki parti birleşecekse -mesele kişilerin bir araya gelmesinden çok bu partinin tabanlarının kurumlarının birleşmesiyse- hem genel başkan bizden olsun hem de birleşme bizim partide olsun dediğiniz zaman, engelleyen şey odur. Ben alternatif çözüm yolu gösterdim, kamuoyuna ilan ettim. Bizim tekliflerimiz her zaman masada. DEVA şimdi bir grup kuralım diyor. Bizim bir grubumuz var. Saadet Partisi'yle bir mutabakata varmadan başka bir grup görüşmesi yapmayız kimseyle.