Türk siyasi tarihi üzerine çalışmalar yapan Kutlu Kağan Dalkılıç “Akşener yerine göre muhafazakâr demokrat, yerine göre modernist kentli bir milliyetçilik, yerine göreyse temkinli bir liberal demokrat kartını oynayabiliyor” diyor.
İYİ Parti son bir senedir kendi çeperlerini zorlayan bir şekilde büyüyor. Bu durum aslına bakarsanız partinin son bir senede merkeze yürüme ve akabinde demokrat eksende bir usûl belirlemesiyle beraber gözle görünür hale geldi. Bu metot ve içerik konusundaki mutabakat, bazen popülist bir hüviyete bürünüyor bazen de rasyonel ve temkinli siyasi bir havayı çağrıştırıyor.
Akşener, her şeyden evvel bundan altı sene önce memlekette umudun kör karanlığında tarihi bir risk aldı. Bu bakımdan hakkı her türlü artılardan ve eksilerden bağımsız olarak teslim edilmesi gereken bir liderdir. Zira bugünlerde iktidardan kopan kararsız kitlelerin DEVA veya Gelecek Partisi’nden ziyade İYİ Parti’ye göçmesi, bu erken dönem cesaretin ve kararlılığın seçmendeki ahde vefası olarak da görülebilir. Elbette sicil olarak iktidarla mazide ünsiyet kurmamış olmanın da katkısı büyük ancak unutmamak lazım ki Akşener, parti kurmak için son yerel seçimlerdeki muhalif başarıyı beklemedi. Havayı koklayıp başarı garantisini görerek arenaya girmedi. Bu onun siyasi kariyerinin sonu da olabilirdi ancak işler yolunda gitti ve bugün öngörülemez bir büyüme yakaladı. Yazının devamındaki tüm analizler de şimdiden söylemek gerekirse Akşener’in bu hakkını örseleyemez.
Akşener, partiyi kurarken memleket çapında büyük bir hava yakalanmıştı. İktidara tepkili ve muhalefetten umudunu kesmiş hemen tüm kesimler MHP’den kopuş sürecindeki iç muhalefetin demokrasi destanını hayret ve gıptayla izliyordu. Zira ülkede İslamcı ve Milliyetçi sağ partilerde taraftarlık yıllardır mutaassıp biçimde seyrederken; bu kopuş partiyi aşan ve kamunun tamamını ilgilendiren büyük bir demokrasi mücadelesiydi.
Mutaassıp taraftarlık duygusuyla ayakta kalan ideolojik partilerden kopuş aynı zamanda partinin tarihinin, geleneğinin, hatıralarının ve mücadelesinin, ülkülerinin, kutsiyetinin ve efsanevi liderlerinin görkemli gölgesinde gerçekleşir. Bunu göze almak zordur ve kopuş başarıya ulaştırılamazsa bağnazlık büyür ve hainlik damgasıyla siyasi mezarlığa gömülürsünüz. Eğer başarıya ulaşırsanız, bağnazlık çemberi radikalleşerek marjinalleşir ve siz ilkeleri geleceğe taşıyan bir cesaret timsali olarak yola devam edersiniz.
Akşener, elde ettiği başarılı büyüme ve kitleselleşmeyle beraber bağnazlıkla bezenmiş hainlik çemberini kırdı ve ayrılanlarla beraber virajı dönmeye artık çok yakın; bundan sonra marjinalleşecek olanlar geride kalan mutaassıp taraftarlar ve köhne siyasi aktörler olacaktır.
Her şey güllük gülistanlık değil elbette, bir başarı öyküsüne tanık oluyoruz bu doğru ancak bu başarı öyküsü kârdan zarar etmiş bir vaziyeti de andırıyor. Muhalif kopuşun memlekette yarattığı yüksek demokrat beklentiye karşın Akşener, başta radikal ve dozu artmış bir milliyetçilikle yola çıkmaya mecbur kalmıştı. Ayrılıyordu ve ilk etapta ideolojik hainlikle suçlanacağı açıktı. Binaenaleyh demokratlıktan ziyade milliyetçiliğini ispat korkusu taşıyordu. Bu süreç, zaruri bir atmosferden doğsa da Ülkücü kesimlerden gelen suçlamalara aldırmadan genel kamusal beklentiyi dikkate alarak daha demokrat bir şekilde yönetilebilirdi. Süreç burada gerek milliyetçi ablukanın gerekse parti kadrolarındaki sıkıntıların doğurduğu kaosla geçti.
Doğrusunu söylemek gerekirse kurduğu kadrolar ve yola çıktığı ekipler de bu milliyetçi aşırılığın ve bu mecburiyete mukabil yeterince geniş çaplı, müzakere ve uzlaşıya açık, çoğulcu, donanımlı, kalifiye ve demokrat nitelikte değildi. Ülkücü muhaliflerden elde kalanlarla, onların da birçoğu hizipleşmelerle seleksiyona uğramıştı, uzun bir yola çıkıldı.
Nihayet Akşener, bu kopuşun ideolojik yaftalama, iftira ve korkularından zamanın ve kitleselleşmenin da ona verdiği güvenle kurtularak demokratlık ve kapsayıcılık seviyesini artırdı. Böylece kendi kadrolarının Akşener’in iddiasının altında kaldığı da daha net biçimde görüldü. Bu kârdan zarara sebep olan kadro yetersizliği de partiyi bir süre duraklattı.
Akşener’in parti kadrosu fazlasıyla eril, yaşlı ve taşralı bir görüntü de veriyor, bu taşralılığı aşağılamak için söylemiyorum ancak taşranın bilinç dışı müessirleri bellidir. Oradan yetişmek ve sonrasında kentlileşememek; şehir adabından bihaber, sözleşme ve mutabakat kültüründen uzak, perde arkası entrikalarla dolu ezen ezilen ilişkisine, güce biat ve sadakat sarmalına, otorite tebaa döngüsüne ve her şeyden önce kamu malına yağma kültürüne şahit olmuştur. Gelecekte partiyi bekleyen tehlikeler ve Akşener’in önlem alması gereken noktalar bu açıdan bellidir. Parti kadrosunda yerel aktörlerin bölgesindeki saygınlığı ve donanımıyla beraber uzlaşma, kapsayıcılık ve demokrat kapasite üzerine muhtemel revizyon Akşener’in iddiasını bu anlamda tamamlayabilir.
Bir diğer mesele, Akşener ve dolayısıyla partisi uzun süre siyasi çizgi konusunda bir buhran yaşadı. Merkez sağ mı, seküler kentli milliyetçi mi, muhafazakâr demokrat mı, sağ Kemalist mi, liberal demokrat mı olacağız endişesiyle bir süre gidip geldiler. Bu ekollerden gelen isimler partide hizipleşti ve Akşener uzun süre parti içi meselelerle boğuşmak zorunda kaldı. Bu siyasi çizgi kargaşası medeni ve uyumlu bir orkestradan ziyade amatör bir çalgıcı takımını andırıyordu. Akşener milliyetçi hainlikle suçlanma endişesini taşımakla beraber; memleketin kamusal demokratlık beklentisinin de farkındaydı. Son bir senede bu ikilemi yakaladığı yeni danışman ekibiyle aşmayı başardı.
Akşener ülkede iktidardan boşalan ve yokluğu uzun zamandır derinden hissedilen “merkez” kavramını keşfetti ve artık daha “demokrat” bir tavırla yer yer popülist biçimde de olsa merkeze yürüyordu. Milliyetçilik artık kritik anlarda itidalle sahneye çıkıyor; rasyonel ve temkinli tavırla daha çok hâlde taşınıyordu. Memleketin ihtiyacı da bundan fazlası değildi.
Merkez kavramı boş ve yıpranmış bir kavram değil; yıpranan şey merkezin siyasi temsilidir. İnsanlık tarihine şöyle bir bakarsak eğer; insanın iktidar ve gücünün altındaki hükmetme arzusuyla, insanlığın bu arzuyu nasıl sınırlandırır ve daha medeni bir yaşama dönüştürürüz endişesinin çarpıştığını görebilirsiniz. Merkez işte bu sınırlama endişesinin adıdır. Bunun belirli bir usûl ve içeriğe kavuşturulması ise her dönem farklı bir aktif politika setiyle açığa çıkar.
Akşener de bunun farkına vardı ve merkez inşasına doğru emin adımlarla yürümeye çalışıyor. Mamafih, merkez kavramından beklenen şey de oldu ve Akşener dışarda iktidarın fütursuzca hükmetme arzusunu; içerdeyse partideki hiziplerin egemenlik hırsını kontrol altına aldı ve onları sınırlamayı başardı. Artık parti, amatör çalgıcılardan ziyade uyumlu bir orkestraya dönüşüyordu. Böylece merkez daha medeni bir yaşam için tarihi görevini yerine getiriyordu.
Merkez fikri ve icrası partideki siyasi çizgi kargaşasını da nihayete erdirdi. Başlangıçta kriz gibi görünen çeşitlenmeler merkez ile birlikte bir jokere dönüştü. Akşener kendisine ve partiye gelen öz güven ile yerine göre muhafazakâr demokrat kartını yerine göre modernist kentli bir milliyetçilik kartını yerine göreyse temkinli bir liberal demokrat kartını oynayabiliyor. Krizi imkâna çeviren şey her ne kadar şartların lehine gelişmesi ve doğru siyasi stratejilerse de herhalde en önemlisi öz güvendir. Dün sizi zora düşüren şey bugün böylece kolaylık yaratabilir.
Akşener merkez inşasına gündelik hayatın realitesini odağına alarak başladı. Çarşı, pazar ve hayatın gündelik sıkıntıları artan ekonomik krizle birlikte memleketin gündemine oturdu. Bu durum gündelik hayatı politize ederek dolaşıma sokmaya yardımcı oluyordu. Aynı zamanda bu alanda benimsenen “popülist demokratlık” da işe yarıyor köy, kasaba ve taşraya ulaşmaya yardımcı oluyordu ancak pek tabii ki kentlerdeki eğitimli kesimleri ve entelektüelleri de bir miktar üzüyordu.
Merkez aynı zamanda, anketlerde de görüleceği üzere memleketin en anti-Erdoğanist seçmen grubunu da makuliyette buluşturabiliyor. Gerek muhafazakâr kesimlerde gerekse seküler kesimlerde Erdoğan karşıtlığı İYİ Parti seçmeninde dikkat çekici bir radikallikte yüksek görünüyor. Akşener, kendi olgun demokrat tavrıyla bu radikal konsolidasyonu makul bir gelecek potasında eritebiliyor. Bu durum gelecek adına radikalizmin üreteceği uzlaşmaz zemini de büyük bir mutabakata çevirmeye aday olabilir.
Siyasetin gündelik hayata aşkın, ilkesel ve tüzel etik değerleri üzerine de bir merkez içerikleri olduğunu görmek mümkün. Hatta bunu müzakere edilebilirlik ve uzlaşma, siyasi pragmatizm, tüzel bürokratik hukuk devleti, medeni yaşam, şeffaf ve özgür vatandaşlık üzerine kuruyorlar. Şimdilik bunlar ilkelerden ibaret görünüyor. İhtimaldir ki, memleketin aşırı politizasyonu ve aktüel politik gürültüsünden dolayı bu alanlarda görece daha de-politize vaziyetteler. Bu de-politizasyon aslına bakarsanız yakın dönemde zaruri bir ihtiyaç zira yorulmuş memleketi ve enkaza dönmüş kurumları biraz teknokrasi ve bürokrasi ile rahatlatmak ve stabilize etmek gerekiyor. Fakat sürdürülebilir değil ve aktif siyasetsizlikten yeniden siyaset üretmeye geçmek için de hazır olmak gerekiyor. Kısa bir zaman sonra depolitizasyon ve siyasetsizliğin de ömrü dolacak ve muhalif ittifak eğer başarılı olabilirse reformist ve restoratif siyasi projeleriyle de anılma ihtiyacı duyacaktır.
Akşener, olası muhalif cephe ittifakında seçmen tarafından tek emniyet limanı olarak da görülüyor. İttifakın diğer tüm aktörleri güvenlik ve otoriterlik sarmalından bunalmış dolayısıyla salt özgürlük vadeden programlara ve söylemlere yönelirken; Akşener özgürlük güvenlik dengesini önemsiyor. Ulus devlet ve anayasanın tapusu ilk dört maddeyi korumak da tabiatıyla ona düşüyor. İttifakın iyi niyetli ama olası tehlikeli reformist çabalarına karşı, zaten onca politik kolektif kimlik travmasını son on senede yaşamış bir toplum için Akşener ve İYİ Parti güvenli bir sığınak vazifesi görüyor. Bunu önemsemek lazımdır.
Sonuç olarak Akşener ve İYİ Parti kendisini aşma potansiyeli olduğunu gösterdi ve büyüyor, göstermeye de devam edecek. Akşener, usta ve tecrübeli bir siyasetçi hamlelerini de iyi seçiyor. Parti politikasının teknik ekipte ve temsil pozisyonunda donanımlı kadrolarla genişlemesi elzem görünüyor. Siyasi aidiyetten ziyade nasıl bir temsil sorusuna odaklanarak; demokrat eksende çoğulcu, uzlaşmacı ve kapsayıcı bir demokrasiye hizmet edecek donanımlı kadrolarla genişlemeyi denemesi gerekiyor. Akşener’in geleceğe yürümek için yeterli deneyimi var artık zaman değil kararlılık gerekecektir. Bununla beraber geleceğe damga vuracak bir ittifak ortağı olarak üzerine düşen tarihi kamusal fayda görevini fazlasıyla yapmış bir siyasi lider olarak anılmayı da hak ediyor.