Vuku bulan deprem felaketi nedeniyle bu yılki Ramazan’ı buruk geçirdik. Elbette teselli olsun diye söylediğimiz “takdir-i ilâhî”, “Allah’tan geldi” gibi sözler, uzun vadede toplumda yanlış bir tevekkülü anlayışını, tedbirsizliği ve sonuçta kötü iş yapmayı kültür haline getirdi, getiriyor. Keşke bu Ramazan, yanlışlarımızın farkına varmamıza ve tövbe-i nasûh ile tövbe edip, bundan sonrasında –birçok ülkenin yaptığı gibi- işlerimizi kaliteli ve dürüst yapmamıza vesile olsa!
MUSTAFA ÇAĞRICI
Maalesef vuku bulan deprem felaketinde, millet ve devlet olarak büyük ölçüde kendi ihmallerimiz, yüzlerce yıldır bir türlü kurtulamadığımız işlerimizi kötü yapma alışkanlığımız yüzünden binlerce insanımız öldü ve ağır maddi kayıplarımız oldu. Bu sebeple bu yılki Ramazan’ı buruk geçirdik. Elbette iyi niyetle, teselli olsun diye söylediğimiz “takdir-i ilâhî”, “Allah’tan geldi” gibi sözler, uzun vadede toplumda yanlış bir tevekkülü anlayışını, tedbirsizliği ve sonuçta kötü iş yapmayı kültür haline getirdi, getiriyor.
Keşke bu Ramazan, yanlışlarımızın farkına varmamıza ve tövbe-i nasûh ile tövbe edip, bundan sonrasında –birçok ülkenin yaptığı gibi- işlerimizi kaliteli ve dürüst yapmamıza vesile olsa!
Bu acılarımızın yanında, ‘doymak bilmeyen nefisler’, bencillik ve çıkarcılık gibi ilkel tutkular yüzünden büyük dramların yaşandığı bir dünyada insanlığa örnek olacak güzellikleri de yaşadık, yaşattık bu Ramazan’da. Rabbimizin buyruklarına, Efendimiz Muhammed Mustafa’nın yoluna uyarak elimizden geldiğince ibadetlerimizi yerine getirmeye; zekât, fitre gibi hayır hasenatımızla insanları mutlu etmeye çalıştık; özellikle depremzedelerin sıkıntılarını hafifletmeye gayret ettik.
***
Dinimizin, dinî kurumlarımızın ve değerlerimizin dışarıdan örselemediği bir Ramazan geçirdik. Daha iyisinin olmasını isteyen iyi niyetli eleştirileri de olgunlukla karşılamalı, alınganlık göstermek yerine eleştirilerin haklılığına odaklanmalıyız. Bir Diyanet ve İlâhiyat mensubu olarak, bu inceliği göstermemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu olgunlukla din hizmeti veren herkese, ayrıca iyi niyetli görüş ve eleştirileriyle din hizmetlerinin kalitesine katkı sağlayanlara şükranlarımı sunuyorum.
Tüm insanlık gibi İslam ümmeti de tarih boyunca din kimlikli kişi ve kurumların siyasallaşmasından çok çekti. Bu konudaki birkaç yanlış örnek bile dine ve dindar camiaya kötülük getiriyor. Biz, Hıristiyanların camide ayin yapmalarına bile izin vermiş bir Peygamber’in ümmetiyiz. Camiye gelen müminlerin siyasal tercihlerine saygısızlık anlamına gelecek bir tek kelime bile edemeyiz. O nedenle bu yöndeki eleştirileri de anlayışla karşılamalıyız. Cemaatin vaizin veya imamın söylediği her sözden siyasal bir mana çıkarması da haksızlıktır.
Ne yazık ki bazı İslâm toplumları bu Ramazan’ı da ölümlerle, acılarla geçirdi. Özellikle İsrail devleti ve fanatik Yahudilerin Filistin halkına ve Mescid-i Aksa’ya saldırıları bu Ramazanda da sürdü. Halbuki Ignaz Goldziher, Bernard Lewis gibi dünyaca meşhur birçok Yahudi asıllı oryantalistler, tarihçiler kabul ederler ki, Yahudiler en huzurlu dönemlerini Müslümanların yönetiminde yaşamışlar, en büyük acıları da –sonuncusu Nazilerden olmak üzere- Hıristiyanlardan çekmişlerdir. Buna rağmen şimdi kendileri Müslümanlara acılar yaşatıyorlar.
Tabii ki, bugünkü durumun en temel sebebi de Müslüman dünyanın topyekûn geri kalmışlığıdır.
Gelinen noktada İsrail işgali ve zulmüne karşı Müslüman bireyler, gruplar ve yöneticilerin sergiledikleri mücadele yönteminin rasyonel olmadığı görüldü. Bu uzun bir konu… Şu kadarını söyleyeyim ki, bu sorun Filistinliler ve Müslümanlar tarafından dünyaya bir insanlık sorunu olarak sunulmaktan çok, büyük ölçüde dinî ve milli bir mesele olarak sunuldu. Bu da farklı din ve milletten olan dünyaca etkili insanların ve kurumların, kendilerini dışarıda hissetmelerine yol açtı ve Filistinlileri giderek yalnız bıraktı; onların mücadele alanını daraltırken İsrail’in alanını genişletti; sonuçta Araplar arasında bile çözülmeler başladı.
***
Yarın bayram. Klasik bir laf ama yine de söylemeliyim ki, bayramlar kardeşliğin, birlik ve beraberliğin sembolleridir. Bu ülkenin evlatları olarak hepimiz yüce Kur’an’ın, ‘ateş çukuru’ diye nitelediği tefrikadan, ayrılık gayrılıktan kendimizi ve çocuklarımızı korumalıyız; Peygamberimizin, “Ey Allah’ın kulları, kardeş olunuz!” şeklindeki kutsal davetinden şaşmamalıyız. Din insan içindir; dini yaşatmaya uğraşırken insana ve insanlığa kıymayalım.