Görüşler

Türkiye'nin Afganistan misyonu: İmkânlar ve riskler

Türkiye'nin Afganistan misyonu: İmkânlar ve riskler

Levent Kemal "Taliban’ın karşı çıkmasına rağmen bir misyon yüklenmek Türkiye’yi eninde sonunda muharip bir görevin ortasında bırakacağı gibi Taliban onaylasa da ülkedeki çatışmanın gidişatı şiddetli bir savaş evresine işaret ediyor" değerlendirmesinde bulunuyor.

Uzun bir hikâye olan Afgan barış görüşmelerinin sonuncusu, Şubat 2020’de Doha’da imzalanan anlaşma ile başlayan müzakerelerin bazı sonuçları görünür hale gelse bile henüz Afganistan’a barış getirip getirmeyeceği belli değil. BM Güvenlik Konseyi ve bölge ülkelerinin tümü tarafından desteklenen anlaşma esir değişimi, Taliban’ın yasal bir parti olarak tanınması ve ABD’nin ülkeden çekilmesini içeriyor. Tam da bu evrede, ABD’nin Taliban ile yapılan barış anlaşması kapsamında Afganistan’dan çekilme işlemi sürerken Türkiye önce beklentilerin yüksek tutulduğu ancak gerçekleşmeyen Afgan Barış Görüşmeleri’ne ev sahipliği, sonrasında ise Kabil’deki Hamid Karzai Uluslararası Havaalanı’nın koruma ve işletmesini üstlenme girişimi ile gündeme geldi.

Aslında Türkiye’nin Afganistan’da kalma hikayesinin başladığı yer tam olarak Afgan Barış Görüşmeleri öncesinde Nisan ayı ortasında Brüksel’de yapılan NATO’nun Afganistan’daki Kararlı Destek Misyonu çerçeve ülkelerinin dışişleri bakanları toplantısı idi. Bu toplantıda Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun önerisi ile Türkiye farklı bir misyon gündeme getirdi. Çavuşoğlu’nun teklifinde Afganistan’da sona erecek NATO Kararlı Destek Misyonu yerine Afganistan’a desteğin bir grup ülke tarafından NATO veya diğer ülke ve kurumların katılımı ile sürdürülmesi öneriliyordu. Destek ikili düzeyde de gerçekleşebilirdi. Ancak bu önerinin akıbeti netleşmedi.

Mayıs ayı başında, ABD ve diğer ülkelerin çekilmesi sürerken, askerlerini çekmeyi planladığını ifade eden Ankara’nın 130 milyon dolar mali katkı ile Kabil’de kalmayı kabul ettiği iddia edildi. Ankara’nın tutumunun yaklaşık bir ay içinde hangi saiklerle değiştiği pek konuşulmasa da bu iddia ABD tarafından Çavuşoğlu’nun önerisinin dikkate alındığını gösteriyordu. NATO zirvesindeki Biden – Erdoğan görüşmesinde iki lider Türkiye’nin Afganistan’daki varlığı konusunda anlaştı ve ABD’nin buna destek konusunu görüşmek için Ankara’ya yolladığı Amerikan heyeti ile görüşmeler gerçekleştirildi. Buna rağmen Afganistan’ın büyük bölümünü kontrol eden Taliban’ın konu ile ilgili açıklamaları Türkiye’nin de ABD ile beraber ülkeden tamamen çıkması gerektiği yönünde. Türkiye’nin Taliban’ın bu yaklaşımını değiştirmek için örgütün liderleri ile görüşmek için girişimlerde bulunduğu çeşitli kaynaklar tarafından ileri sürülse de henüz iki taraf da bu iddiaları doğrulamış değil.

Türkiye’nin Afganistan hamlesinin Ankara açısından ABD ile ilişkileri düzeltmek, bölgesel etkinliğini yaymak, iç politikadaki dalgalanmaları dış politika hamleleri ile regüle etmek gibi güncel ve acil amaçları var. Uzak vadede ise Ankara, Afganistan’da inşa edilmeye çalışılan barış sürecinin sonunda aktif askeri varlığını, Libya’da olduğu gibi, ekonomik değere de tahvil edebileceği bir ortamı umuyor. Zira Afganistan işlenmemiş mineralleri, bölgesel CASA-1000 gibi enerji nakil hatları projeleri, Çin’in kuşak yol hattı açılarından önem taşıyor. Ayrıca Afganistan’ın; komşuları ve uzak coğrafyalar için, barındırdığı ideoloji ve örgütler habitatı nedeniyle, istikrara kavuşturulamayacaksa bile çatışmanın sınırlı tutulduğu bir ülke olarak kalması güvenlik açısından büyük önem taşıyor.

EKSENLER ARASINDA KALMA İHTİMALİ

Bu etki ölçeğinde Türkiye’nin Kabil hamlesinin Afganistan’ın ötesinde bir anlam taşıdığı ise aşikâr. Dış politika anlayışı nedeniyle pek çok tartışmanın odağındaki Türkiye’nin Kabil havaalanı hamlesinin uluslararası ortamda neden olabileceği dalgalanma, fırsat ve sorunlar ise tahmin edilenlerden oldukça farklı ve riskli. İran ve Pakistan’ın ulusal güvenlik kaygılarının nedeni, ABD’nin Rusya ve Çin ile çekişme alanı ve Pekin’in kuşak-yol projesi için bir güvenlik mendireği olan Afganistan’da, aktif ve pasif aktörlerin çoğunun ülkede bulunmak yahut ülke içindeki etkinlik alanlarını korumak, genişletmek için Türkiye’den daha güçlü nedenlere ve araçlara sahip olduğunu söyleyebiliriz.

Rusya Savunma Bakanı Şoygu’nun Afganistan konusunda yaptığı, Afganistan ile sınırdaş çok sayıdaki üye ülkesi olan Şanghay İş Birliği Örgütü’nün NATO’nun yerine ülkede ikame güç olabileceği yönündeki açıklama Afganistan konusunda Türkiye’nin karşı karşıya kalabileceği siyasal-askeri ortam konusunda bir fikir veriyor. Aynı açıklamada Şoygu, Türkiye’nin elde etmeye çalıştığı pozisyon konusunda “İslamabad ile Tahran’ın etkileşimi olmadan Afgan düğümünün çözülmesi imkânsız” uyarısı yaptı.

İçerde eksen tartışmaları süren Türkiye’nin ABD ve NATO ülkeleri ile anlaşarak Taliban’a rağmen havaalanına yerleşmesi durumunda orta vadede karşısında ABD’ye karşı mücadele esnasında Taliban ile ilişkilerini yeniden şekillendirmiş Rusya, Çin ve İran’ı bulması, hatta zoraki bir iş birliğine sürüklenerek riskli bir misyonu üstlenerek, düzeltmek istediği Amerika ile ilişkilerini daha da riske atma olasılığı oldukça yüksek görünüyor. Bu olasılığı destekleyen bir diğer somut veri ise Taliban’ın Türkiye’nin de çekilmesi gerektiğini açıkladığı gün Çin ile Çin’in Afganistan’daki yatırımlarının güvenliği konusunu görüşmesidir. Bu eşiğe ise Taliban’ın Amerika’ya karşı alternatif diplomatik oluşumları sürekli olarak Moskova, Pekin, Tahran ve İslamabad üzerinden kurması sayesinde gelindi.

Bu yakınlaşmanın, özellikle de Çin-Taliban ilişkilerinin anahtarı Pakistan’dı. Çin son yıllarda kuşak-yol projesi ile yüksek meblağlı yatırımlar yaptığı Pakistan’ın siyasal ortamına ve dış politikasına müdahil olabilmesi sayesinde Afganistan konusunda İslamabad’ı aracı yapmayı başardı. Sadece Taliban ile görüşmekle yetinmeyen Pekin, aynı zamanda mevcut Afgan hükümetini de kendi yanına çekmek için Afganistan-Pakistan-Çin üçlü görüşmelerini gerçekleştirdi.

Afganistan’daki durum ve Çin’in geliştirdiği ilişkiler Pekin’in Gri-Alan stratejisi için oldukça uygun bir ortam sunuyor. Etki alanını genişletmek için ticari, finansal gücünü kullanan bir büyük devlet olarak Çin, Türkiye’nin orta vadede Afganistan’da ya ABD desteği ile rekabet etmek zorunda kalacağı yahut ABD’ye rağmen iş birliğine gireceği bir aktör olarak konumunu sağlamlaştırıyor.

Pekin’in Afganistan konusundaki temel güdüsü hem kendisi hem de Kuşak-Yol Projesi ortakları açısından güvenliğe dayalı. Çin’in Afganistan’daki temel arzusu istikrarın sağlanması yönünde. Pekin’in bakış açısına göre Afganistan’daki çatışma ortamı Çin’de, özellikle de Sincan’da iç güvenliği tehdit eden İslami hareketi besliyor. Diğer yandan Pekin Afganistan’daki çatışmanın Özbekistan ve Tacikistan gibi Çin’in etki alanındaki komşularında ekonomik, sosyal ve dini handikaplara neden olmasını istemiyor. Afganistan’ın Çin açısından tüm tarafları ile kontrol altında tutulan, Rusya’dan bile olsa, diğer güçlerin etkisinden uzak bir alan olarak varlığını sürdürmesi önem taşıyor.

MAYINLI TARLADA YÜRÜMEK GİBİ

Türkiye Afganistan’da alacağı askeri risklerin yanı sıra ABD’nin çekilmesi ile bölgede hâkim güç haline gelecek olan Şangay Örgütü ülkeleri ile karşı karşıya kalacak; muhtemelen ABD’ye rağmen Afganistan’da bu ülkeler ile iş birliği yapmaya zorlanacaktır. ABD’nin çekilmesi ile Kabil hükümetinin de askeri yardımlar için yüzünü Rusya’ya dönmesi Türkiye’nin Suriye ve Libya’dakine benzer bir sürece sürükleneceğinin göstergesi. Böylesi bir durumda Ankara’nın ABD ile ilişkileri tamir etmek adına aldığı risk tahmin edilenden büyük bir fatura ve kayba neden olacaktır.

Bu sürecin bir ileri evresi ise Ankara’nın, Afganistan’ın iki ülke için stratejik önemi nedeniyle Rusya ve Çin arasındaki rekabette yaşayacağı zorluklardır. Bir uçta Suriye, Libya, Ukrayna ve Kafkasya’da çatışmalı iş birliğinin çok riskli bir hatta yürütüldüğü Rusya varken diğer uçta son birkaç yılda kendisini kredi ve yatırımlarla destekleyen, daha ileri ekonomik iş birlikleri için Ankara’nın göz kırptığı Çin bulunuyor. Bu imkansız dengede Ankara’nın, en iyi senaryoda bile, Afganistan üzerinden kaybedeceklerinin listesi kazançların listesinden uzun görünüyor. Ankara için, ABD’nin bilerek profilini düşürdüğü Afganistan sahasında, Rusya ile Çin arasındaki pasif rekabet ortamı mayınlı tarlada yürümeye benzeyecektir. Üstelik bu sefer Ankara; Suriye, Libya, Ukrayna’daki gibi Batılı devletler üzerinden kurabileceği bir dengenin olanaklarından da mahrum olacaktır.

MİSYON KAĞIT ÜSTÜNDE MUHARİP DEĞİL AMA...

Bölgesel ve küresel jeopolitik risklerin yanında Türkiye’nin üstlenmeyi planladığı havaalanı işletme ve koruma misyonunun ABD ile varılan ön anlaşmaya bakıldığında söylendiği gibi risksiz olmayacağı anlaşılıyor. Türkiye’nin Kabil’de üstleneceği misyonun eninde sonunda muharip bir karaktere bürüneceği, TSK’nın Kabil’e 45 km uzaklıktaki Taliban’ın kente yaklaşması durumunda çatışmalara angaje olmasının kaçınılmaz olduğu bir savaş tablosu karşımızda.

Tüm bu veriler göz önüne alındığında Taliban’ın karşı çıkmasına rağmen bir misyon yüklenmek Türkiye’yi eninde sonunda muharip bir görevin ortasında bırakacağı gibi Taliban onaylasa da ülkedeki çatışmanın gidişatı şiddetli bir savaş evresine işaret ediyor. Böylesi bir ortamda ise Türkiye’nin uzun süredir desteklediği Tacik, Afşar ve Türkmenlerin yarısının Taliban karşıtı tutumu TSK’nın varlığının yeniden bir hedef olarak tanımlanmasına neden olabilir.

LEVENT KEMAL KİMDİR?

Irak ve Suriye’deki iç savaşı gazeteci olarak takip etti. Ortadoğu’daki gelişmeleri askeri ve siyasi etkileri ile takip eden Levent Kemal, çatışma sahalarında çatışma aktörleri, yabancı savaşçılar, yabancı güçler ve paralı askerler üzerine çalışıyor. Çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış analizleri bulunan yazarın "Zamanın Kuşu" adlı bir romanı bulunuyor.

01.jpg

İlgili Haberler
YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir