Görüşler

Kayıp barış

Kayıp barış

İngiliz Lordlar Kamarası üyesi ve Warwick Üniversitesi Profesörü Robert Skidelsky, Ukrayna ile Rusya arasında devam eden savaş için "Temeli geçici yorgunluğa dayanan bir barış kalıcı olmayabilir" değerlendirmesinde bulunuyor.

Ukrayna savaşı üçüncü yılına girerken, ateşkesin ardından müzakerelere geçileceği yönündeki söylemler cılız da olsa yeniden gündeme geldi. Buradaki varsayım, iki tarafın da 'kazanamayacağı' için barış görüşmelerine başlamanın mantıklı olacağı yönünde. Artık çok az kişi savaşın daha başlamadan bitmek üzere oluğunu hatırlıyor. 24 Şubat 2022'de Rusya, Ukrayna'ya dört cepheden kara ve hava saldırıları başlatmıştı. 28 Şubat 2022'de Rus ve Ukraynalı yetkililer barış görüşmelerine başlamak üzere bir araya geldi. Müzakereler sonlandırılmadan önceki bir ay boyunca yedi tur görüşme gerçekleştirildi.

İlk üç tur Belarus'ta yapıldı. 7 Mart'ta Kremlin sözcüsü Dimitri Peskov, Ukrayna'nın anayasasına tarafsızlığı koyması ve Kırım ile Donbas'ın ayrılıkçı bölgelerini kaybetmeyi kabul etmesi halinde Rusya'nın 'özel operasyonunu' derhal durduracağını söylemişti.

Ukrayna, Kırım dahil, Rusya'nın tamamen çekilmesini talep ederken Kiev, tarafsızlığın garanti altına alınması konusunu değerlendirmeye hazır olduğunu belirtmişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın iki ülke arasında barış anlaşmasına öncülük etmeye istekli olması sonucunda 10 Mart'ta Antalya'da düzenlenen toplantı, Rusya ve Ukrayna Dışişleri Bakanları Sergey Lavrov ve Dimitri Kuleba'ya savaşın başlamasından bu yana ilk kez bir araya gelme fırsatı verdi. Ardından birkaç video konferans toplantısı gerçekleştirildi.

Müzakerelerin yedinci turu 29 Mart'ta İstanbul'da yüz yüze görüşmelere sahne oldu. Pravda'nın Avrupa edisyonu bunun şimdiye kadar 'Ukrayna-Rusya müzakerelerinin en etkili turu' olduğunu belirtti. Müzakerelerin ana hatlarını Ukrayna'nın daimi tarafsızlığı ve nükleer silahlardan arındırılmış statüsü oluştururken, bunun karşılığında Ukrayna'nın Çin, Rusya, İngiltere, Fransa, Belarus ve diğer ülkelerden NATO ittifakının 5'inci maddesine benzer güvenlik garantileri alacağı bir anlaşma taslağı üzerinde yoğunlaşmıştı. Ukrayna ayrıca Luhansk ve Donetsk'i geri alma hakkını saklı tutmakla birlikte Kırım'ın statüsü konusunda 15 yıllık bir istişare dönemi başlatacaktı (Ukrayna Pravda). Rusya ise 'daha sonraki müzakerelerin yapılabilmesi için gerekli koşulları yaratmak' amacıyla Kiev yakınlarındaki askeri faaliyetlerini 'büyük ölçüde azaltacaktı'.

Putin bu taslağı 17 Haziran 2023'te televizyonda açıklayacaktı. Bunu "Fena olmayan bir sonuç" şeklinde nitelendirdi (Rus resmi ajansı TASS). Asıl beklenti, taslağın Putin ve Zelenskiy tarafından imzalanarak ortak bir barışın temellerinin atılacağı yönündeydi. Bu sayede savaş; Ukrayna'nın altyapısı harap olmadan, büyük can kayıpları yaşanmadan ve kontrolsüz gerilim riski ortaya çıkmadan sona erebilirdi. Ancak taslak hiçbir zaman hayata geçirilmedi ve bundan sonra da ikili görüşme yapılmadı.

Mart 2022'de barış için gerçek bir fırsat var mıydı? Eğer öyleyse, bu fırsat neden kaçırıldı?
İki taraf da hiçbir zaman dile getirdikleri formüllerin öngördüğü ölçüde birbirlerine yakın olmadılar. Evet, Ukrayna NATO'ya katılmaktan vazgeçmeye istekliydi ancak büyük güçlerden, NATO'ya katılmakla eşdeğer bir güvenlik garantisi almanın zor olduğunu biliyordu. Rusya'nın 2014'te Kırım'ı ilhakını 'müzakere ederek' geri alma ihtimali de yoktu. Ayrıca, bilindiği kadarıyla Ukrayna'nın doğu ve güneydoğusundaki Rusça konuşulan Donbas'ın geleceği konusunda da herhangi bir ilerleme kaydedilmemişti.

Bu konular daha sonraki görüşmelerde ele alınabilirdi. Ancak dengeyi barış aleyhine değiştiren iki dramatik olay yaşandı. Mart sonunda Rus güçleri Kiev bölgesinden çıkarılırken Ukraynalılar Buça, İrpin, Borodyanka ve Azovstal'da vahşet (tecavüz, cinayet, katliam, yağma, gelişigüzel bombardıman ve diğer savaş suçları) kanıtları bulduklarını iddia etti. Rusya'nın sorumlu olduğu BM İnsan Hakları Yüksek Komisyonu (Aralık 2022) tarafından da teyit edilen bu menfur olaylar, Ukrayna'ya müzakereleri kesmek için ek bir sebep daha verdi, ki bu adım Batı tarafından güçlü bir şekilde desteklendi.

Görüşmelerin ilerlemesinin önündeki daha büyük bir engel ise İngiltere Başbakanı Boris Johnson'ın 6 Nisan'da Kiev'e gerçekleştirdiği ziyaret olabilir: "Johnson, Kiev'e iki net mesaj verdi. Birincisi Putin bir savaş suçlusudur; ona baskı yapılmalıdır, onunla müzakere edilmemelidir. İkincisi ise, Ukrayna Putin'le teminatlar konusunda bazı anlaşmalar imzalamaya hazır olsa bile, onlar [NATO güçleri] böyle bir anlaşmaya hazır değil."

Zelenskiy'nin müzakereci ortaklarından David Arakmahia, Johnson'ın müdahalesinin ana hatlarını böyle özetliyordu (Ukrayna Pravda 24 Kasım 2023). Bu, ilerideki barış görüşmelerine yönelik bir Anglo-Amerikan vetosu anlamına geliyordu. Johnson'ın ülkesine dönmesinden üç gün sonra Putin, Ukrayna ile görüşmelerin 'çıkmaza girdiğini' kamuoyuna duyurdu.

PEKİ YA GELECEK?

Peki ya gelecekte ne olacak? Elbette savaşın kaderi çok önemli ve belirleyici olacak. Kısa süre önce görevden alınan Ukrayna Genelkurmay Başkanı General Valery Zaluzhnyi'ye göre Ukrayna'daki askeri durum artık 'çıkmaza girmiş' durumda ve barış görüşmeleri için yeniden baskı yapılıyor. ABD ve Rus yetkililer arasında 'gizli görüşmeler' yapıldığına dair raporlar var. Çin, Vatikan, Brezilya, Meksika ve diğerleri tarafından kamuya açık barAış girişimleri olmuştu. Anatol Lieven ve Jeffrey Sachs gibi kanaat önderleri derhal ateşkes yapılması gerektiğini güçlü bir şekilde savundular. Bu girişimler, savaşın hiçbir yere gitmediği ancak bir yere gitmesi halinde de bunun tehlikeli bir nükleer çatışmaya dönüşebileceği düşüncesine dayanıyor gibi görünüyor.

Temeli geçici yorgunluğa dayanan bir barış kalıcı olmayabilir. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov Ukrayna krizinin 'Ukrayna'dan ziyade meşru dünya düzeniyle ilgili olduğunu' söylediğinde, kalıcı bir barışın önündeki ana engeli doğru bir şekilde tespit etmişti: Büyük güçler arasında meşru bir dünya düzeni üzerinde anlaşma olmaması. Rusya'nın kendi güvenliğini korumak için Ukrayna'ya müdahale etme hakkı ve hatta görevi olduğu iddiası, yasal olarak belirlenmiş sınırların güç kullanılarak değiştirilmemesi gerektiği doktrinine ters düşmekte. Ancak, genellikle sömürge dönemindeki harita çiziminin sonucu olan mevcut sınırlar, mevcut gerçeklerle uyuşmayabilir. Peki duyguların ya da güvenliğin gerektirmesi halinde sınırlar barışçıl bir şekilde nasıl değiştirilebilir? Rusya'nın Ukrayna'yı Rusya'nın ayrılmaz bir parçası olarak görmesinin Ukrayna milliyetçiliği ile bağdaşmadığı açık. Aynı zamanda Ukrayna'nın Batı tarafından desteklenen dış politikada tam egemenlik iddiası da Rusya'nın güvenlik ihtiyaçlarına ilişkin tarihsel anlayışıyla bağdaşmıyor. Bu iki zihinsel yapının arasındaki uyumsuzluk barışın önündeki en büyük yapısal engeldir.

Ukrayna için, NATO dışındaki 'güvenlik teminatları' fikrinde daha umut verici bir unsurun tohumu yatmaktadır: Soğuk Savaş'ın NATO-Varşova Paktı sisteminin yerini alacak yeni bir güvenlik mimarisi kavramı... Rusya NATO'ya karşı koruma talep ediyordu, Ukrayna ise NATO içinde Rusya'ya karşı korunma arayışındaydı. Uzlaşılan nokta, NATO'nun önemli bir parçası olacağı ama tek parçası olmayacağı bir güvenlik yapılanmasıdır. Ukrayna'nın güvenliği ne NATO üyeliğine ne de Rusya'nın güvenliği Ukrayna'nın NATO üyeliğini engellemeye bağlı olmalıdır. CIA Başkanı Bill Burns'ün 1995'te söylediği gibi, ihtiyaç duyulan şey Avrupa'da 'Rusya'nın çıkarlarına yeterince uygun bir güvenlik düzeniydi, böylece yeniden canlanacak bir Rusya'nın bunu değiştirmek için mücbir bir nedeni olmayacaktı'. Bu ihtiyaç devam etmektedir: Ukrayna savaşı bu ihtiyacı daha da acil hale getirmiştir.

ROBERT SKIDELSKY KİMDİR?

Robert Skidelsky, İngiliz Lordlar Kamarası üyesi, Warwick Üniversitesi’nde Ekonomi Politik Profesörü ve John Maynard Keynes’in ödüllü üç ciltlik biyografisinin yazarıdır. Siyasi kariyerine İşçi Partisi’nde başlamış, Sosyal Demokrat Parti’nin kurucu üyesi olmuş ve NATO’nun 1999’da Kosova’yı bombalamasına karşı çıktığı için görevden alınana kadar Lordlar Kamarası’nda Muhafazakâr Parti’nin Hazine işlerinden sorumlu sözcüsü olarak görev yapmıştır. 2001 yılından bu yana Lordlar Kamarasında bağımsız olarak görev yapmaktadır. Ayrıca Amerikan yatırım fonu Janus (2001-11) ve özel Rus petrol şirketi PJSC Russneft’te (2016-21) icracı olmayan yönetici olarak görev yapmıştır. The Machine Age (Makine Çağı) kitabının yazarıdır.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir