DEVA Partisi lideri Ali Babacan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tehdit dili kullandığını savunarak, "Sayın Erdoğan, hiç boşuna tehditle şantajla kendinizi yormayın. Vatandaş bu şantaj siyasetini gayet iyi biliyor. Vatandaş, bu sesten, bu tehditlerden korkmuyor" dedi.
Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi, bugün Bilkent Otel’de belediye başkan adaylarının tanıtım toplantısını gerçekleştirdi. DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, toplantıda yaptığı konuşmasında, mevcut ekonomik kriz nedeniyle vatandaşın darboğazda olduğunu vurgulayarak iktidarı eleştirdi.
'PARAMIZIN KIYMETİ OLSUN DİYE ÇOK ÇALIŞMIŞTIK'
Babacan, toplantıda şunları söyledi:
“Arkadaşlar, size eski bir dosttan haber getirdim. Hepiniz tanıyorsunuz onu. Bir zamanlar değerli idi; Şimdi kimse yüzüne bakmıyor. O vefalıydı, herkesin yanındaydı; şimdi kimse onun yanında değil. Hatta ‘Düşenin dostu olmaz’ derler ya düştüğü zaman artık yerden kaldırmıyorlar bile. Evet, hepiniz onu çok iyi tanıyorsunuz. Eski dostumuz 1 lira. Hatırlayın: Bundan tam 20 sene önce, paradan 6 sıfırı atan kanunu çıkartmıştık. Elimde bu parayla okul okul, sokak sokak gezip vatandaşlarımıza yeni liramızı tanıtmıştım. Televizyonlarda görürüz ya; biri yaşlanır, haberini yaparlar: 'Arkadaşları, dostları vefasız çıktılar' derler. Biz vefasız çıkmadık. Bakın, yanındayız. Bakın işte elimde. Neden biliyor musunuz? Çünkü, 1 lirayla neler yapılabileceğini gördük. Çünkü, bu parayla alınabilecekleri biliyoruz arkadaşlar.
Çok şükür biz, paramızın kıymeti olsun diye çok çalıştık. Ülkemiz için bir hedefimiz vardı… Vatandaşlarımız için bir hayalimiz vardı… Gerçekleştirmek için çok çalıştık. Fert fert, birey birey zenginleştik. 2002’den 2013’e kadar milli gelirimiz tam 3,5 kat arttı arkadaşlar. Her birimiz en az üç kat zenginleştik. Ülkemizde mutlak yoksulluk diye bir şey kalmadı; sıfırladık. Tüm dünyanın cazibe merkezi olduk. Paradan 6 sıfırı atmaya karar verdiğimiz tarihte, 1 TL’ye neler alınıyordu şimdi sizlere söyleyeceğim. 2004 yılında bu parayla, 8 adet yumurta alabiliyordunuz. Şimdi, bir tane bile alamıyoruz. 1 liraya, yarım litre süt, alabiliyordunuz. Şimdi en az 20 lira. 1 kilo elma, 1 liraydı. 1 paket makarna, 1 liraydı. 750 gram yoğurt, 1 liraydı. Öyle bir paraydı ki 1 lira, 2 tanesini yan yana getirdiğinizde bir litreden fazla benzin alabiliyordunuz. 3 tanesini yan yana getirdiğinizde, bir kilo tavuk alabiliyordunuz. Şimdi, 100 tanesiyle bir kilo tavuk alamıyorsunuz. Bakın o senelerde iki buçuk tanesiyle dışarıda karın doyurulabiliyordu. Şimdi markete bir lirayla girseniz ciklet bile alamazsınız. Sokakta bir ihtiyaç sahibine verseniz, ‘Benimle dalga mı geçiyorsun’ der, yüzünüze bakmaz. Ekonomimizi, paramızı getirdikleri yer bu. Akıl dışı, bilim dışı uygulamalarla, hukuk tanımazlıklarıyla memleketi getirdikleri yer bu. 20 yıl sonra, dolar olmuş 31 lira. Mazot, 45 lira. Enflasyon yüzde 100’ün üzerinde. 20 yıl sonra 1 lira ortalarda yok.
'MEDYANIN ÜZERİNDEKİ BASKI ÇOK FAZLA'
Ama bu iktidar, kendisine emanet edilen her hakka ihanet ediyor. İktidara güvenliğimizi emanet ettik; sokakları çatışma alanına çevirdiler. Barınmayı emanet ettik; ev fiyatları, kiralar uçtu gitti, herkesi mahkemelik ettiler. Ekonomiyi bari düzelt, çocuklar aç kalıyor dedik; ilkokul öğrencileri bile öğün atlamayı öğrettiler. Uzun lafın kısası arkadaşlar; bu iktidar en temel görevini, vatandaş için var olma görevini yerine getirmiyor. İktidar, devlet-vatandaş akdinin gereğini yerine getirmiyor, anlaşmaya uymuyor.
Medyanın üzerindeki baskı hiç olmadığı kadar fazla. Ana haberlerde her şeyi söyleyemiyorlar. Birçok kanalda başka bir siyasi partinin adını anmak bile yasak. Fakat arkadaşlar, bunca karmaşanın içinde, gazetecilere büyük bir iyilik de yaptı bu iktidar. Nasıl bir iyilik mi? Söyleyeyim: Haberi gazetecilerin ayağına getirdiler. Ana haberler, haber bulmakta hiç zorlanmıyorlar. Ofisleri nerede olursa olsun, nerede çalışıyor olurlarsa olsunlar; kamerayı pencereden dışarı çıkardılar mı işte haber orada. Kamerayı sokağa çevirin, biri ötekine silah doğrultmuş. Kamerayı trafiğe çevirin, biri ötekini tehdit ediyor. Kamerayı bir dükkâna çevirin, biri ötekinden haraç kesiyor. Her tarafta bir manşet, her tarafta bir haber.
'SİYASETİ KİRLİ ŞİDDET KÜLTÜRÜNDEN ARINDIRMALIYIZ'
Çünkü şiddetten beslenenler var, öfkeden, nefretten beslenenler var. ‘Öfke bir hitabet sanatıdır’ diyen bir Cumhurbaşkanı var bu ülkede. Siyasi iradenin en tepesindekiler tarafından kol kanat gerilen çeteler var bu ülkede. Mafya liderleriyle poz vermekten gurur duyan iktidar ortakları var bu ülkede. Esnafı tehdit eden, işletmelere çöken ve birileri tarafından korunan kollanan takım elbiseli adamlar var bu ülkede. İşte biz önce, siyaseti bu kirli şiddet kültüründen arındırmalıyız. Biz, bu kavgacı, ötekileştiren, nefret tohumları ekmek dışında bir şey bilmeyen, çözüm üretmeyen muhalefetin de tam karşısındayız. İşte o yüzden arkadaşlar Meclis’te, sokakta, siyasi parti toplantılarında, çarşıda pazarda şiddetin, ayrımcılığın, öfkenin tamamını yok etmek üzere biz buradayız. Sokaklarımız güvenli olacak. Hayatlarımız güvenli olacak. Haksızlığın her türünü al aşağı edeceğiz.
'HİÇ BOŞUNA TEHDİTLE KENDİNİZİ YORMAYIN ERDOĞAN'
Ülkenin cumhurbaşkanı, yerel seçim çalışmalarına başladı, il il dolaşıyor. Yanlış anlamayın bizim yaptığımız gibi halkın sorunlarını dinlemek için dolaşmıyor. Bir esnafın kapısını çalmışlığı, bir manava girmişliği yok. Emekliyle sohbet etmişliği, bir kahvede çay içmişliği yok. Yaptığı, yapacağı hizmetleri anlatmak için de dolaşmıyor. İl il, ilçe ilçe, halkı tehdit etmek için dolaşıyor. Kürsüye çıkıyor, ‘Biz yoksak, hizmet yok’ diyor. ‘Biz yoksak, doğal gazı göremezsiniz’ diyor. ‘İktidar benim. Belediye benden olmazsa, şehrinize hizmet beklemeyin’ diyor. Aba altından sopa göstermek diye bir tabir vardır. Erdoğan artık sopayı aba altından göstermiyor. Elinde sallaya sallaya sopayı gösteriyor. Gittiği her yerde insanlara hep bir ağızdan tekrarlattırdığı, ‘tek millet’ dediği anlaşılan o ki, sadece kendisine oy verenlerden ibaret. Yeni ortaklarının diline hemen uyum sağladı, tehdide şantaja alıştı. Buradan kendisine sesleniyorum: Sayın Erdoğan, hiç boşuna tehditle şantajla kendinizi yormayın. Vatandaşımız antrenmanlı. Yıllar öncesinden tanıyor, biliyor bu dili. 90’ların karanlığından biliyor. Küçük ortağınızdan biliyor. Küçük ortağınızın kol kanat gerdiklerinden biliyor bu tehditleri, şantajları. Sayın Erdoğan, siz hiç boşuna yorulmayın. Vatandaş bu şantaj siyasetini gayet iyi biliyor. Vatandaş bu sesten, bu tehditlerden korkmuyor.
'YEREL SEÇİM DENİNCE HERKESİN AKLINA RANT GELİYOR'
Yerel seçimler denince, herkesin aklına tek bir şey geliyor: Haksız rant. İdeolojik zıtlıklar, siyasi görüş ayrılıkları fark etmiyor. Çoğu muhalefetin de zihnine yerleşmiş, habis bir zihniyet bu. İktidarıyla muhalefetiyle, yerel seçimlerdeki matematikleri şöyle: Onlar için belediyecilik eşittir komisyonla plaza dikilecek boş arsalar. Onlar için belediyecilik, eşittir-eşe dosta dağıtılacak ruhsatlar. Onlar için belediyecilik, eşittir partililere verilecek ihaleler, makamlara atanacak partililer, istifade edecek meclis üyeleri. Görüyoruz İstanbul’da bir kişi aday olmuyor, Ankara’dan sesler yükseliyor. Kırk yıllık partililer, bu uğurda partilerinden uzaklaşıyor; ‘Şuraya neden bu aday gösterilmedi’ tartışmaları var. Bozuk yollardan, kaldırımlardan bahseden yok. ‘Şuradaki kişi, bilmem kimin adamı, ben onu istemem’ tartışmaları var. Sahipsiz sokak hayvanlarından bahseden yok. ‘O ilçeye bizim şu arkadaş atanacaktı’ var, gelmeyen otobüslerden, kalabalık toplu taşıma araçlarından bahseden yok. İktidarıyla, muhalefetiyle yerel seçimlerdeki hesaplarda halk yok, millet yok, hizmet yok. İşte o yüzden biz buradayız arkadaşlar. Biz buradayız, DEVA Partisi burada. Hiçbir tehditten, şantajdan korkmadan buradayız. Dimdik, alnımız ak bir şekilde buradayız. Seçimleri kazandığımız her yerde, DEVA belediyeleriyle demokrasi nasıl yerelden yükselir, tüm ülkeye göstereceğiz. Ve inşallah, DEVA belediyeleriyle bu ülkenin o sınırlı kaynakları, nasıl yerinde ve isabetli harcanır, isabetli harcandığında bir şehir nasıl ayağa kalkar göstereceğiz. Göstereceğiz ki, genel seçimlerden sonra bu ülkeyi nasıl ayağa kaldıracağımızı tüm millet duysun, görsün, şahit olsun.”