İktidarın ABD Başkanı Biden'ın 24 Nisan kararı ile ilgili hiçbir tepki göstermediğini belirten Davutoğlu "ABD Başkanı'nın yaptığı açıklama, dünyada bir işaret fişeği gibi algılanır. Domino etkisi gibi, artık meşrulaşmış olur. Hele de tepki verilmemişse, ki vermediler. Nota bile verilmedi, büyükelçi çekilmedi" dedi ve ekledi: Erdoğan için tek bir şey var; tekrar oturup Biden ile bir çay içmek. Bu görüntüyü vermek için uğraşıyor. Benim içime sinmeyen şey bu.
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, KARAR TV'de Taha Akyol ve Elif Çakır'ın sorularını cevapladı.
ÇEK-SENET TARTIŞMALARI
Çek-senet ödemelerinin ertelenmesi kararını eleştiren Davutoğlu "Bugün yaşanan iki olay; devlet yönetimi itibarıyla nasıl bir facia ile karşı karşıya kaldığımızı gösterdi. Birincisi, çek-senet mevzusu diğeri aşı konusu.
Şu anda herhangi bir küçük esnafa gitseniz, esnafın bildiği bir konudur. Türkiye'de işlemlerin çoğu çek-senet üzerinden yürütülür. Bu karşılıklı güven esasına dayalıdır. Bugün devleti yönetenlere baktığımızda başta Cumhurbaşkanı olmak üzere Ticaret Bakanı, milletvekilleri, bu tasarıyı oylayanlar hayatlarında bir gün dahi tezgahtarlık yapsalardı... Bilecekleri konuyu şu anda bilmiyorlar. Burada bir cehalet var" diye konuştu.
Davutoğlu, şöyle devam etti: "Ben içkin akla inanırım. Geleneklerde bir içkin akıl vardır. Kimin olduğuna atıfta bulunmaksızın, anonim bir kültür oluşur. Bu anonim kültür yanlışları engeller, doğruları teşvik eder. Türkiye'deki bütün içkin akıl yok edildi. Bu tek bir akla itaat için yapıldı. İşte hukukta bunun yansıması bu. Bu kararnamelerle iki yolla yanlış yapılabilir: Birincisi, istismar etmek için. İkincisi, samimi bir şekilde bir kararname çıkarıyorsunuz sonra bunun yanlışlığını fark ediyorsunuz. Bu da cehalettir."
"KENDİSİNE SAYGISI OLAN BUGÜN İSTİFA EDERDİ"
Aşı krizi hakkında konuşan Davutoğlu, şunları kaydetti: "Ortada iki tane açıklama var: Çarşamba günü Bilim Kurulu toplandı, Sayın Fahrettin Koca da çıktı dedi ki, 'Önümüzdeki iki ay aşı tedarikinde sıkışabiliriz ama ilerde rahatlayacağız.' Bu sadece Fahrettin Koca'nın görüşü değil. Bilim Kurulu da bunu diyor. Bugün Cumhurbaşkanı cuma namazından çıkarken bir açıklama yaptı, 'Merak etmeyin aşı tedarikinde sorun yok, aşı var' dedi. Olay şu: Eğer Fahrettin Koca doğruyu söylüyor ve Cumhurbaşkanı kendi Bakanı'nı tekzip edip, halk önünde küçük düşürüyorsa Fahrettin Koca'nın kendisine saygısı varsa istifa eder. Kendisine saygısı olan biri bugün istifa ederdi.
Çok açık herkesin bildiği bir gerçek var: Sinovac ve Sputnik etkin aşılar değil. Brezilya'da Sputnik, testleri geçemedi. Çin Sinovac aşısını yeterli görmediği için, Almanya'dan Biontech aşı siparişi verdi. Çin, Biontech aşısına sipariş verirken bizimkiler Sinovac'a tek yönlü bağımlı oldular. Dünya trend olarak normalleşme yönünde bir yere giderken, Türkiye aksi bir istikamette Hindistan, Brezilya ile birlikte..."
"HALKTAN KOPMUŞ OTOKRASİ YÖNETİMİ VAR"
Tam kapanma kararının doğru olduğunu vurgulayan Davutoğlu, alınan kararların eksik olduğunu söyledi ve ekledi: Kapanma kararı doğru fakat kapanma kararı alırken bazı tedbirlerin alınması gerekiyordu. Alınması gereken tedbirleri yayınladık: Birincisi, esnafın bütün faturalarını ve kiralarını ödeyin, ikincisi çiftçiler hasat dönemine destek verin, üçüncüsü Kısa Çalışma Ödeneği'ni derhal çıkarın, dördüncüsü, sosyal yardıma muhtaç her haneye asgari ücretin altına düşmeyecek yardım yapın. Bunlarla birlikte kapanma kararı aldığınızda devlet olursunuz. Ama bunlar olmadan kapanma kararı alırsanız, halktan kopmuş bir otokrasi yönetimi var demektir" ifadelerini kullandı.
Davutoğlu, şöyle devam etti: "Kapanma kararı demek otoyollardan, tünellerden, köprülerden geçilmeyecek demek. O zaman diyeceksin ki 'Bu kapanma döneminde hazine garantileri de ödenmeyecek.' 18 günde bu şirketlere ödenecek para 1,5 milyar Türk Lirası. Onları ödemekten feragat etmiyorsun. Çünkü orada senin yandaşın, yaşatılması gereken ve ülkenin menfaatinden daha fazla menfaat sahibi olan bir kesim var. Öbür tarafta fakir fukaraya, ihtiyaç sahibine destek vermekte cimri davranıyorsun. Bu devlet ahlakıyla bağlaşmaz."
KARAR TV'de Taha Akyol ile Elif Çakır'ın sorularını cevaplayan Gelecek Partisi lideri Davutoğlu "Açık söyleyeyim; yurt dışında bile eski Başbakan olarak, dostluğumun olduğu yerlerde bile insanlar benimle görüşmekten imtina ediyor. Tayyip Erdoğan korkusu nedeniyle görüşmüyorlar" diye konuştu.
"ERDOĞAN İNSANLARI DİNDEN SOĞUTTU"
Erdoğan'ın dine zarar verdiğini iddia eden Davutoğlu, şunları dile getirdi: "Artık sizin haklarınızı kendisi bagajlarla siyaset yapmak zorunda olan bir iktidar koruyamaz. Sizin haklarınızı ancak biz koruruz. Hiç tereddüt etmeyin, 28 Şubat'a bir daha Türkiye'yi kimse geri getiremez. Bunun garantisi Erdoğan değil. 28 Şubat ideolojisi tekrar hortladıysa, 28 Şubat'ın ideologlarını sistemde paye veren Erdoğan'dır. Yaptığı hatalarla insanları dinden maneviyattan soğutan Erdoğan'dır."
"Ay sonuna kadar bütün ilçe başkanlarıyla tek tek görüşmüş olacağım. Hepsinin ortak kanaati şu; iktidar partiler müthiş bir oy kaybı içindeler. İki; olağanüstü bir baskı var" diyen Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Bu millete borcumuz var ve bu borcumuzu ödeyeceğiz. Milletin korkularını tırmandırarak siyaset yapanlara engel olacağız. Türkiye'nin her kesimine özgürlük, adalet, onur, rızık getireceğiz. Ama AK Parti'den kopuş nereye sorusu açısından söylüyorum; büyük dalgalanmayı kim yönetirse Türkiye'de iktidara o gelir. O büyük dalgayı biz yöneteceğiz. Gelecek Partisi olarak iddiamız odur. Neden doğru argümanlarımızı evrensel bir dil ile dünyaya anlatamıyoruz? Ve neden problemin yumağının içine sıkışıp kalıyoruz da bir çıkış yolu gösteremiyoruz? "
"YILLARCA YÜZÜNCÜ YILA YIĞINAK YAPTILAR"
2015 tarihinin kritik bir tarih olduğunu ifade eden Davutoğlu, şunları kaydetti: "Türkiye için 2015 yılı en tehlikeli tarihti. O zaman ben Başbakan'dım. 2005 yılından itibaren Türk arşivlerini dünyaya açmak, Ermenilerle her türlü görüşmelere hazır olduğumuz tarzında hazırlık yaptık. Bu yaptığımız hazırlık esas itibariyle 2015'i kurtarmak içindi. Çünkü hepimiz görüyorduk ki 2015'te bir fırtına geliyordu. Ermeniler de yıllarca yığınaklarını yüzüncü yıla yaptılar.
Peki, şu soru dönemin başbakanı olarak hakkım değil mi? Neden bunlar 2015'te yaapılmadı da 2021'de yapabildiler? Niye 2015'te Türkiye bunu engelleyebildi de şimdi neden engelleyemedi? O zaman bile Erdoğan 'One Minute' dediğinde bir caydırıcılığı vardı. Erdoğan ne diyecek diye herkes bakardı. Arkasında mobilize olmuş, onun söylediklerine inanmış bir kitle vardı."
"ERDOĞAN'IN TEK DERDİ BIDEN'LA ÇAY İÇMEK"
Hükümetin Biden'a yönelik tavrını da sert sözlerle eleştiren Davutoğlu, şu ifadeleri kullandı:
"Biden'ın yaptığı şey şudur: Telefonda Tayyip Erdoğan'ı bekleterek cezalandırmak. Ve bilinçli bir şekilde telefonu 23 Nisan'da açtı. 'Ben seni ancak bunun için ararım' dedi. Telefonda söylendi. Erdoğan'ın o andan itibaren en önemli meselesi Biden'la şahsi ilişki kurabilmek oldu. Elindeki ikinci kart ise F 35, en stratejik proje. 'Sayın Başkan, iki müttefik lider olarak görüşmemiz burada bitmiştir' diyerek telefonu kapatacaktı.
O zaman Amerikan sistemi şunu düşünmeye başlardı: Acaba Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ne demek istedi? Yarın söylersek bedeli ne olur? Ama onlar da çok iyi biliyorlardı ki, Sayın Erdoğan için tek bir şey var: Tekrar Biden ile oturup çay içmek. Sayın Erdoğan, bu görüntüyü vermek için uğraşıyor. İçimden isyan duyguları getirten bu. Bir kez beraber görüntü verebilmek için Türkiye'nin 60 yıllık mücadelesi yerle bir edildi.
Zayıf ülkede zayıf yer bırakmayacaksınız. Ekonomiyi onun için vuruyorlar. Bazen kişisel şeyleri onun için öne çıkarıyorlar. Çünkü dokunduklarında nereden ses çıkacağını artık biliyorlar. Türkiye'ye yeni yönetim lazım. Kim nereden dokunursa dokunsun ses çıkmayacak bir yönetim lazım. O zaman gerçek, yerli ve milli yönetim kurulur."
128 MİLYAR DOLAR TARTIŞMALARI
128 milyar dolar tartışmaları hakkında da konuşan Davutoğlu, şunları kaydetti:
"128 milyar dolar onların şahsi parası değil ki, milletin. Bunun hesabını verecekler. Bu unutacağımız bir konu değil. Kaybolup giden Maliye Bakanı 2018 Temmuz'unda göreve geldiğinde, Türkiye'nin 102 milyar dolar rezervi vardı, 70 milyar dolar yükümlülüğü vardı. Ayrıldığında 86 milyar dolar rezervi vardı. 133 milyar dolar borcu vardı. Eksi 48 milyar dolar. Eldeki artı 32 milyar dolar rezervi tüketmiş, yükümlülükleri 70 milyar dolardan 133 milyar dolara çıkarmış, 63 milyar dolar borç artmış. Toplam 98 milyar dolar. Buna ihracatçıların getirdiği dövizleri eklediğimizde 126 milyar dolardı. Şimdi bunların hepsi kayboldu."
Davutoğlu'nun diğer açıklamaları şöyle:
"Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin bir sistem olmadığını ve tek bir kişinin fermanlarıyla ülkeyi yönetmek olduğunu gösteren acı bir tablo var.
Fahrettin Koca 'Aşı yok' diyor, Cumhurbaşkanı 'Var' diyor. Bir Cumhurbaşkanı halk önünde 'Bakan'ım yalan söylüyor' diyemez. Derse, Bakan'a düşen istifa etmektir. Kendisine saygısı olan bir bakan bugün istifa ederdi.
Eğer Fahrettin Koca'nın verdiği bilgi değil de Cumhurbaşkanınki doğruysa Cumhurbaşkanı'nın Koca'yı çağırıp, 'Elimizde aşı varken nasıl halkı paniğe sürükleyecek açıklama yapıyorsun?' demeli ve görevden almalı.
En etkin aşıdan başlayarak aşılar yurt dışından çeşitlendirilerek temin edilmeliydi. Sinovac da Sputnik de etkin aşılar değil. Çin, kendisi bile ürettiği aşıyı yeterli görmediği için Almanya'dan 100 milyon doz BionTech siparişi verdi.
Amerika'da günde 3 milyon kişiyi aşılıyorlar, hayat normale dönüyor. Avustralya normale döndü. Birçok yerde normalleşme var. Peki, biz niye dönemedik? Çünkü kurum bırakmadılar, akıl bırakmadılar. Türkiye, Hindistan ve Brezilya pandemiyi en kötü yöneten ülkeler olarak birlikte anılıyorlar.
Hayat standardı aniden düşen milyonlarca insan var. Daha önce orta sınıfken, bir anda asgari ücret düzeyine düşmüş insanlar var.
Bugün Tayyip Erdoğan, ben merkezci bir yanılsama içindedir. Kendi yaşadığı hayatın herkes tarafından yaşandığını zannediyor. Kendi aldığı kararların en doğru kararlar olduğuna kendini inandırmış.
Şahsen hukukumun olduğu dünya liderlerine Biden'ın sözde 'soykırım' açıklamasına karşı bir mektup gönderdim. Bunu bir eski Başbakan ve bu millete borcu olan bir akademisyen olarak yaptım. 2005 yılından itibaren, Ermenilerin 'soykırım' iddialarına karşı mücadele ettik. Ermeniler 2015'te '100. yıla' hazırlanıyorlardı, kritik bir yıldı. Ermeniler o yıl bunu yapamadı da, neden şu anda bunu yapabildi peki?
Çünkü Sayın Erdoğan Türkiye'nin caydırıcılık gücünü ve kendisinin uluslararası pazarlık gücünü tüketti. Reza Zarrab denilen sahtekarın Türkiye'de yargılanmasını söylediğim için zamanında üzerime gelindi. Şu anda New York'ta yargılanırken Erdoğan'ın üzerinde 'Demokles'in kılıcı' gibi duruyor.
Sayın Erdoğan'ın dünyanın en saygın gazeteleri için makale yazmalı, dünya liderlerine benim gönderdiğim gibi bir mektup göndermeli, 'Biden yanlış yaptı siz yapmayın' demeliydi.
Bu kadar çetin mücadelelerden sonra Tayyip Erdoğan Türkiye'yi devraldığı yere geri götürdü maalesef. Sesi çıkamayan Türkiye noktasına geri götürdü."