Görüşler

Türkiye’de değişen seçmen paradigması ve CHP

Türkiye’de değişen seçmen paradigması ve CHP

Dicle Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Rüstem Erkan, Türkiye’de seçmen davranışlarını kimlikler üzerinden okuma döneminin sona erdiğini dile getiriyor.

RÜSTEM ERKAN

Thomas S. Kuhn’un bilim dünyasına kazandırdığı paradigma kavramı bilimsel yaklaşımlardaki tarihsel dönüşümleri göstermek için kullanılan bir terimdir. Paradigma, genel olarak belli bir dönemde herhangi bir konu üzerinde uzlaşılan yaklaşımı ifade eder. Mevcut paradigma (yaklaşım) gerek bilim dünyasında gerekse toplumsal ve siyasal alanda sorunların çözümünü sağlayabildiği sürece geçerliliğini korur.

Geçerli olan paradigma bir süre sonra görülen sorunlara çözüm üretemez hale gelir ve birtakım problemler ortaya çıkar. Problemler görmezden gelinmeye devam edilirse kriz dönemi başlar. T.Kuhn, bu durumda mevcut paradigmanın tamamen terk edilerek yeni bir paradigmanın benimsenmesi gerektirdiğini söyler. Yeni paradigma, eskisi üzerine kurulmaz. Sorunlar yeni bir bakış açısıyla ele alınır ve çözüm önerileri geliştirilir.

chp-mersin.jpg

Türkiye’de 1980’lerden günümüze kadar siyaset sosyolojisinde seçmen davranışlarını açıklamada kullanılan paradigma; seçmenlerin yaklaşık yüzde yetmişinin muhafazakâr milliyetçi geriye kalanın ise sol ya da sosyal demokrat seçmenlerden oluştuğuna dayanmaktadır. Doğal olarak, siyasi partiler de politikalarını bu paradigmaya göre belirlemektedir. Bu paradigma, günümüzde geçerliliğini büyük ölçüde yitirmiş olmasına rağmen gerek sosyal bilimcilerin teorileri terk etmedeki tutuculuğu gerekse siyasal partilerin Türkiye sosyolojisini okuma yanlışlıklarından dolayı hala aynı paradigma çerçevesinde hareket edilmektedir. Artık geçerli olmayan bu paradigma üzerine kurulacak seçim stratejilerinin de başarılı olma olasılığı azalmaktadır.

Türkiye’de muhafazakâr milliyetçi ve sol (ya da sağ-sol) seçmen kümelenmesine dayalı paradigma aslında geçerliliğini 1990’ların ortalarına doğru büyük ölçüde yitirmiştir. Siyaset sosyolojisi açısından yapılan en önemli yanlış Refah Partisi’nin yükselişini klasik sağ-sol paradigması çerçevesinde değerlendirmek olmuştur. Refah Partisi’nin bu yıllarda Türkiye’de siyasetin önemli bir aktörüne dönüşmesinin nedeni bu dönemin sosyolojisi ile ilgilidir. Türkiye’de büyük iç göç hareketlerinin yaşandığı 1990’lı yıllar aynı zamanda 24 Ocak 1980 yılında alınan kararlarla başlayan ekonomide liberalleşme ve özelleştirme politikalarının olumsuz etkilerinin toplumda hissedilmeye başlandığı yıllardır. Bu dönemde özellikle büyük şehirlerde ekonomik politikaların ezdiği insanlar mevcut sisteme bir tepki olarak Refah Partisi’ne yönelmiştir.

1994 seçimlerinden başlayarak Refah Partisi’nin en hızlı yükselişi büyük ölçüde İstanbul ve Ankara’da yaşanmıştır. İstanbul seçim sonuçları incelendiğinde bu yükselişin arkasında yatan sosyoloji ortaya çıkmaktadır. Örneğin 1994 ve 1999 İstanbul seçimlerinde gelir düzeyi yüksek az göç alan ilçelerde merkez oylar (merkez sağ + merkez sol) yüksek; gelişme düzeyi düşük, yoğun göç alan ilçelerde ise Refah Partisi(1999 Fazilet Partisi)oylarının yüksek olduğu görülmektedir. Bu sonuçta; en belirleyici sosyolojik faktörün toplumun muhafazakârlaşması değil, yoksulluk ve göçün (gecekondu) belirleyici olduğu görülmektedir. Büyük umutlarla kente göç eden insanların kentte geçirdikleri süre zarfında düzenli bir iş ve yaşam biçimi kuramadıkları için başka bir deyişle geldikleri yere göre sosyo-ekonomik konumlarında bir değişim olmaması mevcut düzenle bağlarını zayıflatmaktadır. Dolayısıyla mevcut düzenin olanaklarından yeterince yararlanamayan kitleler düzen değişikliği söylemlerine daha kolay yönelmektedir. Kısaca, bu dönemdeki Refah Partisi ve Fazilet Partisi çekirdek seçmen kitlesine ilaveten kentlerdeki sosyal ve sınıfsal eşitsizliğe karşı biriken öfkeyi örgütleyerek oy tabanını genişletmiştir.

CHP VE YENİ PARADİGMA

23 Haziran 2019 İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinden sonra Türkiye’de artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı açıkça ortaya çıkmıştır. Eski siyaset tarzının ve toplum paradigmasının önemli ölçüde değiştiği görülmektedir. İstanbul’da tekrarlanan bu seçimlerde bir parti seçim stratejisinin önemli bir ayağını Anadolu’nun çeşitli illerinden getirdiği kanaat önderi diye adlandırılan kişilerin seçmenleri etkilemesi üzerine kurmuştur. Fakat bu stratejinin olumlu sonuçlarından çok olumsuz sonuç doğurduğu ortaya çıkmıştır. Hatta Kürt seçmeni etkilemek için okunan İmralı mektubu da Kürt seçmen üzerinde beklenen yönde bir siyasal davranış ortaya çıkarmamıştır. İşte Türkiye’nin yeni paradigması burada gizlidir.

Türkiye toplumunda büyük bir sosyolojik dönüşüm yaşanmaktadır. Bu dönüşümün en önemi sonucu bireyselleşmedir. Bireyselleşme, başta siyasal tercihler olmak üzere insanların kendi kararlarını bağlı bulundukları gruplardan bağımsız almasını sağlamıştır. Özellikle geniş genç seçmen kitlelerinin ortak özelliği özgürlük talebidir. Bu özgürlük talebi sadece resmî kurumlara karşı değil, aynı zamanda aidiyet hissettiği geleneksel sosyolojik gruplara karşı da yükselmektedir. Bu kitle din ve inanç özgürlüğü, İnançlarının gereğini ve ritüellerini istediği gibi yaşamayı talep etmektedir. Fakat inanç gruplarının üzerlerinde otoriter, hegemonik, hiyerarşik bir ilişki kurmalarına da karşıdır. Bugün muhafazakâr seçmen diye adlandırılan kitlede CHP’ye olan eğilimin nedenlerinden biri CHP’nin son yıllarda bu kitleye yönelik açılımları diğeri ise bu seçmen kitlesinin özgürlük talebiyle siyasal tercihlerinin değişmesidir.

CHP’nin bu sosyolojik dönüşümü doğru değerlendirmesi seçmen akışkanlığını devam ettirecektir. Unutulmaması gereken önemli bir nokta da seçmen davranışının belirlenmesinde geçmişin tartışmalı konularından çok bugün yaşanan sorunlar ve gelecek vizyonun belirleyici olduğu gerçeğidir.

Sonuç olarak Türkiye’de seçmenleri; muhafazakâr, liberal, sağ, sol, laik, dindar, Türk, Kürt, Alevi, Sünni gibi kompartımanlara ayırarak seçmen davranışlarını bu kimlikler üzerinden okuma dönemi sona ermiştir. Yeni dönemin paradigması bütün bu kimliklerin eşit ve özgür olarak bir arada yaşamasını sağlayacak politikalar üzerinde oluşacaktır.

Ak Parti; Refah Partisi ve Fazilet Partisinin tarihsel ve büyük ölçüde örgütsel mirası üzerine kurulmuştur. Ak Parti bu partilerden aldığı ideolojik mirasa liberalizm ve küreselleşme ideolojisinde eklemleyerek uzun süre iktidarda kalmayı başarabilmiştir. Ak Parti uzun yıllar merkeze (kendi ideologlarının deyimi ile beyaz Türkler) karşı çevrenin temsilcisi olmuştur. Fakat 2010’lu yıllardan başlayarak giderek büyük ölçüde kendisinin belirlediği yeni merkezin temsilcisi olmaya başlamıştır.

Günümüzde yine 1990’lara benzer şekilde iktidarın belirlediği merkeze karşı çevrenin (mevcut sistemde çeşitli nedenlerle kendini dışlanmış hissedenler) tepkisi ve öfkesi birikmektedir. Yine 1990’lara benzer biçimde ekonomik ve siyasi krizler yaşanmaktadır. Önümüzdeki seçimlerde hangi lider ya da siyasi parti Türkiye’de oluşan yeni merkeze karşı çevrede oluşan tepkiyi örgütleyip sandığa taşıyabilirse Ak Partinin iki binli yıllarda yakaladığı başarıyı iki bin yirmili yıllarda Ak Partiye karşı kazanabilir.

Prof. Dr Rüstem Erkan Sosyoloji Lisans eğitiminden sonra Yüksek lisans ve Doktora eğitimini Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümün de tamamlamıştır. Hâlen Dicle Üniversitesi Sosyoloji bölümün de görev yapmaktadır. Doğuda Siyasetin Dinamikleri, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Sosyal Yapısı, Kentleşme ve Sosyal Değişme adlı kitapların yazarıdır Göç, siyasal davranış, suç, İntihar, Kürt sorunu konularında ulusal ve uluslararası çok sayışa makalesi ve çalışması bulunmaktadır.

YORUMLAR (10)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
10 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir