Kırım Derneği Genel Başkan Yardımcısı İsmet Yüksel, Rusya’nın Ukrayna’ya dönük saldırısında NATO boyutuna dikkat çekerek “Tam kapsamlı savaş, kuzuyu yemeyi kafasına koyan kurt misali sadece bir bahane” değerlendirmesinde bulunuyor.
İSMET YÜKSEL
Ukrayna, tarih boyunca Rusya’nın defalarca işgaline uğramış ve bağımsızlık mücadelesi vermiş bir ülkedir. Bugün de aynı mücadelesini sürdürmektedir. Peşinen şunu belirtmek isterim: Ukrayna egemen bir ülke olarak, NATO’ya, AB’ye veya her hangi bir uluslararası teşkilatlara katılma hakkı tamamen halkının özgür iradesine bağlıdır. Başka bir ülkenin, uluslararası hukuk çerçevesinde bu kararı eleştirme, karşı çıkma, diplomatik ilişkilerini durdurma vs. hakkı olduğu gibi, asla silah ve savaş yolu ile müdahale etmeye hakkı yoktur. Sınırları uluslararası anlaşmalarla belirlenmiş ülkenin toprakları zorbalıkla işgal edilemez!
Rusya’nın, NATO’nun sınırlarında bulunmasını istememesi ve bunu bir savaş sebebi olarak göstererek Ukrayna’ya “tam kapsamlı savaş” başlatması, kuzuyu yemeyi kafasına koyan kurt misali sadece bir bahanedir. Eğer gerçekten savaşın sebebi NATO olsaydı, Rusya’nın Finlandiya’ya da aynı şekilde savaş ilan etmesi gerekmez miydi? Finlandiya, 1340 km uzunluğunda bir sınırı paylaştığı Rusya’ya rağmen NATO’ya katılmıştır. NATO’ya sınır olmak kırmızıçizgimdir diyen Rusya’nın, Finlandiya’ya, dolaysıyla NATO’ya savaş ilan etmemesi, Ukrayna topraklarını yutmak için NATO’nun sadece bir bahaneden ibaret olduğunu gözler önüne açık bir şekilde sermektedir.
Ukrayna, SSCB dağılıp bağımsızlığını kazandıktan sonra 1992 yılından itibaren NATO ile sıkı ilişkiler kurmaya başlamış, 1992-2008 yılları arasında çeşitli anlaşmalar imzalamıştır. Ancak, Rus yanlısı Yanukoviç’in Cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte yapılan tüm bu anlaşmalar rafa kaldırılmıştır. 2014 yılına gelindiğinde, Maydan olayları başlamış, Putin’in emri ile Kırım’ı işgal etmiştir. Rusya, Şubat 2014’de Ukrayna topraklarını işgal ederek savaşı başlattığında, NATO gerekçeler arasında son sırada bile değildi. İşgalin asıl sebepleri, “Rusların Ukrayna’da ezildiği”, “Rusçanın konuşulmasına izin verilmediği” “Ukraynalı aşırı Milliyetçilerin Kırım’da Rusları öldürüleceği” gibi aslı astarı olamayan yalanlar, bizzat savaşı başlatan Putin tarafından öne sürülmüştü.
1995-2014 tarihleri arasında Kırım’da yaşayan biri olarak, açıkça ifade edeyim, Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra da, Kırım’da asıl ezilenler Kırım Tatarları ve Ukraynalılar olmuştur. Keza, Donbas bölgesinde de tamamen Rus dili hâkimdi. 1991 yılında Rusya ve Ukrayna arasında sınır anlaşması imzalandıktan sonra Ukrayna’ya bağlı Kırım Özerk Cumhuriyeti’nde Moskova’dan açık alınan desteklerle, Ruslar, Kırım’da baskıcı bir tutum sergilemiştir. Tamamen Rusçanın konuşulduğu Kırım’da Rusların ezildiğine(!) dair sadece bir örnek herhalde yeterli olacaktır. Yüzlerce Rus okulunun olduğu Kırım’da sadece 1 adet (yanlış okumadınız sadece 1 adet) Ukrayna Okulu ve 16 Kırım Tatar Milli okulu vardı. Bu 16 okul da, Kırım Tatarlarının dişiyle tırnağıyla eski binaları abat ederek, Ruslarla yaptığı mücadele sonucunda açılmıştır. Milli okul derken de, yanlış anlaşılmasın, derslerin büyük kısmı yine Rusça idi.
Aslında tüm olumsuzluklara rağmen, işgale kadar, Kiev’in kontrollü yönetimi sayesinde Kırım yarımadasında yaşayan Ruslar, Ukraynalılar ve Kırım Tatarları barış ve huzur içinde yaşıyorlardı. Her toplum kendi milli varlığını, örf adetlerini, dilini, dinini vs. devam ettirmek için özgürce faaliyetlerde bulunuyorlardı. Her toplumun sayısız sivil toplum kuruluşları vardı. Müslümanlar cami, Hristiyanlar kilise, Yahudiler sinagoglara giderdi. İşgalden sonra ekstremiz teşkilat olarak ilan edilen Kırım Tatar Milli Meclisi, Kırım Tatar halkının hür iradesi ile seçilmiş, özgürce halkının varlığı için çalışıyordu. Moskova Kırım’a parmağını sokup karıştırmadığı sürece, sorunlar olsa da, halklar Kırım’da barış içinde yaşıyorlardı.
Meşhur adı “referandum” olan ama Rusya’nın hukuk dışı dayatma tiyatrosunu da kısaca değinmeden geçemeyeceğim. Sözde referandum sırasında Kırım’da olup, olayları yakinen takip eden bir gazeteci olarak söylüyorum. bunun adına ne derseniz deyin, ama asla bir referandum diyemezsiniz! Tüm merkezi seçim sisteminin Kiev’e bağlı olduğu ve o tarih itibarı ile kayıtlı hiçbir seçmenin olmadığı, isteyen istediği kadar sandıkta oy kullanma özgürlüğüne sahip, her sandık başında eli silahlı askerlerin bulunduğu, oy kullanmak istemeyenlerin evine silahlı askerlerin sandık götürdüğü, işgal etmek için gelmiş askerlerin bile oy kullandığı bir oylama biçimi düşünün.
Hatta oy pusulaları bile sandığa atılırken kontrol ediliyordu. Hiçbir uluslararası gözlemcilerin olmadığı sözde referandum sandıkları açılıp, sonuçlar gelmeye başladığında (şaka değil) bazı sandıklardan %110 oy çıkıyordu. Bu şartlarda yapılan oylama sonucunda güya %97 kabul oranına göre halk Rusya’ya bağlanmak istedi. Ruslar resmi olarak referanduma katılımın %83 olduğunu açıkladılar. Ancak, sonradan medyaya sızdırılan gerçek katılım sadece %32 olduğu ortaya çıktı. Yani %32 katılımın, %97’si Rusya’ya evet demiş. Ama aklı başında hiçbir ülke bu tiyatro oyununu tatbikî kabul etmedi.
İşgal öncesinde tanıdığım bir çok Rus, ki bazılarıyla hala görüşürüm, Kırım’ın Rusya topraklarında olmasını istemiyorlardı. Çünkü Avrupa’ya yakın bir Ukrayna’da yaşamak onların da hoşuna gidiyordu. Rusya’da yaşayan akrabaları gibi, kısıtlanmış özgürlük altında yaşamak istemiyorlardı. Şuan da bile imkânı olanlar, Rusya’nın olmadığı ülkelere kaçmaya çalışıyorlar. Her ortamda ABD’ye, Batı’ya hakaret eden Rusya’nın yöneticileri bile imkân bulduklarında çocuklarını bu nefret ettikleri ülkelerde okutuyorlar, ikamet ettiriyorlar. Örnek: Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un kızı.
Rusya, Kırım’ı işgal ettikten hemen sonra, yine Kırım’daki benzer gerekçelerle Donbas bölgesini de kışkırtarak “ayrılıkçı” adı altında sınırdan silahlı Rus askerlerini bölgeye sokmuş ve propaganda ile bir grup Rus kökenli Ukrayna vatandaşlarını kendi safına çekmiştir. Bu sözde “ayrılıkçılar”ın, üç gün içinde tank ve top gibi ağır silahlara sahip olmaları, Rusya’nın bu süreçteki rolünü açıkça göstermektedir. Sonra da kurtarıcı(!) sıfatıyla doğrudan devlet olarak savaşa dahil olmuştur.
Yani özellikle bu günlerde, Rusya’nın propaganda mekanizması ve paralı trolleri tarafından 2014 yılında başlayan savaşın NATO’dan dolayı gerçekleştiğini ağızlarına sakız yapanlar insanların hafızası ile resmen dalga geçmektedirler.
Putin’in planları doğrultusunda Ukrayna Cumhurbaşkanı Rus yanlısı Yanukoviç, 2014 yılında ülkeyi karıştırıp Rusya’ya kaçtıktan sonra, geçici Yatsenuk Hükûmeti, ülkenin “bağlantısız statüsüne” atıfta bulunarak NATO’ya girme planlarının olmadığını açıkça ifade etmişti. Ancak, Rusya’nın Ukrayna topraklarına göz dikmesi ve işgal etmesi, Ukrayna’yı NATO’ya katılma istediğini Rusya’nın emperyalist ve yayılmacı politikası zorlamıştır. Rusya’nın zulmü, baskısı altında kalan Ukrayna’ya, kendini koruyabilmek için NATO’ya katılma yolundan başka seçenek kalmamıştır. Ancak Ukrayna hâlâ NATO üyesi değildir ve Rusya, hâlâ uluslararası hukuku hiçe sayarak işgalci bir devlet olmaya devam etmektedir.
Ukrayna’nın bağımsız bir ülke olarak kendi geleceğini belirleme hakkı, uluslararası hukuk çerçevesinde tartışmasızdır. Rusya’nın, Ukrayna’nın NATO’ya veya başka bir uluslararası kuruluşa katılmasını engellemeye çalışması, bu hakkın ihlalidir. Ukrayna’nın bağımsızlık mücadelesi, sadece kendi halkının iradesi doğrultusunda şekillenecektir ve uluslararası toplum, bu mücadelede Ukrayna’nın yanında olmaya devam edecektir.
Ukrayna, kendi topraklarına bağlı Özerk Cumhuriyet Kırım’ı işgal eden, savaşı başlatan, Donbas’da sözde ayrılıkçıları bahane ederek, Ukrayna topraklarına saldıran Rusya ile 8 yıl boyunca anlaşma yapmaya çalıştı. Kırım ve Donbas ile yetinmeyen Rusya, 2022’de yine şubat ayında Ukrayna’ya “tam kapsamlı savaş” başlattı. Yine topraklarını işgal etti. Ama bu sefer iktidarı, muhalefeti, erkeği kadınıyla top yekûn savaşan bir Ukraynalılarla karşılaştı. Dünyanın en büyük 2. ordusuna sahip Rusya, 3 günde Kiev’e girecek diyenleri şaşırttı. Özgürlüğe susamış bir halkı hiçbir silahın alt edemeyeceğini Ukrayna halkı bir kez daha ispat etti!
Burada bir parantez açarak kısaca 1994 yılında imzalanan Budapeşte Memorandumunu da hatırlatmak istiyorum. SSCB yıkıldıktan sonra topraklarında nükleer silahlar kalan Ukrayna, elindeki nükleer silahları Rusya’ya bırakacak, bunun karşılığında ise Rusya, ABD ve İngiltere Ukrayna’ya garantör ülke olacaklardı. Çin ve Fransa’da gözlemci yani şahit olarak, anlaşmaya imza atmışlardı. Hiçbir uluslararası anlaşmaya uymayan Rusya, garantör olduğu ülkenin topraklarını işgal etmiştir. O halde bu anlaşmada diğer garantör ülkeleri ABD ve İngiltere’den yardım almak Ukrayna’nın en doğal hakkıdır.
Türkiye’de, bir de Rusya’dan fonlanan gazete, gazeteciler, paralı ve gönüllü trollerin devamlı kaşıdığı Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelensky durumu var. Bu şahıslar, devamlı Zelensky Ukrayna’yı savaşa soktu, Amerika’nın gazına geldi gibi ipe sapa gelmeyen cahilce dezenformasyon yapıyorlar. Bu Rusya’nın propagandacılarına inanan saflar da, konuyu bilmeden bunlara bilerek veya bilmeyerek yardımcı oluyorlar. Her şeyden önce yukarıda da bahsettiğim gibi, savaş 2014 yılında başladı. Rusya topraklarına Ukrayna saldırmadı. Rusya Ukrayna topraklarına saldırdı.
Zelensky normal bir cumhurbaşkanının yapması gerektiği gibi topraklarını işgalcilerden korumaya çalıştı. 2014 yılında Savaş başladığında, Zelensky diye birisi yoktu. Ukrayna’da sadece sanatçı olarak biliniyordu. Zelensky, 2019 yılında tam kapsamlı savaş başlamadan 3 yıl önce Ukrayna halkının %73 oranında desteği ile Cumhurbaşkanı oldu. Yapılan anket çalışmalarında da halen, %60-70 oranında Ukrayna halkının desteği devam etmekte.
İstiklali için savaşan Ukraynalılar hakkında “Zelensky Ukrayna halkına yazık etti” diye hariçten gazel okuyan çokbilmiş eli oklavalılar, troller galiba Ukrayna’yı Ukraynalılardan daha çok düşünüyorlar.
Rusya Ukrayna’ya 2022 yılında tam kapsamlı savaşı başlattıktan sonra, Ukrayna’da tam bir insanlık trajedisi yaşanmıştır. İsrail’in Filistin’e yaptığı tek taraflı katliamından sonra (bunun adına savaş diyemeyiz) Türkiye’de Ukrayna savaşı gündemden düşmüştür. Maalesef Rusya’nın da Ukrayna’da sivillere karşı acımasız savaşı tüm hızıyla devam etmektedir. Batının Ukrayna’ya temin ettiği silahları sınırlı kullanım izni, Ukrayna’nın savaşı Rusya topraklarına taşımasına engel teşkil ettiğinden savaş adaletsiz bir şekilde devam etmektedir.
Rusya Ukrayna’da hayatı daha da zorlaştırmak için doğrudan şehirlerdeki enerji tesislerini, trafoları, barajları, doğal gaz dağıtım merkezlerini vurmaktadır. Tam kapsamlı savaş başladığı günden bu güne, Ukrayna’da 7 milyon insan evinden yurdundan ayrılmak zorunda kalmıştır. Bu güne kadar Rusya, doğrudan evleri, hastaneleri ve okulları da hedef almaktadır. Rusya’nın vurduğu 1500’den fazla hastaneden, yaklaşık 200 hastane tamamen yıkılmış, füze ve İHA’larla direkt vurduğu 3500 üniversite, okul ve kreşlerden yaklaşık 400 bina tamamen kullanılmaz hale gelmiştir. Evlerinden ve okullarından mahrum kalan 900 bin Ukraynalı çocuk uzaktan online eğitim almak zorunda kalmaktadır.
Rusya’nın işgal ettiği Ukrayna topraklarında kalan 4,8 milyon insanı yurtlarından çıkararak, Rusya’nın başka bölgelerine taşımışlardır. Bu sayının 700 bin çocuktur. Tam sayısı bilinmese de, ailesinden koparılmış veya annesi babası savaşta ölmüş binlerce Ukraynalı çocuklar, Rusya’nın başka bölgelerine Rus faşizm mantalitesine göre yetiştirilmek üzere götürülmüştür. Ukraynalılardan arındırılmış işgal edilen evlerin eşyaları 17. 18. Yüzyıl zihniyetiyle yağmalanmış, Rus askerlerine ek gelir kaynağı olmasına bilerek göz yumulmuştur.
Hiçbir savaşta vurulmaması gereken, hastane, okul, ibadethane gibi yerleri hiçbir değere önem vermeden vuran Rusya, her vurduğu okul, hastane, avm, yerleşim binaları vb. sonrasında “Ukrayna kendi vurdu” iftirasına sığınmaktadır. Veya bu ideaları deliller ile yalan olduğu ispatlandığında, Ukrayna buralarda mühimmat depoluyor, Ukrayna askerleri buradaydı yalanlarını güçlü propaganda medyası ve troll ordusuyla yaymaya çalışıyorlar. Ama tüm dünya gerçekleri biliyor.
Ukrayna’nın Rusya’ya yaklaşık 1400 km kara sınırında birçok cephede savaş acımasızca halen devam etmektedir. Her iki tarafta da çok fazla insan kaybı yaşanmaktadır. Ancak, Rusya 2. Dünya savaşında olduğu gibi insana hiçbir şekilde değer vermeme alışkanlığını bu savaşta da bariz bir şekilde göstermektedir. Rusya Federasyonu’nun sömürgesi altındaki, halklardan topladıkları askerleri cephelerde “et parçası” olarak kullanmaktadır. Ukrayna Genel Kurmay Başkanlığı’nın tam kapsamlı savaşın başından beri günlük olarak yayınladığı bilgiye göre, Temmuz 2024 başı itibari ile Ukrayna topraklarında imha edilen Rus asker sayısı 530 bini geçmiş durumdadır. Rusya Federasyonu’nun sömürge bölgelerinden gelen video görüntülerine bakıldığında sokaklarda ayağı, kolu olmayan gençlerin sayısı çok artmıştır. Bu acımasız ve haksız savaş biran önce durdurulmalıdır. Putin’in şahsi hırsları yüzünden milyonlarca insan doğrudan veya dolaylı olarak etkilenmiştir. Ukrayna’da barış sağlanması, sadece Ukrayna ve Rus halkının değil, tüm bölgenin, hatta tüm dünyanın geleceği için büyük önem taşımaktadır. Ancak, Rusya’nın mevcut tutumu ve işgal altındaki bölgelerdeki durum, barış sürecinin önündeki en büyük engellerden biridir.
Ukrayna, barışı hayata geçirmek için devamlı diplomatik girişimlerini sürdürmesi ve uluslararası kamuoyunu bu konuda harekete geçirmeye çalışması, Ukrayna’nın barış ve istikrar arayışının somut bir ifadesidir. Ancak, bu çabanın başarıya ulaşması için uluslararası toplumun desteği ve Rusya’nın yapıcı bir tutum sergilemesi en önemli faktördür. Rusya’nın haksız olarak işgal ettiği topraklardan çekilerek, 1991 yılında egemen Ukrayna ile yaptığı sınır anlaşmasına uyarak, haksız savaşın biran önce bitmesi ve barışın sağlanması, en büyük arzumuzdur.