Görüşler

Sosyal demokrat partilerin çöküşü

Sosyal demokrat partilerin çöküşü

'Müzik ve Muhalefet' kitabının yazarı Halil Turhanlı "Sosyal demokrat partiler neoliberal modelin saldırılarına karşı refah devletini savunamadı, koruyamadı" diyor.

Siyasal düşünce tarihi üzerine çalışmalarıyla tanınan Pierre Rosanvallon modern devletin temelinde koruyucu bir devlet olduğunu hatırlatır. Gerçekten, modern devletin kuramcılarının başında gelen Thomas Hobbes’a göre devlet bireylerin diğer insanlara karşı can güvenliğini korur.

John Locke ise modern devlete öncelikle mülkiyet hakkını koruma görevini yüklemiştir. Rosanvallon refah devletini modern koruyucu devletin gelişmiş bir uzantısı olarak niteler. Modern devletin erken kuramcıların ileri sürdükleri can güvenliğinden, mülkiyet hakkından çok daha fazlasını koruduğu için “gelişmiş bir uzantı”dır.

Gelirlerin yeniden dağılımını sağlar, çok sayıda kamu hizmeti yerine getirir. Kapsayıcıdır; yurttaşlar topluluğunun sadece mülkiyet sahiplerinden oluşmadığı gerçeğini kabul eder. Bu kapsayıcılık nedeniyle refah devleti klasik koruyucu devletin ötesine geçmiştir. Söz konusu niteliğinden dolayı bir radikalleşmedir. Rosanvallon’a göre bu radikalleşmenin kökleri onsekizinci yüzyıldaki “demokratik ve eşitlikçi” harekete dayanır. (Rosanvallon, Refah Devletinin Krizi, çev. Şahinli, Dost Kitabevi Yayınları,2004, s.22).

***

Modern koruyucu devletin ötesine geçen, refah devletini Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı’nın ertesinde Keynesyen politikaları uygulayan sosyal demokrat partiler inşa ettiler. Bundan dolayı saygınlık kazandılar. Ancak 1960 sonralarından itibaren önemli bir sorun baş gösterdi.

Chantal Mouffe sosyal demokrat partilerinin 1968 sonrası değişen politik iklimi, bu iklimin içinde doğan yeni muhalefet biçimlerini kavrayamamaları nedeniyle güçten düştüklerini belirtir. (Mouffe, Sol Popülizm, çev.A.Yanık,İletişim Yayınları, 2019 s.14). Mouffe haklı elbette Söz konusu partiler 1968’den sonra yeni bir sol politikaya duyulan ihtiyacı karşılayamadılar, demokratik mücadeleyi genişletemediler.

Savaş sonrası Avrupa’nın onarılmasında etkili olan, ekonomik iyileşme sağlayan bu partiler post-68 sorunları gündemlerine almada büyük bir kifayetsizlik gösterdiler. Örneğin çevre sorunlarının ciddiyetini, kavrayamadılar, bunlar üzerine yeterince eğilmediler; bugün dahi büyük aciliyet arz eden iklim krizi gündemlerinde birinci madde olarak yer almıyor.

1970’lerde kapitalizmin derin krizinin ardından muhafazakâr partiler refah devletini adım adım tasfiye ederek neoliberal hegemonyayı tesis ettiler. Sosyal demokrat partiler neoliberal modelin saldırılarına karşı refah devletini savunamadılar, koruyamadılar.

***

Devletin rolünü sınırlayıcı politikalar uygulayan, serbest piyasayı fetişleştiren ve başlıca özgürlük alanı kabul eden neoliberal yaklaşım önce ABD ve İngiltere’de, sonra diğer Batı ülkelerinde, Sovyet sisteminin çöküşünde sonra Doğu Avrupa’da ve giderek küresel çapta egemen oldu. Söz konusu politikalar Şili ve Türkiye örneklerinde olduğu gibi kimi yerde askeri darbeler sonucunda ve askeri rejimlerin desteğiyle uygulamaya konuldu. Sosyal adalete karşı olan neoliberal model başta sağlık hizmetleri olmak üzere her türlü sosyal politikayı yürürlükten kaldırdı. Batı’da orta sınıfın yaşam standartlarını düşürdü.

Bu model ilk krizini 1990’ların başında hissettirdi. Ancak ilginçtir o zamana değin sosyal refah devletini ortadan kaldırmada oldukça cüretkâr hamleler yapmış olan muhafazakâr partilerin soluklarının tükendiği, yoruldukları ve yıprandıkları noktada yürütmekte güçlük çektikleri neoliberal politikalar Avrupa’da bu kez sosyal demokrat partilerce sürdürüldü. Uygulayıcı aktörler değişti.

İngiltere’de Tony Blair’in “Yeni İşçi Partisi” yeni uygulayıcıların başında geliyordu. Chantal Mouffe’un 1968 sonrası politik değişimleri kavrayamadıkları için eleştirdiği sosyal demokrat partiler şimdi çok daha kötüsünü yapıyorlardı. Bir zamanlar refah devletini inşa etmiş olan bu partiler şimdi refah devletinin tasfiyesinde son adımları atıyorlardı.

Margaret Thatcher’ın alternatifin olmadığına dair iddiası adeta İşçi Partisi tarafından tasdik ediliyordu. Neoliberal politikaların alternatifsiz olduğuna dair bir uzlaşma oluşmuştu. Chantal Mouffe çok yerinde olarak buna “post-politik konsensüs” adını veriyor. Çünkü gerçekten birbirine çok yakın politikaları uyguladıklarında aralarındaki fark da ortadan kalkmış, onları birbirinden ayıran çizgi de silinmişti. Çizginin ortadan kalkması aslında politikanın, politik olanın yok olmasıydı. İşçi Partisi’nin neoliberal modelle uyumlu politikalarını meşrulaştırmak için Anthony Giddens’ın formüle ettiği Üçüncü Yol tezleri aralarında benzerliği ve oluşan konsensüsu gizleyemiyordu.

***

Neoliberal düşünür Friedrich Hayek özellikle 1970’lerden itibaren Muhafazakâr Parti’nin gözde düşünürüydü. Thatcher onun sosyalist planlamaya getirdiği eleştirilerden övgüyle söz ediyordu. Keynesyen politikaların uygulayıcısı olmaktan vazgeçen Blair’in “Yeni İşçi Partisi” de refah devleti projesinden neoliberal politikalara geçerken Hayek’in düşüncelerini benimsedi ve savundu.

İşçi Partisi’nin temelindeki entelektüel ve ideolojik kaynaklar, Fabian sosyalizmi, R.H. Tawney’in etik sosyalizmi terk edilirken Hayek ilgi gördü. Sosyal devleti inşa eden İşçi Partisi 1990’larda sosyal devleti hedef alan Hayek’in politikalarının uygulayıcısı olmuş; bu paradoks parti politikasına dönüşmüştü.

“Yeni İşçi Partisi”nin kuramsal temelini ve politikalarını bir yönüyle Anthony Giddens’ın “üçüncü yol” teorisi, bir diğer yönüyle Hayek’in düşünceleri belirledi; bu ikisi pragmatik bir biçimde bir araya getirilerek piyasa sosyalizmi yaratıldı. (1990’larda İngiliz solu üzerinde Hayek’in etkileri için bkz. Simon Griffiths, Engaging Enemies: Hayek and the Left, Rowman & Littlefield, 2014)
Bu model 2008’e kadar her hangi ciddi bir meydan okumayla karşılaşmadan sürdürüldü. Ancak 2008’de yatırım bankası Lehman Brothers’ın iflasıyla patlak veren derin ve öncekilerden çok daha ciddi bir kriz baş gösterdi. Dünya finans sistemi ağır hasar aldı, Batının en güçlü ekonomileri dahi etkilendiler. Daha önceki krizler uygulayıcı aktörleri değiştirerek atlatılmıştı, ama bu kez model dip dalgasıyla sarsılıyordu.

***

2008’deki kriz sonrasında dayatılan kemer sıkma politikaları orta sınıfları çok daha derinden, çok daha şiddetli etkiledi, yaşam koşullarını ağırlaştırdı. Post-Marksist politik kuramcı Chantal Mouffe’un ifadesiyle orta sınıf “prekaryalaşma ve muhtaçlaşmaya doğru" yol aldı. (Mouffe, Sol Popülizm, s. 30)

2008 krizi ve izleyen kemer sıkma politikaları solda radikalleşmeye yol açtı. Sokaklarda ve meydanlarda kurumsal politikanın dışında, ama örgütlü, disiplinli protestolar gerçekleşti. Chantal Mouffe 1970’lerin ikinci yarısından günümüze neoliberal politikaların siyasal kültürü de etkilediğini, neoliberal hegemonyanın ekonomik eşitsizliğe yol açmanın yanısıra demokratik değerler ve ilkeler düzeyinde de ciddi bir tahribata neden olduğunu ileri sürer.

Tam da bu nedenle meydanlarda biraraya gelen mağdurlar, mülksüzleşenler sadece ekonomik koşulların ağırlığını protesto etmekle yetinmeyip demokrasi geri getirme arzularını da ifade ettiler. Yunanistan’da Syriza, İspanya’da Indignatos (Öfkeliler), Fransa’da Nuit Debout (Gece Ayakta) bu koşullarda doğdu. Sosyal demokrat partiler ise krize karşı gelişen ve demokrasiyi onarma taleplerini de dile getiren parlamento dışı muhalefet hareketleriyle ilişki kuramadılar.

Onlar da kendilerini yerel yönetimlerde ifade ettiler, mücadelelerini yerel yönetimlerde sürdürdüler, bunun yanısıra neoliberal hegemonyaya parlamenter mücadele yoluyla da meydan okumak için örgütlendiler. Söz konusu yeni tip sol partilerin akla gelen ilk örneği Syriza seçim başarısı da kazandı. Gelgelelim vaatlerini yerine getiremedi.

***

Neoliberal ekonomik politikaların yol açtığı yoksulluğa karşı sadece sol bir muhalefet ortaya çıkmadı. Sağdan da itirazlar yükseldi. Eşitsizliğin, adaletsizliğin mağdur ettiği bazı toplum kesimleri radikal sağ partilerden, ırkçı ve yabancı düşmanı sağ popülist politikacılardan medet umdular. Irkçı demagoglar onlara yoksullaşmalarının nedeni olarak yabancıları, göçmenleri gösterdi. Avusturya’da Özgürlük Partisi (FPÖ), Fransa’da Ulusal Cephe (Front National) gibi popülist sağ partiler toplumun bu kesimleri açısından çekim merkezi haline gelerek neoliberal hegemonyaya gelen tepkileri kendilerine çektiler ve tabanlarını genişlettiler.

***

Sağdan tepki veren insanların bütününü faşist ve ırkçı olarak görmek, böyle bir genelleme yapmak yanlış. Sosyal hizmetlerden ve sosyal yardımlardan yoksun kalan, yoksullaşan bu insanlar dışlandıklarını hissettiler, ait oldukları topluma yabancılaştılar. Yaşadıkları bu olumsuzluklardan dolayı kendilerinden daha yabancı olanları suçladılar. Yabancılaşmaları onları sağ popülist politikacıların antidemokratik çözüm önerilerini benimsemeye yatkın hale getirdi Sosyal demokrat partilerin bu kesimlerin hoşnutsuzlarına eşitlik ve adalet vaatleriyle karşılık vermeleri, onlara yoksullaşmalarının gerçek nedenini açıklamaları beklenirdi. Ama bunu yapamadılar, yapamazlardı, çünkü yoksulluğa yol açan politikaların uygulayıcıları olmuşlardı.

YORUMLAR (6)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
6 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir